7- Teberrük hakkında Hadis-i Şerifler ve Sahabe uygulamaları
Sevgili kardeşlerim, dersimizin bu bölümüne kadar teberrükü ayet-i kerimelerle ispat ettik. Bu derste ise teberrükü hadis-i şeriflerle ispat edeceğiz. Dersimizin biraz daha renkli geçmesi için, hadis-i şerifleri seslendirdik ve montajını yaptık. İlk önce bu hadis-i şerifleri dinleyelim, ravilerini ve kaynaklarını görelim, en sonunda da üzerlerinde toplu bir tahlil yapalım.
Şimdi sizleri, Resulullah (asm)’ın sözleriyle ve sahabe uygulamalarıyla baş başa bırakıyoruz. Allah istifadeyi nasip etsin.
BİRİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Mübarek Saçıyla Teberrük
Cafer İbni Abdillah (ra)’ın babasından rivayetine göre, Yermük günü Halid İbni Velid Hazretleri takkesini kaybedince: “Onu arayın.” buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamayınca: “Tekrar arayın.” buyurdu. Sonra bulunduğunda onun eski bir takke olduğu görülünce Halid İbni Velid şöyle buyurdu:
“Bir kere Resulullah (asm) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar onun saçlarını almaya yarıştılar. Ben hepsini geçerek alın saçını aldım ve bu takkenin içine yerleştirdim. Ve bu takke ile hangi muharebeye katıldımsa mutlaka (o mübarek saçın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandırıldım.” (Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, No:3804, 4/104; Hakim, Müstedrek, No: 52299, 3/338; İbni Hacer, El-Metalibu’l-Aliye, No: 4044, 4/90; Ebu Yâla, Müsned, No: 7183, 13/139)
İmam Ayni’nin beyanına göre, Halid İbni Velid’in takkesini çok aratmasına karşılık sahabe-i kiramdan vaki olan itiraz üzerine Halid İbni Velid şöyle dedi:
“Ben bu takkenin değerinden sebep yapmadım velakin ben onun müşriklerin ellerine düşmesini istemedim. Çünkü onda Resulullah’ın kıllarından bir miktar vardı.” (Ayni, Umtedü’l Kari, 3/37)
İKİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Vefatından Sonra Mübarek Tüyleriyle Teberrük
Osman İbni Abdillah İbni Mevheb (ra) şöyle anlatıyor:
“Ehlim beni Resulullah’ın ailesi Ümmü Seleme’ye bir gümüş bardak içindeki su sebebiyle yolladı. O bardak içinde Resulullah’ın saçları vardı. İnsanlardan birine nazar veya herhangi bir hastalık isabet ettiği zaman, Ümmü Seleme validemize kabını gönderirdi. Ben de gidişimde Ümmü Seleme’nin yanında küçük bir kaba rastladım ki içinde Resulullah’a ait bir takım kırmızı saçlar gördüm.” (Buhari, Libas: 64, No: 5557, 5/2210)
İmam Ayni bu hadiseyi şöyle açıklar:
Ümmü Seleme’nin yanında deve çanına benzeyen küçük bir kap içinde Resulullah (asm)’ın saçlarından bir miktar kırmızı saç vardı. (Peygamberimizin saçlarının rengi kırmızı değildi. Ancak kına ile boyanmış bir zamanda kesilen saçları olabilir.)İnsanlar hastalandıkları zaman bunlarla teberrük eder, yani bereketiyle şifa isterler ve o saçları alıp bir su kabına koyarak içinde saç bulunan suyu içerler, böylece şifa bulurlardı. Ravi Osman’ın ailesi de o saçlardan bir miktar almış ve onu gümüş bir kap içine koyarak içinde bulunan suyu şifa niyetine içip şifa bulmuşlardır. Sonra Osman’ı bu kap ile Ümmü Seleme validemize göndermişler, Ümmü Seleme validemiz de kabı almış onu cülcül (deve çanına benzeyen bir kap) içine koymuş, ravi Osman da onun içinde kırmızı saçları görmüştür. (Ayni, Umtedü’l Kari, 22/49; Kastalani, İrşadü’s-Sâri, 8/465)
ÜÇÜNCÜ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Saçlarını İnsanlara Dağıtması
Enes İbni Malik Hazretlerinden rivayet edildiğine göre, Resulullah (asm) Mina’ya vardığında Cemre’ye (büyük şeytana) gelip taşladıktan sonra Mina’daki menziline geldi ve kurban kestikten sonra berbere: “Al” diye önce sağ tarafına sonra sol tarafına işaret buyurdu. Sonra saçlarını insanlara vermeğe başladı. (Müslim, Hac: 56, No:1305, 2/947; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No:12093, 4/223; Beyhaki, Sünen-i Kübra, No:9400, 5/168)
Enes İbni Malik Hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir:
