2. Delil: Taha suresi 109. Ayet
Şefaatin hak olduğuna dair göstereceğimiz İkinci Kur’an Delili, Tâhâ suresinin 109. ayet-i kerimesidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
أَستعيذ بالله ، يَوْمَئِذٍ O gün لاَ تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ şefaat fayda vermez إِلاَّ مَنْ ancak o kimseye fayda verir Peki, o kimse kimdir? أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ Rahman’ın kendisine izin verdiği وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً ve sözünden hoşnut olduğu.
Manaya bir daha dikkat kesilelim: O gün, Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasına şefaat fayda vermez. (Tâhâ, 20/109)
Şimdi, bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapalım.
Ayeti kerimenin başında يَوْمَئِذٍ لاَ تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ O gün şefaat fayda vermez, buyrulmuş, daha sonra إِلاَّ مَنْ o kimse müstesna denilerek, şefaatin fayda vermeyeceği hükmünden bir kısım insanlar müstesna kılınmıştır.
إِلاَّ مَنْ ifadesinden anlıyoruz ki, bir kısım insanlara şefaat fayda verecektir. Eğer şefaat hak olmasaydı, böyle bir istisna yapılmaz; “O gün şefaat fayda vermez.” denilerek ayete nokta konulurdu. Ancak nokta konulmamış ve إِلاَّ مَنْ denilerek istisna yapılmıştır.
Peki, bu istisnaya giren kullar kimlerdir? Ayetin devamı bunu beyan eder: أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ Rahman’ın kendisine izin verdiği وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً ve sözünden hoşnut olduğu kimseler… Şimdi ayet-i kerimeye bakarak soralım: Şefaat kime fayda vermeyecek? Allah’ın izin vermediği ve sözünden hoşnut olmadığı kimselere. Peki, şefaat kime fayda verecek? Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselere.
Bakın, ayetin açık beyanıyla: Allah’ın izin verdiklerine ve sözünden razı olduklarına şefaat fayda verecektir.
Mesela, bir kulun günahları sevaplarından çoktur. Bu sebeple cehennemi hak eder. Ancak onun bir sözü, veya bir ameli vardır ki, Allah o sözden ve o amelden hoşnut olmuştur. Her ne kadar o söz ve o amel küçükse de Allah’ın rahmetini ve rızasını celbetmiştir. İşte Allah Teâlâ o ameli sebebiyle kulunu affetmeyi murad eder. Bunu murad edince de onun hakkında şefaate izin verir.
Şefaat; meleklerin, peygamberlerin veya salih kulların, o günahkar kulun affedilmesi için Allah’a yaptıkları duadır. Allah, kulunu affetmeyi murad edince, onun hakkındaki duayı kabul eder. Bu durumda o kula şefaat edilmiş olur.
Görüldüğü gibi, affeden yine Allah’tır. Şefaat ise, Allah’ın affına bir vesiledir. Şimdi şefaati inkar edenlere bazı sorular soralım.
Ayeti kerimede, Allah’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimselere şefaatin fayda vereceği buyrulmuştur. Demek şefaat haktır ve Allah’ın iznine ve rızasına bağlıdır.
Şimdi şefaati inkar edenlere soruyoruz: Sizler bu ayet-i kerimeyi hiç mi okumuyorsunuz? Ayet apaçık bir şekilde, şefaati Allah’ın izni ve rızasına bağlarken, sizler nasıl oluyor da bu ayete gözlerinizi kapıyorsunuz?
Ayetteki إِلاَّ مَنْ “O kişi müstesna” kaydını görmüyor musunuz? Eğer şefaat olmasaydı, ayette إِلاَّ مَنْ denilir miydi? إِلاَّ مَنْ demek, “Şefaat ancak bu kişilere fayda verir.” demektir. Bu kişiler de ayetin devamında izah edilmiş:
1. Allah’ın kendisi için izin verdiği
2. Allah’ın sözünden razı olduğu.
Bu kişilere şefaat fayda verecektir. Allah, bu kişilere şefaat fayda verecek derken, siz “Yok, fayda veremez.” diyorsunuz. Bu sözünüzle Allah’a iftira attığınızın ve nasıl bir cinayet işlediğinizin farkında mısınız? Eğer biraz aklınız varsa pişman olur ve hemen tövbe edersiniz.
Sevgili kardeşlerim, şefaatin hak olduğuna dair İkinci Delilimizi burada sonlandıralım ve şimdi Kur’an’dan Üçüncü Delilimize geçelim…