Şefaat

18. Bölüm: 8. Soru-Cevap

Sevgili kardeşlerim, şefaate dair eserimizin On Sekizinci Bölümünde, şefaati inkar edenlerin sözde delillerine cevap vermeye devam ediyoruz. Cevap vereceğimiz sekizinci delilleri şöyle:

– Onlar diyorlar ki: En’am suresi 51. ayette şöyle buyrulmuştur: “Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, sen onunla (Kur’an’la) uyar. Onlar için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır.”

– Bu ayet, Allah’tan başka bir şefaatçinin olmadığını beyan etmektedir. Şefaatçi yoksa, şefaat de yoktur. Dolayısıyla bu ayet, şefaatin olmadığına açık bir delildir. 

İşte onlar böyle diyorlar. Onlara göre ayetteki, “Onlar için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır.” ifadesi, şefaatin olmadığına delildir. Şimdi onların bu sözlerine cevap verelim:

Ayet-i kerimede, “Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları sen onunla (Kur’an’la) uyar. Onlar için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır.” buyrulmuştur. Ayette görüldüğü gibi, kendileri için Allah’tan başka dost ve şefaatçi olmayanlar, Rableri huzurunda toplanmaktan korkanlardır.

Peki, Rableri huzurunda toplanmaktan korkanlar kimlerdir?

Burada iki ihtimal vardır. Birinci ihtimale göre bunlar kafirlerdir. Kafirlerin, Allah’ın huzurunda toplanmaktan korkmaları şu şekilde izah edilir:

Peygamberimiz (asm) kafirleri ahiret azabıyla korkutuyordu. Onların bir kısmı bu korkutmadan etkileniyor ve kalbinde çoğu kez Peygamberimizin söylediği şeyin hak ve gerçek olduğu düşüncesi meydana geliyordu. Bu sebeple de ölümden sonra diriltilmekten ve Allah’ın huzuruna çıkmaktan korkuyorlardı.

Bu izahla, ayette geçen, “Rableri huzurunda toplanmaktan korkan kimselerin” kafirler olabileceği anlaşılmış oldu. Eğer bunlar kafirlerse, ayetin devamında gelen “Onlar için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır.” ifadesi, kafirlere şefaatin olmadığını beyan etmektedir. Ayetin hükmü, müminleri kapsamamaktadır. Demek, Rableri huzurunda toplanmaktan korkan kimseler kafirlerse, ayet şefaatin olmadığına delil olamaz. Kafirlere şefaatin olmadığına delil olabilir. Bizler zaten onlara şefaat edilemeyeceği hususunda hemfikiriz.

Eğer ayetteki, Rableri huzurunda toplanmaktan korkan kimseler müminler ise, bu durumda şu izah yapılır: “Onlar için Allah’tan başka bir şefaatçi yoktur.” beyanı, müminlere şefaat edileceği hakikatine ters düşmez. Çünkü meleklerin, peygamberlerin ve diğerlerinin müminlere şefaat etmesi, ancak Allah’ın izni ve müsaadesiyledir. Şefaat Allah’ın izniyle olunca, gerçekte Allah tarafından yapılmış olur. Dolayısıyla “Allah’tan başka şefaatçi yoktur.” demek, “Allah izin vermeden şefaat edecek yoktur.” manasındadır.

Bu izahla birlikte, eğer ayet-i kerimede müminler kastedilmişse, şu izahı da yapmak istiyoruz.

Bir soruyla giriş yapalım:

– Bir şeyin tamamının Allah’a ait olması, başkasının ona sahip olmasına engel midir? Eğer birileri “Evet engeldir.” derse, bizim şu sorumuza cevap versinler:

– Nisa 139’da: “Bütün izzet Allah’a aittir.” buyrulmuştur. Acaba bütün izzetin Allah’a ait olması, başkasının izzet sahibi olmasına engel midir?

– Yani siz diyebilir misin ki: “Bütün izzet Allah’ındır. O halde peygamberler ve müminler izzetsizdir.” Bütün izzetin Allah’a ait olduğunu bildiren ayetten bu neticeyi çıkarabilir misiniz?

Eğer bu neticeyi çıkarıyorsanız Münafikun suresi 8. ayet sizi tekzip eder. Çünkü bu ayette şöyle buyrulmuştur:

“İzzet Allah’a, Resulüne ve müminlere mahsustur.” (Münafikun, 63/8)

Bakın, Nisa 139’da bütün izzetin Allah’a ait olduğundan bahsedilirken, Münafikun 8’de Resulünün ve müminlerin de izzet sahibi olmasından bahsedilmiştir. Demek izzetin Allah’a ait olması, Peygamberimiz (asm)’in ve müminlerin o izzetten mahrum olması neticesini vermemiştir.

Birbirine zıt gibi görünen bu iki ayetin vech-i tevfiki şudur: İzzet tamamıyla Cenab-ı Hakk’a aittir. Peygamberimizin ve müminlerin izzeti ise, Allah’ın onlara izzet vermesi ve aziz kılması iledir. Cenab-ı Hakk’ın izzeti zati iken, diğerlerininki zati değildir. Neticede, Peygamberimiz (asm)’in ve müminlerin izzet sahibi olması, bütün izzetin Allah’a ait olması hakikatine zıt değildir.

Şefaatte de durum aynıdır. Allah’tan başka şefaatçinin olmaması, sadece Allah’ın şefaat edeceği manasına gelmez. Bunun manası şudur: Bütün şefaat Allah’a aittir ve Allah’tan başka şefaati zati olan yoktur. Diğerlerinin şefaate sahip olması, Allah’ın onlara bu yetkiyi vermesiyledir. Demek diğerleri, Allah’ın vermesiyle şefaate sahip olmuşlardır, şefaat onların zati malı değildir.

Bu şuna benzer: Bizden başka kimsenin parası olmasa ve biz bu paradan bazı insanları istifade ettirsek, bu durumda desek ki:

“Bütün para bize aittir, bizden başka kimse paraya sahip değildir.”

Bu söz, bizim parayı kimseye vermeyeceğimize değil; başkalarında bulunan paraların da aslında bize ait olduğunu ve bizim vermemizle onların buna malik olduklarını beyan içindir.

Bütün şefaatin Allah’a ait olması ve Allah’tan başka şefaat edicilerin olmaması da aynen bunun gibidir. Yani kim şefaate yetkili kılındıysa, Allah’ın izniyle olmuştur ve ancak Allah’ın izin verdiği kişiye şefaat edebilecektir. Dolayısıyla hakikatte şefaat eden Allah’tır.

Dilerseniz bir örnek daha verelim:

Kur’an’da birçok yerde bütün mülkün Allah’a ait olduğundan bahsedilmektedir. Şimdi, bütün mülkün Allah’a ait olması, bizlerin mülk sahibi olmasına engel mi? Elbette değil. Bizler de Allah’ın vermesiyle mülk sahibi olmuşuz. Evet, mülkün hakiki sahibi Allah’tır. Bizlerin malikiyeti ise, Allah’ın vermesiyledir. Hakikatte biz de sahip olduklarımız da Allah’ındır. Lakin Allah mülkünden bir kısmını bizlere vermiş ve bizleri mülk sahibi yapmıştır.

İşte şefaatin hepsinin Allah’a ait olması da böyledir. Bu aitlik, başkasının şefaat edemeyeceği manasına gelmez. Bunun manası şudur: Bütün şefaat Allah’ındır. Kimse kendinden şefaate sahip değildir. Ancak Allah’ın yetki vermesiyle buna sahip olur. Ve ancak izin verdiği kişi de bunu kullanır.

Sevgili kardeşlerim, gördüğünüz gibi, ayette geçen, “Rablerinin huzurunda toplanmaktan korkanları” müminler kabul etsek bile ayet, şefaatin olmadığına delil değildir. Allah’ın izni olmaksızın şefaat edilemeyeceğine delildir. Bu meseleyi de biz en başta kabul etmişiz. Kaldı ki ayetin müminler hakkında değil, kafirler hakkında olması da muhtemeldir. Bu durumda ise izaha zaten gerek yoktur.

Sevgili kardeşlerim, gördüğünüz gibi, şefaati inkar edenlerin gösterdikleri bu Sekizinci Delil de zayıf ve çürütülebilir. Dolayısıyla bu ayet hiçbir cihetten şefaatin yokluğuna delil olamaz. Mesele herhalde anlaşılmıştır. Daha fazla uzatmadan dersimizi burada noktalayalım ve şimdi şefaati inkar edenlerin Dokuzuncu Delilini tahlil edelim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu