14. Bölüm: 4. Soru-Cevap
Sevgili kardeşlerim, şefaati inkar edenlerin sözde delillerine cevap vermeye devam ediyoruz. Cevap vereceğimiz dördüncü delilleri şöyle:
– Onlar diyorlar ki: Bakara suresi 48. ayette: “Öyle bir günden korkun ki, o gün kişiden şefaat kabul edilmez…” buyrulmuştur. Bu ayet, kimseden şefaatin kabul edilmeyeceğine açık bir delildir. Eğer şefaat hak olsaydı, şefaatin kabul edilmeyeceğinden bahsedilmezdi.
İşte onlar böyle diyorlar. Onlara göre ayetteki, O gün kişiden şefaat kabul edilmez ifadesi, şefaatin yokluğuna delildir. Onların sözüne cevap vermeden önce genel bir kaideden bahsedelim:
Kur’an’da bir ayet üstüne hüküm bina etmek için, Kur’an’ın tamamını göz önünde bulundurmak gerekir. Hatta hadis-i şerifleri dahi dikkate almak lazımdır. Ancak bu sayede ayete doğru mana verilebilir.
Dilerseniz bu meseleyi bir iki örnekle açalım. Mesela birisi, Bakara suresinin 254. ayetini okusa, bu ayet-i kerimede يَوْمٌ لاَ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ Kendisinde alışverişin ve dostluğun olmadığı gün… buyrulur. Bakın, ayette açıkça لاَ خُلَّةٌ “Dostluk yoktur”buyrulmuş.
Şimdi bu ayeti okuyan kişi dese ki: Vallahi o gün hiçbir dostluk yoktur, delilim de bu ayettir. Eğer böyle derse, Kur’an’a iftira atmış olur. Zira Zuhruf suresi 67. ayette الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلاَّ الْمُتَّقِينَ O gün dostlar birbirlerinin düşmanıdırlar, ancak muttakiler müstesna, buyrulmuştur. Bu ayetten anlıyoruz ki, muttakiler o gün dost olacaklardır.
Bakın, Bakara 254’ü bilip, Zuhruf 67’yi bilmeyen hata yapar. Bakara suresindeki “O gün dostluk yoktur.” ifadesini bütün insanlar hakkında zanneder. Ve böyle hüküm verdiğinde de muttakilerin o gün dost olduğunu bildiren Zuhruf 67’yi inkar etmiş olur.
Peki, bu iki ayeti nasıl cem edeceğiz? Şöyle:
Bakara 254’te geçen “O gün dostluk yoktur.” ayetinin hükmü bütün insanlar için geçerli değildir. Bu ifadeyle kafirler, müşrikler ve Allah’ın gazabını celbeden kimseler kastedilmiştir. Muttakiler bu zümrenin dışındadır. Ancak bu istisna bu ayette yapılmayıp Zuhruf 67’de yapılmıştır. Demek ki bir ayet üstüne hüküm bina ederken, diğer ayetleri de göz önüne almak gerekir. Yoksa “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder.” sözü gerçek olur.
Başka bir misal daha verelim:
Kur’an’ın bazı ayetlerinde ahirette malın ve evladın fayda vermeyeceği zikredilir. Şimdi birisi bu ayetleri okuyup dese ki: “Vallahi mal ve evlat ahirette kimseye fayda vermez. Delilim de şu şu ayetler…” Onun bu sözü yanlıştır. O böyle dediğinde Şuara suresinin 89. ayetini inkar etmiş olur. Zira bu ayette şöyle buyrulur:
يَوْمَ لاَ يَنْفَعُ مَالٌ وَلاَ بَنُونَ O gün mal ve evlat fayda vermez إِلاَّ مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ ancak Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna…
Bakın, ayet-i kerime, kalbiselim sahibine malın ve evladın ahirette fayda vereceğini bildirmiştir. O halde Kur’an’ın diğer yerlerinde, malın ve evladın fayda vermediğini beyan eden ayetler, kalbiselim taşımayanlar içindir. Ama eğer birileri Şuara 89’u bilmiyorsa, yarım hoca olarak “Ahirette mal ve avlat kimseye fayda vermeyecek.” diye bağırır durur, bir de buna ayetten delil getirmeye çalışır.
Herhalde verdiğimiz iki misalle meramımız anlaşılmıştır. Daha bu konuda verebileceğimiz çok misal var. Meselenin özü şu:
Bir ayete hüküm yüklerken, diğer ayet ve hadisleri göz önüne almak zorundasınız. Bunu yapmazsanız, verdiğimiz örneklerde olduğu gibi hata yaparsınız.
Şimdi gelelim meselemize, şefaati inkar edenler diyorlardı ki: Bakara suresi 48. ayette: “Öyle bir günden korkun ki, o gün kişiden şefaat kabul edilmez…” buyrulmuş. Bu ayet, kimseden şefaatin kabul edilmeyeceğine açık bir delilmiş.
Şimdi onlara soruyoruz: Bu ayet kim hakkında inmiş? Eğer siz söylemezsiniz, saklarsınız; o halde biz söyleriz: Bu ayetin iniş sebebi, Nesefi ve Ruhu-l Beyan tefsirlerinde zikredildiğine göre şu hadisedir:
Yahudiler: “Biz İbrahim ve İshak’ın torunlarıyız. Bu sebeple Allah Teâlâ, onların bizim hakkımızdaki şefaatlerini kabul eder. Onlar bizi ateşten korur.” dediklerinde, Yahudilerin bu iddialarını reddetmek için bu ayet-i kerime nazil olmuştur.
Demek bu ayet-i kerime Yahudiler hakkında indirilmiştir. Bakın, Kur’an ayetlerini, nüzul sebeplerini bilmeden tefsir etmek büyük bir hatadır. İlk önce ayetlerin iniş sebepleri bilinmeli ve ayetler ona göre izah edilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde, bu ayette olduğu gibi yanlış anlaşılmalar ortaya çıkacaktır. Bu ayet, kâfir olarak ölenlere şefaat edilmesinin mümkün olmadığını belirtmek içindir. Mesela Hz. Nuh, kâfir olarak ölen oğluna; Hz. Lut, kâfir olarak ölen eşine ve yine Peygamberimiz (asm) kâfir olarak ölen amcalarına şefaat edemeyeceklerdir. Demek ayetteki, “O gün ondan şefaat kabul edilmez.” ifadesiyle kafirler kastedilmiştir ve bu ayetin Müslüman olarak ölenlerle hiçbir alakası yoktur.
Eğer bizim bu izahımıza karşı deseler ki: “Evet, ayet Yahudiler hakkında inmiştir. Ancak iniş sebebinin hususiyeti, hükmün umumiliğine engel değildir.”
Eğer böyle derseniz, biz de şöyle deriz: Bir tarafta şefaatin olmadığını bildiren ayet, diğer tarafta ise şefaatin olduğunu bildiren ayet ve hadisler… Şefaatin hem olması, hem de olmaması mümkün değildir. Bir şey ya vardır ya yoktur. İki zıttı cem etmek muhaldir. Eğer şefaati inkar ederseniz, şefaatin olduğunu bildiren ayet ve hadisleri ne yapacaksınız?
Bizim işimiz kolay, şöyle ki: Delil olarak gösterdiğiniz, “O gün kişiden şefaat kabul edilmez.” ayetini, iniş sebebini bir kenara bırakarak umumi kabul etsek bile, deriz ki: Bu ayette haklarında şefaatin kabul edilmeyeceği bildirilenler kişiler; kafirler, müşrikler ve Allah’ın şefaat edilmesine izin vermediği günahkar müminlerdir. Allah’ın izin verdikleri bu ayetin kapsamı dışındadır.
Bakın biz, birbirine zıt gibi görünen ayetleri cem ettik. Bir daha soruyla açalım: Kime şefaat edilir? Allah’ın izin verdiklerine ve razı olduklarına. Şefaatin hak olduğunu bildiren ayetler bu zümreyi anlatmaktadır.
Peki, kime şefaat edilmez? Allah’ın izin vermediklerine ve razı olmadıklarına. Şefaatin olmadığını bildiren ayetler de bu zümreyi anlatmaktadır. Bakın, şefaatin olduğunu ve olmadığını bildiren ayetleri ne güzel cem ettik.
– Peki siz, “Şefaat yoktur.” ayetiyle, şefaatin varlığını bildiren ayet ve hadisleri nasıl cem edeceksiniz?
Hadi edin de görelim, edemezsiniz. Sizin yaptığınız, Kur’an’ın bir kısmına iman etmek, diğer kısmını ise inkar etmektir. Bu halinizle, أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ “Kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?” ayetine muhatap oluyorsunuz?
Sevgili kardeşlerim, Kur’an’da şefaatin olmadığını beyan eden ayetler vardır. Ancak bu ayetler şu zümreler hakkındadır:
Birincisi kafirler ve müşrikler hakkındadır. Mesela, Hz. Nuh, kâfir olarak ölen oğluna; Hz. Lut, kâfir olarak ölen eşine ve yine Peygamberimiz (asm) kâfir olarak ölen amcalarına şefaat edemeyeceklerdir.
Şefaat edilmeyecek ikinci zümre de Allah’ın kendilerinden razı olmadığı ve şefaat edilmesine izin vermediği günahkar müminlerdir. Demek kişi mümin de olsa, ona şefaat edilmesi Allah’ın iznine ve rızasına bağlıdır.
Bir de şunu ilave edelim: Şefaatin olmadığını beyan eden ayet ve hadislerin bir kısmı da mekanla ilgilidir. Yani ahirette bazı mekanlarda kimse kimseye şefaat edemeyecek ve kimse kimseyle ilgilenmeyecektir. Peygamberler dahil herkes kendi nefsinin derdine düşecektir. Bu yerlerden üç tanesini Hz. Aişe hadisinden hatırlayalım:
Peygamber Efendimiz (asm) bir gün Hz. Aişe’nin yanına girdi ve onu ağlarken buldu. Hz. Aişe’ye: “Neyin var ey Aişe?” diye sordu. Hz. Aişe de:
ذكرت النار فبكيت Ateşi hatırladım ve ağladım. فهل تذكرون أهليكم يوم القيامة Kıyamet günü ehlinizi hatırlar mısınız, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) şöyle dedi:
أما في ثلاثة مواطن فلا يذكر أحد أحدا Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz. عند الميزان Mizanın yanında, mizanı ağır mı geldi, hafif mi, bunu bilinceye kadar. وعند تطاير الصحف ve sayfalar uçuştuğunda. Yani amel defterleri dağıtılırken, kitabı nereye konulacak, sağına mı soluna mı arkasına mı bunu bilinceye kadar, وعند الصراط ve sıratın yanında. Cehennemin iki yakası arasında kurulduğunda, ondan geçinceye kadar. Cenab-ı Hak bu yerlerde yardımcımız olsun.
Şu önemli nokta arada kaybolmasın diye bir daha tekrar etmek istiyorum: Ayetlerde ve hadislerde şefaatin olmadığını bildiren haberler üç şeyden biridir:
1. Ya kafirler ve müşrikler hakkındadır.
2. Ya Allah’ın şefaatine izin vermediği ve kendilerinden razı olmadığı günahkar müminler hakkındadır.
3. Ya da hadiste zikrettiğimiz gibi, ahirette şefaatin olmadığı bir zaman ve mekandan bahsediyordur.
İşte şefaati inkar edenlerin gösterdiği, Bakara suresinin 48. ayetinde geçen: “Öyle bir günden korkun ki, o gün kişiden şefaat kabul edilmez.” ayeti, Yahudiler hakkındadır. İlk saftaki muhatabı, Yahudiler ve onlar gibi olan diğer kafirlerdir.
Eğer “Lafzın hususiyeti, hükmün umumiliğine mani teşkil etmez.” denilirse… Biz de deriz ki: Ayetin hükmü, Allah’ın izin vermediği günahkar müminler hakkında kabul edilir. Onların Allah’ı razı edecek amelleri olmadığından dolayı Allah onlar için şefaate izin vermez. Dolayısıyla ayeti ister hususi kabul edin, ister umumi kabul edin; ayet, şefaatin olmadığına değil, ancak Allah’ın izin vermediklerine şefaatin olmadığına delildir. Bu da zaten bizim kabul ettiğimiz bir şeydir.
Sevgili kardeşlerim, bu dersi biraz uzattık, hakkınızı helal edin. Burada noktayı koyalım ve şimdi şefaati inkar edenlerin Beşinci Delillerini tahlil edelim.