2. Bilal İbni Haris’in Peygamber Efendimiz (asm)’ın Kabrine Gelerek Yağmur İçin Tevessül Etmesi
Sahabe Efendilerimizin tevessül ettiğine dair vereceğimiz ikinci örnek, Malik ed-Dar tarafından nakledilmiştir. O şöyle anlatıyor:
Hz. Ömer devrinde halk şiddetli bir kuraklığa maruz kalmıştı. Derken bir adam, Peygamber Efendimiz (asm)’ın kabrine gelerek:
“Ya Resulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste. Zira onlar helak oldular.” dedi. Bunun üzerine rüyasında o adama şöyle denildi:
“Ömer’e git, ona selam götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şöyle de:
‘Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, adil olmak ve güzel hareket etmektir.’“
Adam derhal giderek durumu Hz. Ömer’e bildirdi. Bunun üzerine Hz. Ömer ağladı ve sonra şöyle dedi:
“Rabbim, üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarf etmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum.”
Şimdi bu rivayetin kaynaklarını inceleyelim:
Bu rivayeti nakleden hadis imamlarına dikkat etmenizi istiyorum. Bu haberi bu şekliyle nakleden hadis imamları şunlarıdır:
1. İmam Buhari,
2. İmam Beyhaki,
3. İmam Subki,
4. İmam Heysemi,
5. İbni Ebi Şeybe,
6. İbni Asakir,
7. İbni Hacer,
8. Büyük müfessir İbni Kesir…
Bütün bu hadis imamları, haberin senedinin sahih olduğunda ittifak etmişler ve eserlerinde bu hadiseyi nakletmişlerdir. Hadisin senedi; İbni Ebi Şeybe, Ebu Muaviye, A’meş, Ebu Salih Zekvan ve Malik ed-Dar yoluyla gelmiştir. Senedi sahihtir. İbni Hacer Hazretleri, yağmur isteyen kişinin Bilal İbni Haris olduğunu nakletmiştir.
Bu hadisede, Hz. Ömer’in tavrına da dikkat çekmek istiyoruz:
Peygamberimiz (asm)’e yağmur için tevessül eden Bilal İbni Haris, olayı Hz. Ömer’e anlattığında, Hz. Ömer onun tevessül etmesine karşı çıkmamış; aksine ağlayarak Cenab-ı Hakka dua etmiştir.
Hz. Ömer ve diğer sahabelerin, şirk olan bir hususta sessiz kalmaları düşünülemez. Eğer tevessül şirk olsaydı, Hz. Ömer, tevessül eden Bilal İbni Haris’e şiddetli bir şekilde kızar ve onu bu amelinden men ederdi. Ancak gördüğünüz gibi men etmemiştir. Bu da Hz. Ömer’in tevessüle sükutî olarak cevaz vermesidir.
Bütün bu izahlardan sonra, tevessülü inkar edenlere şu soruları sormak istiyoruz:
Başta Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı olarak tevessülü inkar edenlere şu soruyu soruyoruz:
– Hz. Ömer ve Bilal İbni Haris, tevessülün şirk olduğunu anlayamadılar ve şirke girdiler; ama siz sivri zekanızla bunun şirk olduğunu hemen anladınız, öyle mi?..
Yine İmam Buhari, İbni Hacer, İmam Beyhaki, İmam Subki, Heysemi, İbni Ebi Şeybe, İbni Asakir ve diğer allameler, şirk olan bir ameli, halis tevhid zannetti; ama siz bunun şirk olduğunu hemen anlayıverdiniz. Eee, tabi siz onlardan daha üstünsünüz, daha zekisiniz, öyle mi? Yani ezberinde yüz binlerce hadis-i şerif olan hadis hafızları tevessülün şirk olduğunu fark edemiyor, ama sizler gibi ezberinden yüz hadis bile olmayanlar bunun farkına hemen varabiliyor.
Aklınızı başınıza alın; siz “tevessüle şirk” dediğinizde, bütün bu hadis alimlerini müşrik olmakla, hatta şirkle tevhidin arasını ayırt edemeyecek kadar cahil olmakla itham ediyorsunuz. Bu cinayeti işleyen kişiye ne denilir ve ben ne diyeyim. Ancak sizleri Allah’a havale ediyorum.
Ayrıca size şunu da sormak istiyorum: Hep diyorsunuz ki: “Sahabeler tevessül etmemiştir, bize ulaşan bir haber yoktur.”İşte haber, işte sahabe, işte bu haberi nakleden hadis imamları. Hani yoktu!.. Hadis ilmi okumazsanız, tabi size yok olur.
Bakın, imamınız İbni Teymiye bile, zikrettiğimiz bu hadiseyi inkar edememekte ve “İktizâu-s sırati-l müstakim” isimli eserinde şöyle demektedir:
“Kuraklık olduğu zaman birisi Peygamberimizin kabrine geldi ve kuraklık hakkında şikayet etti. Daha sonra Peygamberimizi rüyasında gördü. Peygamberimiz ona:
‘Ömer’e git ve yağmur namazı kılmasını söyle.’ buyurdu.”
Ve İbni Teymiye şöyle devam ediyor:
“Buna benzeyen birçok sahih rivayet mevcuttur. Bazı kimseler Resulullah’tan, veya ümmetine mensub salih bir şahsiyetten dilemişler ve bu dilekleri yerine gelmiştir. Bu da çok görülen bir olaydır. Şunu bilmek gerekir ki, Resulullah’tan, ve onun ümmetinden olan salih bir şahsiyetten bu dileklerin karşılanmış olması, söz konusu dileklerde bulunmanın müstehab olduğunu göstermez. Böyle bir dileğin yerine gelmesi, başında dua edilen mezardaki ölünün kerameti olarak sayılabilir”
Gördünüz mü, İmamınız olan İbni Teymiye bile bu hadiseyi inkar edemiyor, hatta Peygamber Efendimiz (asm)’e ve salih kişilere yapılan tevessül neticesinde, istenilen şeye ulaşmanın çok görülen bir şey olduğunu ve bunun kabirde yatan zatın bir kerameti olduğunu kabul ediyor. Ancak daha sonra yanılarak, “Böyle çokça tevessül edilmesi, bu işin müstehab olduğunu göstermez.” Diyerek, yanlış bir hükme varıyor. Yani Hz. Ömer’e ve sahabelere “Yaptığınız yanlıştır.” diyecek kadar ileri gidiyor.
Demek, naklettiğimiz olayın vukuunda hiçbir şüphe yoktur. İbni Teymiye dahi bunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Şimdi, bizi seyredenlerin karar vermesi gereken bir mesele var; o meseleye geçelim:
Karar vermemiz gereken mesele şudur: Bir yerde, hem Peygamberimiz (asm)’e tevessül eden, hem de tevessül edeni kınamayan sahabeler var. O sahabeler ki, şirk olan bir amel karşısında aslan kesilirler. Diğer yanda ise, sahabeyi şirke düşmekle itham eden ve tevessüle şirk diyen ehli bid’a var. Bizi seyredenler artık bir seçim yapsın, tevessüle şirk diyenler mi doğru, yoksa sahabe efendilerimiz mi? Biz, sahabeler diyor ve onların yolundan gidiyoruz.
Ey Abdulaziz Bayındır’a, Mehmet Okuyan ve Mustafa İslamoğlu’na tabi olanlar; siz kimlerin yolunu terk ettiğinizin ve kimlerin peşinden gittiğinizin farkında mısınız?.. Artık seçim size ait; bizden sadece uyarmak var. Yarın mahşer günü, “Kimse bizi uyarmadı.” demeyesiniz, bizim yakamıza yapışmayasınız.
Sevgili kardeşlerim, sahabenin uygulamasına dair İkinci Örneği bu şekilde tamamladık. Bir sonraki derste, Üçüncü Örneğinakledeceğiz. Bir sonraki derste buluşuncaya kadar hepiniz Allah’a emanet olunuz.