Resulullah (asm) cemreyi taşladığında kurbanı kesip tıraş olduğu vakit başının sağ tarafını berbere uzattı. O da onu tıraş etti. Sonra Ensar’dan Ebu Talha’yı çağırarak bu saçları ona verdi. Sonra başının sol tarafını da berbere uzatarak “Tıraş et.” dedi. Berber o tarafı da tıraş edince Resulullah (asm) bu saçları da Ebu Talha’ya vererek, “Bunları insanlar arasında taksim et.”buyurdu. (Müslim, Hac: 56, No: 1305/326, 2/948; Tırmizi, Hac: 73 No:912, 3/255; Ebu Davud, Menasik: 78, No:1981, 1/606; Humeydî, Müsned, No: 1220, 2/512)
Hafs İbni Gıyas Hazretlerinden rivayet edildiğine göre, berber, Resulullah (asm)’ın mübarek başının sağ tarafından başlayarak saçları birer ikişer kıl olmak üzere halk arasında dağıttı. (Müslim, Hac:56, No:1305/324, 2/947)
DÖRDÜNCÜ DELİL
İnsanların Peygamberimiz (asm)’in Saçlarını Almak İçin Yarışmaları
Hz. Enes (ra) şöyle buyurmuştur:
“Resulullah (asm) Mina’da başını tıraş edince başının sağ tarafındaki saçları eline aldı. Tıraş bitince onları bana uzatarak: “Ey Enes, bunları al, Ümmü Süleym’e (annene) götür.” buyurdu. İnsanlar Resulullah (asm)’ın anneme verdiği bu özelliği görünce, Resulullah (asm)’ın saçının kalan kısmını almak için yarışa girerek herkes bir parçayı almaya çalıştı.”
Bu hadis-i şerifi Hz. Enes’ten rivayet eden Muhammed İbni Sîrîn (ra) şöyle anlatıyor: Ben bu hadis-i şerifi Abidetü’l-Selmani’ye anlattığımda O şöyle buyurdu: Benim yanımda o kıllardan bir tanenin bulunması, elbette bana yerin üstünde ve içinde bulunan her sarı ve beyazdan (bütün kıymetli eşya ve madenlere sahip olmamdan) daha sevgilidir. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No:13686, 4/509; Beyhaki, Sünen-i Kübra, Salat:523, No:4223, 2/599)
İbni Sîrîn Hazretlerinin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir kere ben, Âbide (ra)’a: “Yanımızda Resulullah’ın saçından bir miktar bulunmaktadır ki, biz onu Enes (ra) tarafından elde etmiştik.” dedim. Bunun üzerine Âbide (ra) şöyle dedi: “Benim yanımda Resulullah’tan bir tek saç telinin bulunması muhakkak bana dünyadan ve dünyadaki şeylerden daha sevimlidir.” (Buhari, Vudu’:32, No:168, 1/75)
Hadiste bahsi geçen Âbide Hazretleri tabiînin büyüklerinden olup Peygamber Efendimiz (asm)’in vefatından iki sene evvel İslam ile şereflenmiş, fakat onu görmemiştir.
BEŞİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in, Abdest Suyunun Artığının Korunmasını İstemesi
Talk İbni Ali (ra) şöyle anlatıyor:
Bir cemaat halinde Resulullah’a gelip biat ettik ve onunla beraber namaz kıldık. Sonra kendisine, bizim memleketimizde kendimize ait bir kilisemiz bulunduğunu haber verdik ve bize abdest suyunun artığını vermesini istedik. Bunun üzerine Resulullah (asm) bir su isteyerek abdest aldı ve ağzını çalkalayıp abdest suyunu bir su kabına döktükten sonra bize emrederek:
“Yola çıkın. Memleketinize geldiğinizde kilisenizi yıkın, yerine bu suyu serpin ve orayı mescid edinin.”
buyurdu. Bunun üzerine biz: “Şüphesiz ki şehir uzaktır, sıcak da şiddetlidir, bu su kuruyabilir.” deyince, Resulullah (asm) şöyle buyurdu:
“Suya ilave edin; çünkü benim abdest suyum, eklenen suyun ancak temizliğini artırır.”
O zaman biz yola çıkarak şehrimize geldik. Kilisemizi bozarak yerine o mübarek suyu serptik ve o mekanı mescid yaparak ezan okuduk. Rahip, Tay kabilesinden bir adamdı. Ezanı duyar duymaz: “Hak bir davettir.” dedi. Sonra bizim vadilerimizden birine yönelip gitti. Biz sonra onu göremedik. (Nesâi, Mesacid:11, No: 700, 2/369; Hatib-i Tebrizi, Mişkatü’l-Mesabih, Salat: 7, No:716, 1/228; İbni Hibban, No: 1120, 2/224; Taberani, Mucemu’l-Kebir, No: 8241, 8/332; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, No: 16293, 5/494; İbni Sa’d, Tabakat, 5/552; Ebu Nuaym el-İsbahani, No:47, 1/90; İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Salat:304, No:10, 1/528)
Şüphesiz burada, sahabe-i kiramın içlerinde yerleşmiş kuvvetli bir sır bulunmaktadır. Şöyle ki:
Medine-i Münevver’e sularla dolu iken, hatta kendi memleketlerinde su bol iken, özellikle Peygamber Efendimiz (asm)’in abdest suyunu istemişlerdir. Bu, o suyun bereketinden dolayıdır. Yoksa az bir suyu, uzak bir yola, o sıcakta, şehirden şehre taşıma sıkıntısına katlanmalarının ne manası olabilir?
Ayrıca onların “Bu su yolda kurur.” sözlerine karşı, Resulullah’ın: “Ona su ilave edin…” buyurması, onların bu yaptıklarından razı olduğu, bu hareketlerini tasvip ettiği ve suya sirayet eden bereketin daim kalacağını ortaya koymaktadır.
İbni Hacer’in beyanına göre, bu hadis-i şerif, Resulullah (asm)’ın eserleriyle teberrükte bulunmanın ve o eserleri şehirlere taşımanın cevazına delildir. Ayrıca Resulullah’ın bedenine değen şeyin ebediyen değişmeyeceğine, bilakis Resulullah’ın kıymetli uzuvlarına değmesi sebebiyle elde ettiği kemal üzere kalacağına ve ona değen her şeyin de bereket kazanacağına işaret etmektedir.
ALTINCI DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Teri ile Teberrük
Hz. Enes (ra)’dan rivayet edildiğine göre, annesi Ümmü Süleym, Resulullah (asm) için deri bir yaygı yayar, Resulullah (asm) da onun yanında o yaygı üzerinde kaylule yapardı. Resulullah (asm) uyuduğunda çok terlerdi. Ümmü Süleym, Resulullah’ın (asm) terinden ve tüyünden alarak bir kavanozda toplar, sonra onu bir kokunun içinde cem ederdi. Enes bin Malik Hazretleri vefat edeceği zaman, cenazesine sürülecek olan kokunun içerisine ondan katılmasını vasiyet etti ve böylece yapıldı. (Buhari, İsti’zan: 41, No:5925, 5/2316; Müslim, Fezail: 22, No: 2332, 4/1816; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 27187, 10/319)
Hadis-i şerifin ravisi Hz. Enes’in annesi olan Ümmü Süleym Hazretleri, Resulullah (asm)’ın mahrem akrabasından süt teyzesi olduğu için, Resulullah (asm) onun evine girerek yanında istirahat ederdi. İşte bu hadis-i şerif, Resulullah (asm)’ın eserleriyle teberrükte bulunmanın caiz olduğuna delalet etmektedir.
Diğer bir rivayette, Ümmü Süleym’in Resulullah (asm)’ın teri ile teberrükte bulunduğunu bizzat Resulullah’ın görüp tasvip buyurduğu zikredilmektedir. Nitekim Enes bin Malik Hazretleri şöyle buyurmuştur:
Resulullah (asm) Ümmü Süleym’in evine girer ve o yokken yatağında uyurdu. Bir gün gelerek onun yatağında uyudu. Ümmü Süleym’e: “İşte Peygamber senin evinde, yatağının üzerinde uyudu.” denildiğinde, Ümmü Süleym hemen geldi. Resulullah terlemiş, teri yatağın üzerindeki deri parçasında toplanmıştı. Ümmü Süleym derhal çantasını açarak bu teri kurulamaya ve onu kavanoza sıkmaya başladı. O sırada Resulullah (asm) uyanıp: “Ey Ümmü Süleym, ne yapıyorsun?” diye sordu. O: “Ya Resulullah, çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz.” dedi. Bunun üzerine Resulullah (asm): “İsabet ettin.” Buyurdu. (Müslim, Fezail: 22, No: 2331/84, 4/1815)
Diğer bir rivayette de Ümmü Süleym bu soruya: “Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en güzellerindendir.” diye cevap verdi. (Müslim, Fezail: 22, No: 2331/84, 4/1815)
Bütün bu sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre, Resulullah (asm) Ümmü Süleym’in ne yaptığını görmüş ve bunu uygun bulmuştur. Ümmü Süleym’in Resulullah (asm)’ın terini bir rivayette kokusu için, diğer rivayette ise bereket için toplaması arasında bir çelişki yoktur. Zira bu sözler Ümmü Süleym’in bu işi iki maksatla da yaptığını göstermektedir. (İbni Hacer, Fethu’l Bari, 11/74)
YEDİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Mübarek Cildine Değmekle Teberrük
Ensar-ı kiramdan biri olan Üseyd İbni Huzayr (ra) bir keresinde bir cemaatle konuşup onları güldürürken, Peygamberimiz (asm) onun böğrüne bir ağaç parçasıyla vurdu. Bunun üzerine O: “Bana kendini kısas ettir.” dedi. Peygamberimiz (asm) de: “Kısas hakkını al.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Üseyd: “Senin üzerinde gömlek var, benim üzerimde ise gömlek yoktu.”dedi. O zaman Resulullah (asm) gömleğini kaldırınca Hz. Üseyd hemen Resulullah’ı kucaklayıp böğrünü öpmeye başladı ve: “Ben ancak bunu istiyordum ya Resulullah.” dedi. (Ebu Davud, Edep: 160, No: 5224, 2/778; Hakim, Müstedrek, No: 5262, 3/327; Beyhaki, Sünen-i Kübra, Cirah: 25, No: 16021, 8/87; Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, No: 556, 1/205)
Başka bir hadis-i şerifte, Habban İbni Vâsi İbni Habban’ın, kavminin şeyhlerinden rivayet ettiğine göre, Resulullah (asm) Bedir günü ashabının saflarını düzeltirken elinde bulunan bir okla cemaati düzeltiyordu. O sırada saftan öne çıkmış olan Beni Adiyy İbni Neccar’ın yeminlisi Sevvad İbni Gaziye’nin karnına okla vurdu ve: “Ey Sevvad, düzgün dur.” buyurdu. Bunun üzerine O: “Ya Resulullah, beni acıttın, muhakkak ki Allah seni hak ve adaletle göndermiştir, o halde bana kısas izni ver.”dedi. O zaman Resulullah (asm) karnını açarak: “Kısas yap.” buyurunca, Hz. Sevvad hemen Resulullah’ı kucaklayıp karnını öptü. Bunun üzerine, Resulullah (asm): “Ey Sevvad, bunu neden yaptın?” diye sordu. O: “Ya Resulullah, gördüğün hadise vuku buldu. Ben de seninle olan en son buluşmam, cildimin senin cildine değmesi olsun istedim.” dedi. Bunu duyan Resulullah (asm) ona dua etti. (İbni Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, 2/202; İbni Kesir, el-Bidaye ve Nihaye, 3/307)
Başka bir hadis-i şerifte, Enes bin Malik Hazretlerinden rivayet edildiğine göre, çöl ehlinden Zahir isimli bir adam Resulullah (asm)’a çölden bir takım hediyeler (otlardan, kokulu bitkilerden, devalardan) getirirdi. Yola çıkmak istediğinde de Resulullah (asm) ona şehirde bulunan eşyadan yol hazırlığı verirdi. Bu hususta Resulullah (asm): “Şüphesiz ki Zahir bizim badiyemiz, biz ise Onun hazırlarıyız.” (yani o bizim çöldeki ihtiyaçlarımızı, biz ise onun şehirdeki ihtiyaçlarını görmekteyiz) derdi ve onu çok severdi. O, yüzü çirkin olan bir zattı. Bir gün eşyasını satarken Resulullah (asm), O görmediği halde onu kucaklayınca, O: “Sal beni, bu kim?” dedi. Sonra dönüp baktığında Resulullah’ı tanıyınca, sırtının Resulullah’ın göğsüne yapışan kısmını (bereket umuduyla) Resulullah’a dokundurmak istediğinden geri çekmedi. Bunun üzerine Resulullah (asm): “Bu köleyi kim satın alacak?” deyince, O: “Ya Resulullah, o zaman beni ucuz bulursun.” dedi. Resulullah (asm) da: “Lakin Allah indinde sen ucuz değilsin.” buyurdu. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 12648, 4/323; Tirmizi, Şemail, No: 231; Ebu Ya’la, Müsned, No: 3456, 6/174; Beyhaki, Sünen-i Kübra, Şehadet: 82, No: 21172, 10/419)
Günümüzde Resulullah (asm)’ın sakal-ı şerifini, hırka-i şerifini ve kabr-i şerifini ziyaret edenleri müşrik sayanlar, bu sahih rivayetlerde geçen yüce sahabelerin yaptıklarını görseler acep ne derlerdi? Acaba haklarında, “Yol gösteren yıldızlar” buyrulan bu zatlara uyanlar mı hidayet üzeredir, yoksa onlara müşrik diyen bir kısım zavallılar mı hidayet üzeredir? Artık akıl ve insaf sahibi herkes bu hususta kararını vermelidir!
SEKİZİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Namaz Kıldığı Yerle Teberrük
Şerefü’r-Ravha, Medine-i Münevvere’ye iki konak mesafede bir yerdir. Buranın fazileti hakkında Ebu Hureyre Hazretleri tarafından rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm) şöyle demiştir:
“Burası cennet vadilerinden bir vadidir. Bu vadide benden evvel yetmiş peygamber namaz kılmıştır. İmran oğlu Musa da İsrailoğullarından yetmiş bin kişi ile hac veya umreye niyet etmiş olarak buraya uğramıştır.” (Ayni, Umdetu’l-Kari, 4/269; İbni Şebbe, Tarihi’l-Medineti’l-Münevvere, 1/80; Vefaü’l-Vefa, 2/167-168)
Diğer bir rivayette, sahabenin büyük fakihi olan Abdullah İbni Ömer Hazretlerinin yolda giderken öğle namazını kılmayıp o mekana varınca kıldığı, sabah namazının vakti girmeden veya seherin sonunda oraya uğradığında bekleyip sabah namazını orada kıldığı nakledilmektedir.
Musa İbni Ukbe şöyle anlatmaktadır:
Abdullah İbni Ömer’in oğlu Salim’in bir takım mekanları araştırıp oralarda namaz kıldığını gördüm. O da babası Abdullah İbni Ömer’in bu mekanlarda namaz kılmayı âdet haline getirdiğini ve Resulullah (asm)’ı o mekanlarda namaz kılarken gördüğünü naklederdi. (Buhari, Mesacid: 55, No: 469, 1/183)
Sahabe-i kiramın dört büyük fakihinden biri olan Abdullah İbni Ömer’in ve oğlu Salim’in, Resulullah (asm)’ın namaz kıldığı mekanları bu derece arayıp oralarda namaz kılmaya özen göstermesi, teberrükten başka neyle izah edilebilir?
Mahmud İbni-r Rabî’ el-Ensari şöyle anlatıyor:
Resulullah (asm)’ın ashabından, aynı zamanda Bedir’de bulunan Ensar’dan olan Itban İbni Malik (ra) bir kere Resulullah (asm)’a gelerek şöyle dedi:
“Ya Resulullah, gözümü beğenmiyorum (yani gözüm zayıfladı). Ben kavmime namaz kıldırmaktayım. Yağmurlar yağınca benimle onlar arasındaki vadide seller akıyor. O zaman ben onların mescidine gidip kendilerine namaz kıldırmaya imkan bulamıyorum. Ya Resulullah, istedim ki sen bana gelesin, evimde namaz kılasın da ben o yeri namazgah edineyim.”
Onun bu sözü üzerine Resulullah (asm) ona: “İnşallah yaparım.” dedi. Ertesi gün Resulullah (asm), Hz. Ebu Bekir ile beraber gün yükseldiği vakit bana geldiler. Resulullah (asm) eve girmek için izin istedi. Ben de izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı. Sonra: “Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?” buyurdu. Ben evin bir tarafını ona gösterdim. Resulullah (asm) namaza durmak için tekbir aldı. Biz de durup saf olduk. İki rekat kıldıktan sonra selam verdi. (Buhari, Mesacid: 14, No:415, 1/164; Müslim, İman: 10, No:33, 1/61; İbni Mace, Mesacid: 8, No: 754, 1/249; Nesei, İkamet: 46, No: 843, 2/440; Ebu Davud et Tıyalesi, No: 1241)
İmam-ı Ayni, İmam Nevevi ve İmam Kastalani Hazretleri bu hadisten şu hükümleri çıkarmışlardır:
1. Salihlerin eserleriyle teberrük caizdir.
2. Onların namaz kıldığı yerlerde namaz kılmak güzeldir.
3. Onlardan bir şeyi bereketli kılmalarını istemek caizdir.
DOKUZUNCU DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Mübarek Ağzının Değdiği Yerle Teberrük
Abdurrahman ibni Ebi Amre (ra) (Kebşetü’l-Ensariyye denen) ninesinden rivayet etmiştir ki:
“(Bir defa) Resulullah (asm) onun evine girip, yanında asılı bulunan su tulumundan ayakta su içti. Kebşe (ra) da Resulullah (asm)’ın mübarek ağzının dokunduğu tulumun ağzının bereketini umarak onu kesti (sakladı).” (İbni Mace, Eşribe:21, No: 3423, 2/1132, Tirmizi, Eşribe: 18, No:1892, 4/306, Humeydi, Müsned, No: 354, 1/172, Taberani, Mu’cem-i Kebir, No: 8, 25/15)
Yine Enes İbn-i Malik (ra)’dan, “Ümmü Süleym (ra)’nın Resulullah (asm)’ın içtiği kırbanın ağzını evinde bereket için sakladığı” rivayet edilmiştir. (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, No: 12189, 4/238)
Bütün bu hadis-i şerifler sahih senetlerle sabittir ve en sağlam kaynaklarda kayededilmiştir. Burada sorulması gereken soru şudur:
Sahabe-i kiramın, Resulullah (asm)’ın eserlerini korumalarının gayesi neydi? Sadece bir hatıra mıydı? Yoksa müzeye koymak için saklamak mıydı? Eğer öyleyse, kendilerine bir bela ve hastalık geldiğinde Allah Teâlâ’ya yalvarırken niçin onlarla Allah Teâlâ’ya yöneliyorlardı?
Sahabe-i kiramın bu eşyaları saklamada tek bir gayesi vardı, o da bu eşyayla teberrüktü.
ONUNCU DELİL
Peygamberimiz (asm)’e Dokunan Eli Öpmekle Teberrük
Yahya ibni Hâris es Zimari (ra) şöyle buyurdu:
Bir kere Vâsile ibni Eska ile karşılaştığımda ona: “Sen bu elinle Resulullah (asm)’a biat ettin değil mi?” diye sordum. O “Evet.” deyince, ben: “Ver elini öpeyim.” dedim. O elini verdi, ben de öptüm. (Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, No: 226, 22/94; Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, No: 12798, 8/84)
Yine Abdurrahman ibni Rezin (ra) şöyle anlatıyor:
Bir kere Rebeze (denen yere) uğradığımızda, bize: “Burada Seleme ibni Ekva var.” denildi. Hemen varıp ona selam verdik. O ellerini çıkartıp (göstererek): “Ben bu ellerle Allah’ın Nebisine biat ettim.” dedi ve deve eli gibi olan iri ve büyük ellerini çıkarttı (uzattı). Biz de kalkıp onları öptük. (Buhari, Edeb-i Müfred, Bab: 445, No: 1002, s. 264)
Yine İbni Cüd’an (ra) şöyle anlatıyor:
Bir kere Sabit (ra), Hz. Enes’e: “Elinle Resulullah (asm)’e dokundun değil mi?” dedi. O: “Evet.” diye cevap vermesi üzerine onun elini öptü. (Buhari, Edeb-i Müfred, Bab: 445, No: 1003, Sh.264)
ON BİRİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Cübbesiyle Teberrük
Hz. Ebubekr-i Sıddık (ra)’ın kızı Esma (ra), Kisra’ya mensup (Acem hükümdarlarının giydiği) ipekten yaması bulunan, kenarları diba (kalın kıymetli ipek) ile geçilmiş taylasanlar (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri) olan cübbesini çıkarıp (göstererek) şöyle dedi:
“İşte bu, Resulullah (asm)’ın cübbesidir. Bu cübbe vefatına kadar Hz. Aişe’nin yanında idi. O vefat edince ben aldım. Resulullah (asm) onu giyerdi. Biz de onu hastalar için yıkıyoruz (suyunu onlara içiriyoruz). Onunla şifa talep ediliyor.” (Müslim, Libas ve Ziynet: 2, No: 2069, 3/1641)
İmam-ı Nevevi Hazretlerinin beyanına göre, bu hadis-i şerif, salihlerin eserleriyle teberrükte bulunmanın müstehab olduğuna delalet etmektedir. (Sahih-i Müslim, Şerhü’n-Nevevi, 14/44)
ON İKİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Elinin Değdiği Yerle Teberrük
Safiyye binti Meczee (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Ebu Mahzure’nin başının ön tarafında perçemi vardı ki, oturduğu zaman onu saldığında yere değerdi. Bir kere ona: “Bu saçı kesmeyecek misin?” denildiğinde, O: “Resulullah (asm) eliyle bu saçıma değdiği için ölünceye kadar onu kesecek değilim.” dedi ve ölünceye kadar onu kesmedi. (Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, No: 6746, 7/176, 177, Ebu Davud, Salat: 28, No: 501, 1/191, Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 15376, 5/242)
ON ÜÇÜNCÜ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Bardağı ve Namaz Kıldığı Yerle Teberrük
Ebu Bürde (ra) şöyle anlatıyor:
Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde Abdullah İbni Selam beni karşılayarak bana: “(Haydi benimle beraber) evime yürü de sana Resulullah (asm)’ın içtiği bardaktan içireyim, hem de Resulullah’ın (namaz) kıldığı yerde kılarsın.” dedi. Ben onunla beraber gittiğimde bana sevik (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi, hurma yedirdi. Resulullah (asm)’ın namaz kıldığı yerde de namaz kıldım. (Buhari, El İ’tisam bi’l-Kitabi ve’s-Sünne: 16, No: 6910, 6/2673)
Burada şu soruyu soralım:
– Abdullah İbni Selam Hazretleri niçin Ebu Bürde’yi evine çağırıyor? Allah Resulü’nün su içtiği kaptan su içirmek ve Resulullah’ın namaz kıldığı yerde namaz kıldırmak için…
Eğer teberrük caiz olmasaydı, Abdullah İbni Selam Hazretleri bu davette bulunur muydu? Ayrıca teberrük caiz olmasaydı, Ebu Bürde Hazretleri bu davete icabet eder miydi? Elbette etmez ve şöyle derdi: “Teberrük caiz değildir ve şirktir. Ben seninle gelmem.” Lakin böyle dememiş ve davete icabet etmiştir. İşte bu davet ve icabet, teberrükün caiz olduğuna açık bir delildir.
ON DÖRDÜNCÜ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Minberiyle Teberrük
İbrahim ibni Abdirrahman ibni Abdilkari (ra)’ın beyanına göre, Abdullah İbni Ömer’in, elini Resulullah (asm)’ın minberinde oturduğu yere koyup, sonra yüzüne sürdüğü görülmüştür.
İbni Kuseyd ve Utbi’den rivayet edildiğine göre, Mescid-i Nebevi tenhalaştığında Resulullah (asm)’ın ashabı, minberin kabr-i şerif tarafındaki Rummane’ye (Resulullah’ın sağ eliyle tuttuğu nara benzeyen topuza) sağ elleriyle dokunup teberrükte bulunurlar, sonra kıbleye yönelip bu vesile ile Allah Teâlâ’ya yalvarırlardı. (Kadı İyaz, Eş-Şifa bi Ta’rif-i Hukuki’l-Mustafa, 2/86, İbni Sa’d, Tabakat, 1/254)
Bu gibi teberrüklere şirk diye karşı çıkan Vehhâbî fırkasının en büyük imamı olan İbni Teymiye bile bu hususta doğru bir nakil yaparak, “İmam Ahmed ibni Hanbel’in, Resulullah (asm)’ın minberine el sürmeye ruhsat verdiğini; İbni Ömer, Said ibni Müseyyeb ve Yahya ibni Said gibi Medine-i Münevvere’nin en büyük fakihlerinin bunu yaptıklarını” zikretmiştir. (İbni Teymiye, İktizâu’s-Sıratı’l-Müstakim, s. 367)
Bütün bu hadis-i şeriflerden anlaşılan şudur ki; Resulullah (asm)’ın kendisiyle, eserleriyle ve ona ait herhangi bir şeyle teberrükte bulunmak, beğenilen ve uygun görülen bir yoldur.
ON BEŞİNCİ DELİL
Peygamberimiz (asm)’in Kabr-i Şerifi ile Teberrük
Amr ibni Meymun el Evdi (ra) şöyle anlatıyor:
Ben (mihrapta yaralandıktan sonra ölüm döşeğinde olan) Hz. Ömer’i gördüm. (Oğluna hitaben) şöyle diyordu:
“Ya Abdellah ibni Ömer! Müminlerin annesi Aişe’ye git. ‘Ömer ibnil Hattab sana selam söylüyor.’ de sonra ondan benim iki arkadaşımla [Resulullah (asm) ve Ebu Bekir ile] gömülmemi iste.”
İbni Ömer, babasının bu teklifini Hz. Aişe’ye ulaştırınca, O şöyle dedi:
“Ben o mekanı kendim için istiyordum ama, elbette ki bugün onu kendime tercih edeceğim.”
İbni Ömer dönünce, Hazreti Ömer ona: “Yanındaki (haber) nedir?” diye sordu. O: “Ya Emirel Müminin! Aişe sana izin verdi.” deyince, Hazreti Ömer şöyle buyurdu:
“Hiçbir şey, bana o yatacak yerden daha önemli değildi.” (Buhari, Cenaiz: 94, No: 1328, 1/469)
İbni Hacer’in beyanına göre, bu rivayet salihlerin üzerine yağacak rahmeti ve onları ziyaret eden hayır ehlinin duasını umut ederek, onlarla kabir komşusu olmaya düşkünlüğün faziletine delalet etmektedir.
Muhammed ibni Ahmed Ez Zehebi Hazretleri şöyle buyurmuştur:
İbni Ömer’in Resulullah (asm)’ın kabrine el sürmeyi mekruh saydığı rivayet edilmekteyse de İbni Ömer bunu saygısızlık olarak kabul ettiğinden kerih görmüştür. Yoksa Ahmed ibni Hanbel’e, “Kabr-i Nebeviye dokunmak ve öpmek.” hakkında sorulduğunda, bunda bir beis görmemiştir. Nitekim oğlu Abdullah ibni Ahmed onun bu görüşünü rivayet etmiştir.
Eğer burada: “Sahabe böyle neden yapmamıştı?” denilecek olursa, buna şöyle cevap verilir: “Çünkü sahabe hazaratı Resulullah (asm)’ı diri olarak görmüşler, elini öpmüşler, abdest suyunu kapışmak için az kalsın birbirini öldürmüşler ve Hacc-ı Ekber günü tertemiz saçlarını bölüşmüşlerdir. Biz ise böyle büyük bir nasibe nail olamadığımızdan hürmet ve saygı ile onun kabrinin üzerine atılmaktayız. Sabit-i Bennan Hazretlerinin nasıl yaptığını görmez misiniz? O: “Bu el, Resulullah (asm)’ın eline değmiştir.” diyerek, Enes ibni Malik’in elini öper ve yüzüne sürerdi. İşte bütün bunlar bir Müslümanın Resulullah (asm)’a karşı aşırı muhabbetinden kaynaklanmaktadır. Zira mümin kişi Allah’ı ve Resulünü; canını, malını, oğlunu, kızını, bütün insanları, hatta Cennet’i ve hurileri sevmesinden daha fazla sevmekle memurdur.
Yine Hafız Zehebi, Ahmed ibni Hanbel’in oğlu Abdullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Ben babamın, Resulullah’ın saçlarından bir saçı alıp ağzına koyarak öptüğünü gördüm. Onun, o saçı gözünün üzerine koyup suya daldırdığını ve o suyu içerek şifa umduğunu gördüm. Yine onun, Resulullah’ın çanağını alarak büyük su kabı içinde yıkayıp sonra içindekini içtiğini gördüm. Ayrıca onu, şifa niyetiyle zemzem suyundan içip onu ellerine ve yüzüne sürerken gördüm.” (Zehebi, Siyer-ü E’lâmünnübela, 11/212)
ON ALTINCI DELİL
Salihlerin ve Geçmiş Peygamberlerin Eserleriyle Teberrük
Abullah ibni Ömer (ra)’dan rivayet edildiğine göre, insanlar Resulullah (asm) ile birlikte Semud kavminin toprağı olan Hicr’de konakladıklarında, oranın kuyularından su çekip onunla hamur yoğurdular. Bunu gören Resulullah (asm), çektikleri suyu dökmelerini, hamuru da develerine yem yapmalarını emir buyurdu. Ayrıca onlara, (Hz. Salih’in mucizesi olmak üzere kayadan çıkan) dişi devenin içtiği kuyudan su çekmelerini emretti. (Müslim, Zühd: 1, No: 2981, 4/2286)
İmam Nevevi Hazretlerinin beyanına göre, bu hadis-i şerif, zalimlerin su kuyularından kaçınıp, salihlerin kuyularından su alarak teberrükte bulunmaya teşvik etmektedir. (Nevevi, Şerh-u Müslim, 18/112)
ON YEDİNCİ DELİL
Mescid-i Aşşar ile Teberrük
İbrahim ibni Salih ibni Dirhem (ra) şöyle anlatıyor: Babamın şöyle dediğini işittim:
Bir kere hacca giderken içimizden biri (Hz. Ebu Hureyre) bize: “Yakınınızda Übülle isimli bir kasaba var mıdır?” diye sordu. Biz: “Evet.” deyince, O: “İçinizde kim benim için Medcid-i Aşşar’da iki veya dört rekat kılıp da ‘Bu namaz Ebu Hureyre’nin niyetine olsun.’ diyeceğine söz verir? Çünkü ben dostum Ebu’l-Kasım (asm)’ın şöyle buyurduğunu işittim:
‘Şüphesiz ki Allah kıyamet gününde Mescid-i Aşşar’dan öyle şehitler diriltecektir ki, Bedir şehitleriyle beraber onlardan başkası kalkamayacaktır.’” (Ebu Davud, Melâhim: 10, No:4308, 2/516, Buhari, Tarih-i Kebir, No: 942, 1/293)
Büyük muhaddis Allame Şeyh Halil Ahmed es Sehârenfuri’nin beyanına göre, bu hadis-i şerif, bedenle yapılan ibadetlerin sevaplarının başkalarına hediye edilebileceğine ve veliler ile mukarreb kulların bulunduğu yerlerin ziyaret edilip oralarla teberrükte bulunabileceğine delalet etmektedir. (Ahmed es Sehârenfuri, Bezlu’l-Mechûd, 17/225)
İşte işittiğiniz bütün bu hadis-i şerifler ve sahabe uygulamaları, teberrükün caiz olduğunu ispat etmektedir. Bu hadis-i şeriflere gözlerini kapayanlara deriz ki: Bu hadisleri, Enes bin Malik gibi, Abdullah İbni Ömer gibi, Hz. Aişe gibi, sahabenin en ileri gelenleri nakletmiştir. Ve bu rivayetler, Buhari gibi, Müslim gibi, İbni Mace gibi en sahih kaynaklarda kaydedilmiştir. Hadis hafızları bu hadisler üzerinde derinlemesine tahliller yapmış ve bu hadislerin sıhhatinde ittifak etmişlerdir. Bütün bunlardan sonra teberrükü hâlâ inkâr eden varsa, onun hali, gündüzün ortasından gözünü Güneş’e kapayan kişinin haline benzer. Işığı yok edemez, sadece kendine gece yapar.
Kardeşlerim, bu sözler, bu eserdeki son sözlerimiz. Rabbimize hamdüsena olsun, bir imanî eseri daha bizlere tamamlattı. Rabbim bu derslerimizi günahlarımıza keffaret yapsın. Bizleri kendine kul, Habibine ümmet eylesin. Bir başka iman dersinde tekrar buluşuncaya kadar hepiniz Allah’a emanet olunuz. Essalamu aleyküm.
Bu eseri bize üç-beş günde tamamlatan Rabbimize hamdüsena olsun, günahlarımıza keffaret yapsın. Âmin…