33. Bölüm: Mehmet Okuyan’a cevap
Mehmet Okuyan’ın tahlilini yapacağımız Üçüncü sözü şu:
Mehmet Okuyan: Sonra ne demek bu? Nasıl bir algı? Cehennem’e atan Allah-u Teala. Şimdi bir yargıç düşünün, zanlıyı hapse mahkûm etti. Sonra biri geldi dedi ki: “Ben açarım hapishanenin kapısını, bunu buradan çıkartırım.” Kim güçlü? O yargıç mı güçlü yoksa onu çıkaran mı? Çıkaran güçlü değil mi? Çünkü onun dediği oluyor. Allah Cehennem’e atıyor, Peygamber çıkartıyor. Kim güçlü? Peygamber mi güçlü?
Mehmet Okuyan bu sözünde yine haddini aşıyor. Şöyle ki:
Şefaati inkar ettirmek için bir soru soruyor: “Allah mı güçlü, yoksa Peygamber mi güçlü?” diyor. Siz “Allah güçlü.” dediğinizde de “O halde Allah’ın cehenneme attığını Peygamber nasıl çıkaracak? Eğer şefaati kabul edersen Peygamberi daha güçlü kabul etmiş olursun ha!” diyor. Bizim zavallı Müslüman da “Doğru ya! Peygamber Allah’tan daha mı güçlü ki, Allah’ın cehenneme attığını çıkarabilsin.” diyor.
Ben Mehmet Okuyan’a şunu sormak istiyorum:
Ey Mehmet Okuyan! Sen hangi Ehli Sünnet aliminin kitabında şefaat için, “Şefaat, Allah’ın Cehennem’e attığını Peygamberin Cehennem’e gidip kurtarmasıdır.” diye bir tanım okudun? Hangi alim, “Peygamber Cehennem’e gider ve Allah’ın izni ve rızası hatta haberi olmadan müminleri kurtarır.” demiş.
Senin yaptığın izah bu mantık üzerine kurulmuş. Sanki biz şefaati, Allah’ın cehenneme attığı kulu, Allah’ın izni ve rızası olmadan Peygamber (asm)’in onu kurtarması olarak algılıyoruz da sen de bizi irşad ediyor ve diyorsun ki: “Allah mı güçlü yoksa Peygamber mi güçlü?”
Bu nasıl bir iftira!.. Hiçbir alimin söylemediği, hatta vicdanların dahi kabul edemeyeceği bir şefaat tanımı yapıp, sonra bu tanımı bize yamayıp, sonra da işi “Allah mı güçlü, Peygamber mi güçlü?” noktasına getiriyorsun.
Bak Mehmet Okuyan, eserin başından beri şefaati tarif ediyoruz. Senin anlamakta zorlanan zihnine bir daha tarif edelim:
Şefaat: Bir kimsenin suçunu affettirmek ve kendisinden cezayı kaldırmak için, o kişi hakkında Allah’a yapılan bir duadır ve niyazdır. Bu tarif, Ehl-i sünnet alimlerinin yaptığı tariftir.
Peygamber, Allah’ın izni olmadan cehenneme gidip, Allah’ın rızası olmadan hiç kimseyi kurtaramaz. Peygamber sadece bir kulun affı için Allah’a dua eder ve niyazda bulunur. Eğer Allah o duayı kabul ederse, “Peygamber falan kula şefaat etti.”denilir. Bunun manası, Peygamber’in duası hürmetine Allah o kulu affetti, demektir. Eğer duası kabul edilmezse, “Peygamber falan kula şefaat etmek istedi, ancak Allah şefaatine izin vermedi.” denilir.
Şefaatin manası bu iken, sen nasıl oluyor da meseleyi “Allah mı güçlü Peygamber mi güçlü?” noktasına getiriyor ve şefaati kabul edenleri Peygamberi daha güçlü kabul etmekle itham ediyorsun? Peygamber’in duasından ibaret olan şefaati niçin yanlış anlatıyorsun? Niçin şefaati, Allah’ın cehenneme attığı kulu Peygamber’in izinsiz olarak çıkarması olarak tarif ediyorsun? Bu tarifi hangi vicdan kabul eder? Sen hiç ahiret gününden korkmuyor musun? Kendilerine yaptığın bu iftiralar karşısında, alimler karşına dikilip, “Bize niye iftira attın, söylemediğimiz sözleri niçin bize yamadın, niçin hakkımızda suizanna sebep oldun?” dediklerinde ne cevap vereceksin? Allah’tan hiç mi korkun yok? Bil ki iftira büyük bir günahtır!
Sevgili kardeşlerim, Mehmet Okuyan’ın sözleri, işte böyle hiçbir delile dayanmayan, bozulmuş bir fikrin ürünüdür. Umut ediyorum ki bu izahlarımız, bu kişinin peşinden koşanların kurtuluşuna bir vesile olur. Hidayet ve tevfik Allah’tandır.
Dersimizi burada tamamlayalım ve şimdi Mehmet Okuyan’ın şefaat hakkındaki Dördüncü Sözüne geçelim.