Mucize Haktır

11. Bölüm: Efendimize (asm) ait Kur’an’da zikredilen mucizeler Bir sözde delile cevap

Sevgili kardeşlerim, bu dersimizde bir sorunun cevabını vereceğiez. Mucizeleri inkar edenler, tek bir delil sunarlar ve şöyle derler:

Enam suresi 37. ayet-i kerimede şöyle buyrulur: Onlar dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” İşte bu ayet-i kerime, Peygamber Efendimiz (asm)’in mucize göstermediğine delildir. Öyle ya, eğer mucize getirseydi, onlar: “OnaRabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” demezlerdi…

İşte onlar böyle diyorlar ve bir kısım insanları bu sözleriyle aldatıyorlar. Ayetlerin hakiki manasını ve Kur’an’ın diğer ayetlerini bilmeyenler de onlara hemen kanıyorlar. Şimdi bu ayetin hakiki manasını izah edelim:

Müşriklerin istedikleri mucizeler, imtihan sırrını bozacak cinsten mucizelerdi. İmtihanın sırrı ister ki, akla kapı açılsın; ama irade elden alınacak kadar açık olmasın, perdeli olsun. Eğer iradeyi elden alacak kadar açık olursa, o zaman imtihanın bir anlamı kalmaz. Zira o zaman herkes ister istemez imana mecbur kalır ve imtihanın sırrı bozulur.

İşte müşriklerin istediği mucizeler, imtihan sırrını bozacak cinsten mucizelerdi. Mesela onlar, Peygamberimiz (asm)’in Safa Dağını altın yapmasını istiyorlardı. “Safa Dağını altın yaparsan sana iman ederiz.” diyorlardı. Onların bu yersiz istekleri Kur’an’da şöyle zikredilmiştir:

“Bir vakit dediler ki: ‘Ey Allahımız, eğer bu senin katından gelmiş bir hak kitap ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize acı bir azap ver.’” (Enfal, 6/32)

Gördüğünüz gibi, onlar mucize olarak gökten üzerlerine taşlar yağdırılmasını ve acı bir azabın inmesini istiyorlardı… İsra suresinde de mealen şöyle buyrulur:

“Kâfirler şöyle dediler: ‘Sen bizim için yerden, suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşüresin veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getiresin. Yahut altından bir evin olmalı ya da göğe çıkmalısın…’” (İsra, 17/90-93)

Gördüğünüz gibi, onların istediği mucizeler; Allah’ı görmek, melekleri görmek, göğün parça parça üzerlerine düşmesi ve göğe çıkmak gibi imtihan sırrını bozacak şeylerdi ve bunları sadece inatları sebebiyle istiyorlardı… Furkan suresinde de mealen şöyle buyrulur:

“Onlar dediler ki: ‘Bu ne biçim bir peygamber ki, yemek yer ve sokaklarda gezer? Ona bir melek indirilmeli ve onunla beraber bir korkutucu olmalı değil miydi! Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!’” (Furkan, 25/7-8)

Gördüğünüz gibi, onlar yemek yemeyen, sokaklarda gezmeyen bir peygamber istiyorlar. Mucize olarak da bir meleğin onunla beraber gezmesini ve ona bir hazine verilmesini istiyorlar.

İşte “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” sözü, onların bu gibi mucizeleri istemeleri sebebiyle söyledikleri bir sözdür. Bu söz, Peygamberimize mucize verilmediğine değil; imtihanın sırrını bozacak mucizelerin verilmediğine delildir.

Bununla birlikte şunu da ifade edelim: Ağaçların Peygamberimiz (asm)’in sözüne itaat etmesi gibi, imtihan sırrını bozabilecek mucizeler, birkaç kişi gibi küçük bir topluluğun önünde zuhur etmiştir. O kişiler hakkında imtihan sırrı, belki de onların ileride yapacağı amellere hürmeten bozulmuş olsa da diğerleri için bozulmamıştır. Zira kalbinde hastalık olanlar, bu kişilerin yalan söylediği vehmine kapılarak onların sözünü tekzib etmiş ve küfürde yine ısrar etmiştir…

Peygamber Efendimiz (asm)’ın Kur’an’daki mucizeleri hakkındaki eserimizi burada tamamlıyor ve daha fazla delil göstermeye gerek duymuyoruz. Bu konuda on bir videoluk bir eser, herhalde kafidir.

Şunu da belirtmek istiyoruz:

Bu fakir kardeşiniz, bu eseri yazmak için Kur’an’ı baştan sona taramadı. Allah’ın ihsanı olan hafızlığı sayesinde, sadece birkaç saatlik bir tefekkürle, akıl aynasına yansıyan delilleri kaleme döktü. Daha fazlasına ihtiyaç olmadığından da meseleyi uzatmadı. Zira bu ehli bid’a, “Kur’an’da Peygamberin hiçbir mucizesi yoktur.” diyorlar. Bizler sadece bir mucize bile göstersek, onların sözünün batıllığını ispat edilmiş oluruz. Bu eserdeyse bir değil, altı taneyi gösterdik. Şuna da inanın: Eğer Kur’an’ın başından başlayarak ayet-i kerimeleri iniş sebepleriyle inceleseydik, daha birçok mucizeyi gösterebilirdik. Ama dedik ya, gerek yok. Bir tane bile gösterilse, onların sözünün batıllığı ortaya çıkar.

Şu fakir kardeşiniz, şu duygusunu da sizlerle paylaşmak istiyor: Allah’ın ihsanıyla, şimdiye kadar birçok eser ve reddiye yazdık. Ancak manasızlığı sebebiyle, bu eser kadar fakiri sıkanı hiç olmadı. Çünkü burada yaptığım şey, bir Müslümana Peygamber Efendimiz (asm)’in mucizelerini ispat etmeye çalışmak. Yani bu eseri fakir, Müslümanlar için yazıyor. Bir Müslüman, peygamberinin mucizelerini ne diye inkâr eder, bunu bir türlü anlayamıyorum. Böyle anlamsız ve manasız bir inkâr olabilir mi? Şimdiye kadar bu ümmetin hangi âlimi böyle bir söz söylemiş ve böyle bir iddiada bulunmuş? Böyle bir fikir nerden çıkmış? Şeytan insanı bu kadar da mı aldatır? İnsan, şeytana bu kadarda mı maskara olur? Bunu anlayamıyorum.

Bu eseri yazdığımız zaman diliminde, çok daha faydalı olacak bir eseri yazılabilirdi. Kıymetli vaktimizi bu esere harcamak zorunda bizi bırakanları ve bu batıl fikirleri yayanları Rabbime şikâyet ediyorum.

Şimdi iki güruhla konuşmak istiyorum. İlk önce, bu batıl fikri kabul edip inananlara derim ki:

– Peygamber Efendimiz (asm)’in mucizeler göstermesi gibi, bu kadar açık bir meselede şaşıranların diğer sözlerine hiç itimat edilir mi?

– Gökteki güneşi göremeyenin, “gördüm” dediği hangi şeye inanılır? Bırakın inanmayı ve kabul etmeyi, bu kişiler dinlenmeye layık mıdır?

Kardeşlerim, bu din on dört asırdır yaşanıyor. Bilin ki, kim “Ben yeni bir şey buldum.” Diyorsa, ve bulduğu şey de icmaya muhalifse; o kişi uyduruyordur, yalan söylüyordur ve şeytan onu aldatmıştır. Bu kişiden yılandan kaçar gibi kaçmak gerekir. Eğer kaçmazsanız, ahiretteki pişmanlığınız o kadar büyük olur ki, bunu hayal bile edemezsiniz.

Şimdi de ikinci güruha, bu batıl fikirlerin sahiplerine ve Ümmet-i Muhammed’in evlatlarını aldatanlara diyorum:

1. Peygamber Efendimiz (asm)’in mucizelerini inkâr ederek Allah Teâlâ’nın hikmetini itham ediyorsunuz. Eserimizin başında, hikmet-i ilahiyyenin mucizeyi gerektirdiğini ispat etmiştik. Allah’ın hikmetini itham etmek cesaretini nerden buluyorsunuz?

2. “Kur’an’da mucize yoktur.” diyerek Kur’an’a iftira atıyorsunuz. Kur’an’a iftira atmak hiç sizi korkutmuyor mu?

3. “Peygamberin mucizesi yoktur.” diyerek, Efendimize (asm) de iftira atıyorsunuz. Acaba mahşer günü hangi yüzle Peygamber Efendimiz (asm)’ın yüzüne bakacaksınız.

4. Peygamber Efendimiz (asm)’in mucizelerini sahabeler nakletmiş ve “Biz gördük.” demişler. Siz ise inkârınızla onlara: “Hayır siz görmediniz, siz yalan söylüyorsunuz, yalancısınız…” diyorsunuz. Sahabeleri yalancılıkla itham etmek dine hizmet midir? Onların iki elleri yarın mahşer günü yakanızda olacaktır. Bu sizi hiç mi korkutmuyor?

5. Sahabelerin “Biz gördük.” haberlerini, Tabiin ve ondan sonraki asırların muhaddisleri bizlere sağlam senetlerle nakletmişler. Bütün o nurani silsileyi yalancılıkla itham etmek nasıl bir cesarettir. Ve kişiye günah olarak bu yetmez mi?

6. Her zaman diyorsunuz ki: “Bu Kur’an’da yok.” Acaba her şeyin Kur’an’da olması mı lazım? O halde bize cevap verin:

– Öğle namazı kaç rekât?
– İlk oturuşta hangi duayı okuyacağım?
– Zekât malın kaçta kaçından verilir?
– Bir tavaf kaç şavttan oluşur?..

Size böyle 10 değil, 100 değil, 1.000 değil, binlerce soru sorabilirim ki, bunların hiçbirinin cevabını Kur’an’da açıkça bulamazsınız. Bunların cevapları hadislerdedir. Hadisleri inkâr ettiğinizde bu sorular cevapsız kalır.

Demek Kur’an, İslam’ın tek kaynağı değildir. Hadis-i şerifler, İslam’ın ikinci büyük kaynağıdır. Sizler hadisleri inkâr ederek nereye ulaşacağınızı sanıyorsunuz? Bilin ki, ulaşacağınız tek yer dinsizliktir. Aklınız başınızdayken ve ölüm sizi yakalamadan gelin tövbe edin. Bu milletin itikadını bozarak cennete gidemezsiniz.

Sevgili kardeşlerim, Cenab-ı Hak bu eseri günahlarımıza kefaret yapsın. Bizi Ehl-i sünnet itikadından ayırmasın. İtikadımızı bozacak kişilerin şerrinden bizleri muhafaza etsin. Bizi imanla yaşatsın, imanla öldürsün ve bu iman üzere diriltsin. Âmin, âmin, âmin!..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu