Teberrük

1- Beni İsrail’in sandığa teberrükü

Sevgili kardeşlerim, bu dersimizde “teberrük” bahsini işleyeceğiz.

Teberrük, bereket istemek manasındadır. Bir şey vasıtasıyla, berekete ve feyze nail olmayı ifade eder. Tanımı biraz daha açacak olursak, şöyle ifade edebiliriz: Bir kimseye olan muhabbetten dolayı, ona ait olan eşyalara ve onun yaşadığı yerlere hürmet göstermek, teberrük kelimesiyle ifade edilmiştir.

Bizler teberrük bahsini işlerken, Peygamber Efendimiz (asm)’ın sakal-ı şerifi merkezli işleyeceğiz. Çünkü ülkemizde, teberrük niyetiyle en çok ziyaret edilen sakal-ı şeriftir. Ve maalesef her Ramazan’da, sakal-ı şerifi ziyaret edenler, bir kısım insanlar tarafından şirke düşmekle itham edilmektedirler. Teberrüke şirk nazarıyla bakan bu Vehhâbî zihniyet, mukaddes eşyaya yapılan hürmeti reddetmekte, onlara hürmet gösterenlere de müşrik damgasını vurmaktadır.

Bizler bu eserde, Vehhâbî zihniyetin ne kadar yanıldığını kati bir şekilde ispat edeceğiz. Eserimiz yedi videoluk dersten oluşmaktadır. Bu derslerin tamamını seyrettiğinizde, aklınızda hiçbir şüphe kalmaksızın, teberrükün ve sakal-ı şerif ziyaretinin caiz olduğuna hükmedeceksiniz. Elbette inayet ve tevfik Allah’tandır. Sözü daha fazla uzatmayalım ve şimdi teberrükün caiz olduğuna dair Kur’an’dan Birinci delilimize geçelim.

TEBERRÜK HAKKINDA KUR’AN’DAN DELİLLER

BİRİNCİ DELİL

Benî İsrâil’in sandığa teberrükü, Bakara suresi 248. ayet.

Teberrükün caiz olduğuna dair göstereceğimiz Birinci Kur’an delili, Bakara suresinin 248. ayet-i kerimesinde bahsi geçen sandıktır. Önce 39. sayfada anlatılan kıssanın özetini beyan edelim:

Benî İsrâil, kendi peygamberlerine gelerek bir hükümdar göndermesini isterler ve bu hükümdarla Allah yolunda savaşacaklarına söz verirler. Allah Teâlâ onlara, Talut ismindeki zatı hükümdar olarak gönderir. Ancak Talut fakirdir; bu yüzden Benî İsrâil onu hükümdar olarak kabul etmek istemez. Kendilerinin, hükümdarlığa daha layık olduklarını iddia ederler.

Bunun üzerine Peygamberleri onlara şöyle der:

 إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ Şüphesiz onun hükümdarlığının delili   أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ size sandığın gelmesidir  فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ O sandıkta Rabbiniz’den bir sekine vardır.

O sandıkta ne vardır? Rabbinizden bir sekine…

Sekîne: Maddi ve manevi bereketler ve feyizler demektir. İşte o sandıkta böyle bir sekine vardı. Benî İsrâil bu sandıkla, Allah’ın rahmet ve bereketine mazhar olurlardı.

Fahrurrazi, Ebussuud, Hazin, Kurtubi ve Alusi tefsirlerinin beyanlarına göre; Benî İsrâil, Hz. Musa’nın vefatından sonra bozulup isyan edince, Cenab-ı Hak onlara Amalika kavmini musallat etti. Bu kavim sandığı onlardan aldı. Daha sonra Mevla Teala, Talut’un hükümdarlığına bir alamet olarak, melekleri vasıtasıyla o sandığı tekrar Benî İsrâil’e gönderdi. Ayette geçen:  تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ  O sandığı melekler taşır ifadesi, sandığın melekler tarafından taşınarak onlara getirildiğini bildirmektedir.

Kıssanın detayını tefsir kitaplarına havale edelim. Burada bilmemiz gereken şey şudur:

Benî İsrâil’in, kendisiyle bereketlendiği bir sandık vardır. Kur’an’ın ifadesiyle:  فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ O sandıkta Rabbimiz’den bir sekine vardır. Onlar bu sandığa hürmetle, sekineye, yani feyze ve berekete mazhar olurlar. Sonra günahları sebebiyle bu sandık onlardan alınır ve daha sonra Talut’un hükümdarlığına bir alamet olması için, melekler tarafından taşınarak tekrar Benî İsrâil’e iade edilir. Şimdi, berekete medar bu sandık üzerinde biraz daha derinlemesine tahlil yapalım…

Bir sandık, bir tahta parçası, izni ilahiyle maddi ve manevi bereketlere ve feyizlere sebep olabiliyor. Ona hürmet gösterenler, onun bereket ve feyzinden istifade edebiliyor. Ve ona hürmet ve saygı gösterilmesini de Allah istiyor. Hürmet gösterilmediği anda da o sandığı onlardan alıyor.

Şu noktayı anlamak lazım: Bereket ve feyiz, sandığın zatî malı değildir. Ona Allah tarafından konulmuştur. Her bereket, her nimet ve her ihsan, ancak Allah’ın hazinesinden çıkar. Ondan gayrı, ihsana sahip olabilecek hiç kimse yoktur. Lakin Allah Teâlâ, şu hikmet dünyasında sebeplerle iş görür. Meyveyi, ağacın dalına takar… Sütü, ineğin memesiyle içirir… Suyu, bulutla akıtır… Sebzeleri, toprağın eliyle bize sunar. Ve hakeza… Her nimet bizlere bir sebeple gelir.

Hakiki iman, sebebi inkâr etmek değil; o sebep üzerinde Allah’ın rahmet elini görmektir. Sebebi inkâr eden, rahmetten mahrum kalır…

Tefsirini yaptığımız ayet-i kerimede bahsi geçen sandık, sadece bir vasıtadır. Ondaki sekine, onun malı değildir; mal sahibi, ancak ve ancak Allah Teâlâ’dır. Lakin Allah Teâlâ o sandığı bereketine bir sebep ve feyzine bir vasıta yapmıştır.

O halde burada yapılması gereken şey, tevhid namına sandığı yakmak değil; o sandığa Allah hesabına saygı göstermek ve ondan gelen sekîneyi Allah’tan bilmektir. Bu, hem tevhid, hem de akıldır. Şimdi, teberrükü inkâr edenlere bazı sorular soralım.

Teberrükü inkâr edenlere şu soruları soruyoruz:

– Allah Teâlâ bir sandığa, bir odun parçasına feyiz ve bereket koyabiliyor ve onu rahmetine vesile yapabiliyor. Ona hürmet gösterenler, Allah’ın rahmetine ulaşıyor. Siz bunu Kur’an’da okuyorsunuz. Acaba Peygamberimizin mübarek vücudundan kopan sakal-ı şerifin, Allah katında bir odun parçası kadar değeri yok mu?

– Bir sandığa Allah hesabına hürmet gösterenler sekîneye mazhar oluyorlar da peygamberimizin sakal-i şerifine Allah hesabına hürmet gösterenler niye sekineye mazhar olmasınlar?

– Sandığa hürmet şirk olmuyor da Peygamberimiz (asm)’in sakal-i şerifine hürmet niçin şirk oluyor?..

Zannım şu ki, siz o zamanda yaşasaydınız, sandığa hürmet gösterenlere müşrik der ve ilk fırsatta sandığı ateşte yakardınız. Eee sizin aklınız bu kadar çalışır… Bu kadar çalıştığı için, Peygamber Efendimiz (asm)’in sakal-ı şerifini ziyaret edenlere müşrik diyorsunuz.

Size soruyorum: Bir sandığa feyiz ve bereket koyan Rabbimiz, en sevgili kulunun vücudundan kopmuş sakalına niçin bir feyiz ve bereket koymasın, niçin onu rahmetine bir vesile yapmasın?..

Bizler, sakal-ı şerif ziyaretinde sakalı, ayetteki sandık gibi kabul ediyoruz. Feyzin ve bereketin hakiki sahibi değildir. Her feyiz ve bereket, ancak Allah’ın hazinesinden çıkar. Lakin Allah, bazen bir sandıkla bunu kullarına ulaştırır, bazen bir sakalla, bazen de şu maddi alemde olduğu gibi ağaçla, koyunla, bulutla ve başka bir sebeple…

Tevhid, sebepleri inkâr etmek değildir. Tevhid, sebepler üzerinde, müsebbibulesbabı, yani sebepleri yaratan Allah’ı görmektir. Hakiki tevhid budur. Siz hakiki tevhidden ne kadar uzaksınız, tevhid namına sebepleri inkâr edip akıldan istifa ediyorsunuz…

Ey sakal-ı şerif ziyaretine şirk diyenler! Şimdi benim şu sorularıma cevap verin:

1. Eğer teberrük niyetiyle eşyaya hürmet göstermek haram olsaydı, Allah Teâlâ o sandığa sekine koyar mıydı?

2. Onların sandığa hürmet göstermelerini emreder miydi?

3. Hürmetsizliklerine bir ceza olarak sandığı onlardan alır mıydı?

4. Sandığı kaybetmelerinden sonra, Talut’un hükümdarlığına alamet olsun diye bu sandığı onlara iade eder miydi?

Bakın, bereketi Allah’tan bilmek kaydıyla bir sandığa dahi hürmet gösterilebiliyor. O halde, Allah katında, sandıktan bin derece daha fazla kıymeti olan Peygamberimiz (asm)’in sakal-ı şerifine, -bereketi Allah’tan bilmek şartıyla- hayli hayli hürmet gösterilebilir ve ziyaret edilebilir?.. Sandığa hürmet göstermek şirk olmuyorsa, Peygamberimiz (asm)’in mübarek sakalına hürmet göstermek asla şirk olamaz…

Dilerseniz Birinci delilimizi bu şekilde noktalayalım ve şimdi İkinci delilimize geçelim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu