Kaderi İnkar Edenler

10. “Kur’an’da kadere iman yoktur” diyenlere Hud Suresi’nin 36 ve 37. ayetleri cevap veriyor

Sevgili kardeşlerim, kader hakkındaki eserimizin bu Onuncu dersinde, “Kur’an’da kader yok.” diyen Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır ve Mehmet  Okuyan’a cevap vermeye devam ediyoruz.

Şu meseleyi hatırlatarak dersimize başlamak istiyorum:

Kader, Allah’ın ezeli ilmiyle, istikbalde olacak şeyleri bilmesi ve bu bilgiyi bir defterde kaydetmesidir. “Kader yoktur.” demek, “Allah istikbali bilemez.” demektir. “Kur’an’da kader yoktur.” demek de “Kur’an’da Allah’ın istikbali bildiğiyle ilgili hiç bir ayet yoktur.” demektir.

Bundan önceki derslerde, iki ayetin tahlilini yapmıştık. Bu dersimizde, kaderin varlığına dair Üçüncü ayeti tahlil edeceğiz. Tahlil edeceğimiz ayet-i kerime, Hud suresinin 36 ve 37. ayetleridir. Bu ayetlerde şöyle buyrulmuştur:

“Nuh’a vahyolundu ki: Senin kavminden -daha önce iman etmiş olanlar müstesna- artık kimse asla iman etmeyecektir… Zalimler hakkında benimle konuşma, onlar suda boğulacaklardır.”

Şimdi mezkur ayet-i kerimenin meselemize bakan cihetini tahlil edelim:

Allah Teala Hz. Nuh’a, kavminden daha önce iman edenler müstesna, diğerlerinin iman etmeyeceğini ve onların suda boğulacağını haber vermiştir. Bu sebeple de Hz. Nuh’un onlar için dua etmesini yasaklamış ve bir gemi yapmasını emretmiştir. Hz. Nuh bu gemiyi bir rivayete göre iki, diğer bir rivayete göre de dört yılda tamamlamıştır. Ve Allah Teala’nın haber verdiği gibi, bu zaman diliminde O’nun kavminden hiç kimse iman etmemiş ve neticede hepsi suda boğulmuşlardır.

Kıssanın detayını tefsir kitaplarına havale ediyor ve şimdi, “İnsan için bir kader yoktur, Allah, insanın yapacağını ancak insan yaptıktan sonra bilir.” diyenlerin, şu sorularımıza cevap vermesini istiyoruz:

1. Eğer Allah Teala, kullarının akıbetini bilmiyorsa, Hz. Nuh’un kavminin iman etmeyeceğini ve suda boğulacaklarını nasıl bildi? Yoksa -hâşâ- tahmin mi etti?

2. Ya da Allah Teala onların cüzi iradelerini ellerinden aldı ve iman etmelerine mani oldu da onlar -gemi yapımında geçen iki yıllık sürede– iman edemediler mi? Eğer böyle ise, onlar ahirette şöyle demezler mi:

“Ey Allah’ımız, eğer sen bizi zorla kâfir yapmasaydın ve irademizi elimizden almasaydın, Hz. Nuh gemiyi yaparken biz iman ederdik. Biz suçlu değiliz, bizi küfürde kalmaya mecbur eden sen suçlusun…”

Yoksa bu ihtimale mi inanıyorsunuz? Halbuki peygamberlerin gönderilmesinin bir maksadı, insanların, “Bize uyarıcı ve müjdeleyici gelmedi. Eğer gelseydi biz iman edenlerden olurduk.” (Maide, 5/19) sözünü söyleyememeleridir. Yani İnsanların, Allah’ın aleyhinde bir hüccetleri kalmaması içindir (Nisa, 4/165). Bu hüccetin kalmaması, Allah’ın insanların iradesini ellerinden almamasına bağlıdır.

Ey Mustafa İslamoğlu, ey Abdülaziz Bayındır ve ey Mehmet  Okuyan, şimdi bu müşkülü nasıl çözeceksiniz: Allah Teala, iki sene sonra Hz. Nuh’un kavminin -önceden iman edenler müstesna- küfür üzerine öleceğini peygamberine haber vermiş, ve onlar için dua etmesini yasaklamıştır. Eğer Allah geleceği bilmiyorsa ve onların iradelerini ellerinden de almamışsa, bu bilgiye nasıl sahip olmuştur? Yoksa siz –hâşa– Allah’ın bir tahminde bulunduğunu ve tahmininin de tuttuğuna mı inanıyorsunuz? Buna inanıyorsanız, biz size daha ne diyelim? Bunu kabul edene ne denilir ki?..

Sonuç olarak deriz ki:

Allah Teala Hz. Nuh’a, kavminin iman etmeyeceğini ve suda boğulacağını, bu hadisenin vukuundan iki sene önce -diğer bir rivayete göre dört sene önce- haber vermiş ve haber verdiği gibi de tahakkuk etmiştir.

İşte bu ayet gelecekten haber vermek nevinden olup, Allah’ın, kullarının geleceğini bildiğini açıkça ispat etmektedir.

Ebu Leheb’in küfür üzere öleceğini haber veren Tebbet suresine: “Bu sure Ebu Leheb öldükten sonra indirilmiştir.” diye itiraz edenler, Hud suresinin mezkur ayetine nasıl itiraz edecekler merak ediyoruz. Hem de bu sefer Allah Teala, bir kişinin değil, -önceden iman edenler müstesna- kavminin bütün fertlerinin küfür üzere öleceğini haber vermiş ve haber verdiği gibi de çıkmıştır.

Şimdi önümüzde üç yol var, tekini seçeceğiz:

1. Allah Teala, Hz. Nuh’un kavminin iman etmeyeceğini ezeli ilmi ile biliyordu ve bunu Hz. Nuh’a vahyetti.

2. Allah Teala -hâşâ yüz bin defa hâşâ– bir tahminde bulundu ve bu tahmini tuttu.

3. Allah Teala -hâşâ yüz bin defa hâşâ- onların iradelerini ellerinden aldı ve bilmecburiye onları küfürde bıraktı. Sonra da onları hem suda boğarak hem de ahirette azap ederek onlara zulmetti.

Ey Allah’ın ezeli ilmini inkâr eden gafiller! Biz birinci şıkkı kabul ediyor ve diğer iki şıktan Rabbimizi yüz binler defa tenzih ediyoruz. Ya siz, hangi şıkkı kabul ediyorsunuz?..

Sevgili kardeşlerim, bu dersimizi burada tamamlayalım. Bir sonraki dersimizde, bu meseleye dair Dördüncü ayetin tahlilini yapacağız. O derste buluşuncaya kadar, hepiniz Allaha emanet olunuz.

Bir Yorum

  1. Şöyle düşünebiliriz. Gelecek sonsuz sayıda olasılıkların olduğu, daha yaratılmamış bir şey. Bu sonsuz sayıyı insanların özgür iradeleri, yaratıcının müdahaleleri vs belirler. Gelecek var olmamış bir şey, şu anda yaratılmamış bir şey. Allah zamanda münezzeh olduğu için zaman üstündedir ve gelecek ihtimallerini görür. Sonsuz ihtimal ve bunların gerçekleşme olasılıkları vardır. Allah ilmiyle hangilerinin olabileceğini bilir, isterse müdahil olur. O yüzden gelecek bizim çabamiza bırakılmıştır. Bizim elimizden olmayan şeyler de Allah’ın takdiri bu nedenle de kader oluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu