18. “Kur’an’da kadere iman yoktur” diyenlere Hadid Suresi’nin 22. ayeti cevap veriyor
Sevgili kardeşlerim, kader hakkındaki eserimizin bu On sekizinci dersinde, “Kur’an’da kader yok.” diyen Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır ve Mehmet Okuyan‘a cevap vermeye devam ediyoruz. Şu meseleyi hatırlatarak dersimize başlamak istiyorum:
Kader, Allah’ın ezeli ilmiyle, istikbalde olacak şeyleri bilmesi ve bu bilgiyi bir defterde kaydetmesidir. “Kader yoktur.” demek, “Allah geleceği bilemez.” demektir. “Kur’an’da kader yoktur.” demek de “Kur’an’da Allah’ın geleceği bildiğiyle ilgili hiç bir ayet yoktur.” demektir.
Bundan önceki derslerde, on ayetin tahlilini yapmıştık. Bu dersimizde, kaderin varlığına dair On Birinci ayeti tahlil edeceğiz. Tahlil edeceğimiz ayet-i kerime, Hadid suresinin 22. ayetidir. Bu ayette şöyle buyrulmuştur:
“Yeryüzünde ve nefislerinizde başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı bulunmasın. Şüphesiz bu, Allah’a çok kolaydır.”
Ayetin bu apaçık beyanına karşı, şunu merak ediyoruz:
– “Allah geleceği bilmez.” diyenler, bu ayet-i kerimeyi hiç mi görmüyorlar?
– Allah’ın geleceği bildiğine dair bundan daha açık bir ifade olabilir mi?
– Yoksa, Allah’ın geleceği bildiğine inanmak için, gayb perdesinin kaldırılmasını ve levh-i mahfuzu görmeyi mi şart koşuyorlar?
Ayet-i kerimede, yeryüzünde ve nefislerimizde başımıza gelen her musibetin, daha yaratılmadan önce bir kitapta kaydedilmiş olduğu açık bir şekilde belirtilmiş ve bunun Allah’a çok kolay olduğu zikredilmiştir. Şimdi başımıza gelecek bir musibet üzerinde tefekkür edelim.
Mesela: Bundan on yıl sonra bize bir arabanın çarpacağını farz edelim. Kur’an diyor ki: Bu musibet, daha başınıza gelmeden önce bir kitapta yazılmıştır. Şimdi şunu bir düşünelim: Bu musibet başımıza gelmeden önce bir kitapta yazılı olduğuna göre, demek Rabbimiz, on sene sonra bu musibet saatinde bizim nerede olacağımızı biliyor. Bize çarpacak arabayı biliyor. Nasıl çarpacağını biliyor. Ve bu musibetle ilgili diğer bütün detayları biliyor. Ve hepsini bir kitapta kaydetmiş. Eğer Allah geleceği bilmeseydi, bu yazıyı yazabilir miydi?
Şimdi bu mülahazalar üzerinden, “Kader yoktur. Allah geleceği bilmez.” diyen Abdülaziz Bayındır’a, Mustafa İslamoğlu’na ve Mehmet Okuyan’a şu sorularımızı sormak istiyoruz:
1. Ayet-i kerimede, yeryüzündeki ve nefsimizdeki bütün musibetlerin daha yaratılmadan önce bir kitapta kaydedildiği beyan buyrulmuştur. Bu, Allah’ın gaybı ve geleceği bildiğini ispat etmez mi?
2. Eğer Allah geleceği bilmiyorsa, vukua gelecek musibetleri bu deftere (levh-i mahfuza) nasıl kaydetmiştir?
3. Siz, “Allah geleceği bilmez.” diyenler, “Yeryüzünde ve nefislerinizde başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı bulunmasın.” ayetini nasıl izah ediyorsunuz?
4. Ayetin sonunda, “Şüphesiz bu, Allah’a çok kolaydır.” buyrulmuş. Allah’a kolay olan şey bize göre, ezeli ilmi ile olacak her şeyi bilmesidir. Siz ise bu ezeli ilmi inkâr ediyorsunuz. O hâlde size göre, Allah’a çok kolay olan şey nedir?
5. Ayet-i kerimenin tefsirini yapan bütün müfessirler, ayette geçen, her şeyin kendisinde yazılı olduğu kitabı levh-i mahfuz olarak tefsir etmişlerdir. Levh-i mahfuza inanmayan sizler, bu kitabı neyle tefsir ediyorsunuz?
6. Ayetin bu kadar açık beyanına karşı, hâlâ “Allah’ın geleceği bilmediği” safsatasında ısrar mı edeceksiniz?..
Sevgili kardeşlerim, bu dersimizi de burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde, bu meseleye dair On İkinci ayetin tahlilini yapacağız. O derste buluşuncaya kadar, hepiniz Allah’a emanet olunuz.