17. “Kur’an’da kadere iman yoktur” diyenlere Rad Suresi’nin 39. ayeti cevap veriyor
Sevgili kardeşlerim, kader hakkındaki eserimizin bu On Yedinci dersinde, “Kur’an’da kader yok.” diyen Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır ve Mehmet Okuyan’a cevap vermeye devam ediyoruz. Şu meseleyi hatırlatarak dersimize başlamak istiyorum:
Kader, Allah’ın ezeli ilmiyle, istikbalde olacak şeyleri bilmesi ve bu bilgiyi bir defterde kaydetmesidir. “Kader yoktur.” demek, “Allah geleceği bilemez.” demektir. “Kur’an’da kader yoktur.” demek de “Kur’an’da Allah’ın geleceği bildiğiyle ilgili hiç bir ayet yoktur.” demektir.
Bundan önceki derslerde, dokuz ayetin tahlilini yapmıştık. Bu dersimizde, kaderin varlığına dair Onuncu ayeti tahlil edeceğiz. Tahlil edeceğimiz ayet-i kerime, Rad suresinin 39. ayetidir. Bu ayette şöyle buyrulmuştur:
“Her vadenin bir yazısı vardır. Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır. Ana kitap O’nun yanındadır.”
Ayet-i kerimede geçen, “Her vadenin bir yazısı vardır.” hükmü hakkında Fahreddin-i Razi Hazretleri şöyle demektedir:
“Her şeyin takdir edilmiş bir vakti vardır. Bu takdir levh-i mahfuzda yazılmıştır. Hayat, ölüm, zenginlik, fakirlik, saadet ve mutsuzluk gibi her hadisenin belli bir vakti vardır. Allah Teala, onun o zaman meydana gelmesine hükmetmiştir. Bu zaman değişmez. Bu ayet, Hz. Peygamber (asm)’ın şu hadisinin bir benzeridir: ‘Kader kalemi kıyamete kadar olacak şeyleri yazıp bitirmiştir.’” (Tefsir-i Kebir)
Ayetin devamındaki, “Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır.” ifadesini İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle izah eder:
“Kaza (yani Allah Teala’nın yaratacağı şeyler) levh-i mahfuzda iki kısımdır: 1. Kaza-i muallak 2. Kaza-i mübrem. Birincisi, şarta bağlı olarak yaratılacak şeyler demektir ki, bunların yaratılma şekli değişebilir veya hiç yaratılmaz. İkincisi ise; şartsız, muhakkak yaratılacak demek olup, hiçbir suretle değişmez ve muhakkak yaratılır. Kaf suresinin 29. ayetinde: “Sözümüz değiştirilmez.” buyrulmuştur. Bu ayet-i kerime, kaza-i mübremi bildirmektedir. Kaza-i muallak için de Rad suresinde, “Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır.” mealindeki 29. ayet-i kerime vardır. (Mektubat-ı Rabbani, 217. Mektup)
Burada Fahreddin-i Razi Hazretlerinden şu nakli de yapmak istiyoruz. O diyor ki:
“Şayet birisi derse: ‘Sizler kaderin daha önceden tayin edildiğini, kader kaleminin bunları yazıp bitirdiğini, işlerin yeni meydana gelmediğini iddia etmiyor muydunuz? Bu iddiaya göre “silmek” ve “sabit bırakmak” hususu nasıl doğru olabilir?’ Biz onun bu sözüne karşılık deriz ki: ‘O silme ve sabit bırakma da kalemin yazdığı şeylerdendir. Allah, kaderinde ve kazasında silinmesini ezelde takdir ettiği şeyleri siler, diğerlerini ise sabit bırakır.’”
Ayetin son kısmında geçen “Ana kitap O’nun yanındadır.” ifadesiyle de levh-i mahfuz kastedilmiştir. Levh-i mahfuz, olmuş ve olacak her şeyin yazıldığı kader kitabıdır. Bahsettiğimiz konularda onlarca alimin aynı görüşünü nakledebiliriz. Ancak meseleyi uzatmamak için bu kadarla yetiniyoruz.
Şimdi dilerseniz, buraya kadar yaptığımız izahları maddeleyerek konuyu daha iyi anlamaya çalışalım:
1. Allah’ın, levh-i mahfuz isminde bir kader kitabı vardır ki, olmuş ve olacak her şey bu kitapta yazılmıştır.
2. Levh-i mahfuzda da iki çeşit kader yazısı vardır: 1. Kader-i muallak, 2. Kader-i mübrem.
3. Kader-i muallaktaki yazılar değişebilmektedir. Yani bu yazılar, “Eğer falanca şu sebebe yapışırsa böyle olacak, yapışmazsa böyle olacak.” şeklindedir. Kaderin bu yazısı, kulları tembellikten kurtarmak ve sebeplere yapışmasını sağlamak içindir.
4. Kader-i mübremdeki yazılar ise, Allah’ın ezeli ilminin bir tecellisidir ve değişmemektedir. Eğer bu yazının değiştiğini kabul edecek olursak, Allah’ın ilminde olacağı bilinen bir şeyin olmayacağını veya olmayacağı bilinen bir şeyin de olabileceğini kabul etmek gerekir. Bu durumda da Cenab-ı Hakk’a cehalet isnadı yapılmış olur. Bu ise muhaldir. Bir önceki derste, bu kader kitabının yazılma hikmetini anlattığımızdan burada tekrara lüzum görmüyoruz.
Meseleyi bu şekilde maddeledikten sonra, şimdi, “Kader yoktur. Allah geleceği bilmez.” diyen Abdülaziz Bayındır’a, Mustafa İslamoğlu’na ve Mehmet Okuyan’a şu sorularımızı sormak istiyoruz:
1. Tahlilini yaptığımız ayet-i kerimede, “Her vadenin bir yazısı vardır.” buyrularak, olacak her şeyin yazılı olduğu açıkça bildirilmiştir. Ve bütün alimler bu ayet-i kerimeyi bu mana ile tefsir etmişlerdir. Sizler, kaderi inkâr edenler olarak, bu ayeti nasıl izah ediyorsunuz?
2. “Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır.” ayeti, silinecek ve sabit bırakılacak bir yazının varlığını gerekli kılmıyor mu? Eğer yazı yoksa, silinen şey ve bırakılan şey nedir?
3. Bütün müfessirler verdiğimiz bu ayet-i kerimeyi “Kader-i muallak” ve “Kader-i mübrem” ile tefsir ederken, sizler bu ayeti nasıl tefsir ediyorsunuz?
4. “Ana kitap O’nun yanındadır.” ayetini bütün müfessirler levh-i mahfuz ile tefsir etmişlerdir. Sizler levh-i mahfuzu inkâr ediyorsunuz, o halde size göre Allah’ın yanında olan “ana kitap” nedir?
5. Ayrıca şunu da sormak istiyoruz: Alimlerin güneşleri hükmünde olan Fahreddin-i Râziler, İbni Kesirler, İmam Zeccaclar, İbni Abbaslar ve diğer pek çok alim, bu ayetin tefsirinde hata yaptı da bir tek siz mi isabet ettiniz? Yoksa buna mı inanıyorsunuz?..
Sevgili kardeşlerim, sözü daha fazla uzatmayalım ve dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde, bu meseleye dair On Birinci ayetin tahlilini yapacağız. O derste buluşuncaya kadar, hepiniz Allah’a emanet olunuz.