13. Bölüm: 3. Soru-Cevap
Sevgili kardeşlerim, şefaati inkar edenlerin sözde delillerine cevap vermeye devam ediyoruz. Cevap vereceğimiz üçüncü delilleri şöyle:
– Onlar diyorlar ki: Mümin suresi 18. ayette: “Zalimler için ne bir dost, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır.” buyrulmuştur. Demek zalimler için şefaatçi yoktur. Buradaki zalim de günah işleyip nefsine zulmedendir. Bu ayet, günah işleyene şefaat edilemeyeceğine açık bir delildir.
İşte onlar böyle diyorlar. Biz de onlara diyoruz ki: Ayette “Zalimler için şefaatçi yoktur.” buyrulmuş. Bundan anlaşılıyor ki, zalim olmayanlar için şefaatçi vardır. Ayetin mana-yı muhalifi budur. Eğer hiç kimse için şefaat olmasaydı, ayette tahsis yapılmazdı. Yani şefaatin yokluğu zalimlere tahsis edilmezdi. Bu tahsisten anlıyoruz ki, zalimlerin dışındakiler için şefaat vardır ve haktır.
Şimdi sormamız gereken soru şu:
– Ayette geçen zalim kimdir? Nasıl bir zulüm işlemiştir ki, şefaatten mahrum olmasına sebep olmuştur?
Ayetteki zalim, Allah’a şirk koşandır. Şirk, en büyük zulüm; şirk sahibi de en büyük zalimdir. Bunun böyle olduğuna delilimiz Lokman suresinin 13. ayetidir. Bu ayette şöyle buyrulmuş: إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ Şirk, elbette çok büyük bir zulümdür. Ayetin ifadesiyle şirk neymiş?.. Çok büyük bir zulüm.
Bu zulmü işleyene yani Allah’a şirk koşana “zalim” denilir. Zaten Kur’an’daki neredeyse bütün “zalim” ifadeleriyle müşrikler ve kafirler kastedilmiştir. Evet, her ne kadar günah işlemek kişinin nefsine zulmetmesi olsa da Kur’an’da zulüm, genelde şirk ve küfür için kullanılmıştır. Kur’an, şirkin dışındaki günahları işleyenlere zalim değil, fâsık der. Hatta fâsık lafzı bile, mutlak zikredildiğinde kafir manasındadır.
Evet, kişi bazen “Ben nefsime zulmettim.” der. Ve bu sözüyle günah işlediğini kasteder. Bu mana da doğrudur. Ancak“zulüm” lafzı, mutlak zikredildiğinde günah işlemek değil, küfür ve şirk manasındadır.
Şimdi bu izahlardan sonra, şefaati inkar edenlerin sözlerine bir daha dönelim. Onlar diyorlardı ki:
– Ayette “Zalimler için ne bir dost, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır.” buyrulmuştur. Demek zalimler için şefaatçi yoktur. Buradaki zalim de günah işleyip nefsine zulmedendir.
Onların bu sözlerine karşı biz de deriz ki:
Ayette geçen zalimden maksat, günah işleyen değil; şirk koşan ve kafir olandır. Çünkü asıl zalim onlardır ve Kur’an’da geçen zalim ifadeleriyle hep onlar kastedilmiştir. “Şirk, elbette çok büyük bir zulümdür.” ayeti de bunun delilidir. O halde gösterdiğiniz ayet-i kerime, “Kafirler ve müşrikler için şefaatçi yoktur.” manasına gelmektedir. “Onlar için şefaatçi yoktur.” demek de “Müminler için şefaatçi vardır.” manasına gelir.
Kardeşlerim gördüğünüz gibi, “Şefaat yoktur.” diyenlerin tutunacakları tek bir dal bile yok. Kendi batıl görüşlerini ispat için gösterdikleri her delil, haddizatında şefaatin hak olduğunu ispat etmektedir. Onlar delil olarak “Zalimler için şefaatçi yoktur.” ayetini gösterdiler. Buradaki zalimi de günah işleyenler olarak tefsir ettiler. Halbuki buradaki zalim, en büyük zulmü işleyen müşrik ve kafirdir. Onlar için şefaat yoktur.
Onlar için şefaatin olmadığının beyanı da diğerleri için şefaatin olacağı manasına gelmektedir. Eğer hiç kimseye şefaat olmasaydı, ayette zalimlere tahsis yapılmaz, “Hiç kimseye şefaat yoktur.” denilerek genelleme yapılırdı. Ama genelleme yapılmamış. Bundan da anlıyoruz ki: Şefaat, zalimler, yani müşrik ve kafirler için yoktur; onların dışındaki insanlar için vardır ve haktır.
Herhalde mesele anlaşılmıştır. Konuyu daha fazla uzatmayıp burada noktalayalım ve şimdi şefaati inkar edenlerin Dördüncü Delillerini tahlil edelim.