Dördüncü mâni: Şu zamandaki ictihad meraklıları dinin farzlarını dahi eda etmekten uzaktır.
Dördüncü mâni: Şu zamandaki ictihad meraklıları dinin farzlarını dahi eda etmekten uzaktır.
Nasıl ki, bir cisimde neşv-ü nema (büyüme) için tevessü (gelişme) meyli bulunur. O meyl-i tevessü (gelişme meyli) ise -çünkü dâhildendir- vücud ve cisim için bir tekemmüldür (kemale ulaşmaktır). Fakat eğer hariçte (dışarıdan) tevsi (gelişme) için bir meyil ise o vücudun cildini yırtmaktır, tahrip etmektir; tevsi (geliştirme) değildir. Öyle de İslamiyet’in dairesine Selef-i Sâlihîn (Asr-ı Saadet ve sonraki iki asır âlimleri) gibi takva-yı kâmile (kâmil manada Allah’tan korkmak ve günahlardan sakınmak) kapısıyla ve zaruriyat-ı diniyenin (farzların) imtisâli tarikiyle (itaati yoluyla) dâhil olanlarda meyl-üt tevessü (geliştirme meyli) ve irade-i ictihad (ictihad arzusu) bulunsa, o kemaldir ve tekemmüldür. Yoksa zaruriyatı (farzları) terk eden ve hayat-ı dünyeviyeyi (dünya hayatını) hayat-ı uhreviyeye (ahiret hayatına) tercih eden ve felsefe-i maddiye ile âlûde (içiçe) olanlardan olan o meyl-üt tevsi (geliştirme meyli) ve irade-i ictihad (ictihad arzusu) vücud-u İslamiyeyi tahrip ve boynundaki şer’î (şeriat) zincirini çıkarmaya vesiledir.
Bediüzzaman Hazretlerinin beyan buyurduğu bu mâniyi şöyle izah edebiliriz:
Bir cisimde büyüme ve gelişme için bir meyil bulunur. Mesela tohumda çiçek olabilmek için, çekirdekte ağaç olabilmek için, yumurtada bir kuş olabilmek için ya da anne karnındaki döllenmiş bir yumurtada büyüyüp bir insan olabilmek için bir meyil ve arzu vardır. Bu meyle gelişme meyli denilir.
Bu meyil eğer içeriden olursa o cismin kemal bulmasını ve mükemmelliğe ulaşmasını sağlar. İçeriden olan bu meyil sayesindedir ki, bir tohumdan gül çıkmakta, bir incir çekirdeğinden kocaman bir incir ağacı yaratılmakta, bir yumurtadan tavus kuşu gibi rengârenk bir kuş çıkıp bir damla su insan gibi bir kudret mucizesine dönüşmektedir. Demek meylin içeriden ve dâhilden olan kısmı güzeldir ve kemal bulmaya sebeptir.
Bir de meylin hariçten ve dışarıdan olan kısmı vardır. Yani hariçten bir sebep cismin gelişmesi için el uzatır. Bu ise cismin gelişimine değil, tahribine ve helakine sebeptir. Mesela ağacı büyütmek için dışarıdan müdahale edip dallarını çekseniz dalların kırılmasına sebeptir. Ya da bir bebeği büyütmek için elinden, kolundan tutup çekseniz çocuğun azalarının kırılmasına belki de ölümüne sebebiyet verirsiniz. Hatta günümüzde tıbbın ilerlemesiyle genlere dışarıdan müdahaleler yapılıp farklı hayvan ya da bitki geliştirilmeye çalışılmakta ve bütün bu deneyler garip ve tuhaf varlıkların ortaya çıkmasıyla son bulmaktadır. Asli tabiatından harici bir müdahale ile uzaklaştırılmış canlılardan nasıl varlıkların dünyaya geldiği hepimizce malumdur.
Aynen bunun gibi, İslamiyet dairesi içindeki Selef-i Salihin kısmında bulunan geliştirme meyli ve ictihad arzusu güzeldir ve mükemmelliktir. Zira onlar tam bir takvaya sahip oldukları ve dinin en küçük emirlerine dahi tam itaat ile boyun eğdiklerinden dolayı onlardaki ictihad arzusu eşyadaki dâhili meyle benzer. İctihadlarıyla İslam ağacı gelişir ve gölgesinde daha çok insanı barındırır.
Asrımızdaki ictihad meraklılarının yaptığı ictihadlar ise eşyadaki harici meyle benzer. Bunlar dinin farzlarını ve emirlerini terk ettiklerinden, dünya hayatını ahirete tercih ettiklerinden ve felsefe ile çok meşgul olduklarından dolayı dairenin dışında kalıyorlar. Bu sebeple de yaptıkları müdahaleler yani ictihadlar fayda yerine zarar veriyor. Onların ictihadları İslamiyet’i tahriptir ve bu kişilerin yaptıkları boyunlarındaki İslam zincirini çıkarmaya vesiledir.
Zaten İmam-ı Âzam ve emsallerinin hayatları ile günümüzdeki ictihad heveslilerinin hayatları kıyas edildiğinde aradaki fark güneş gibi gözükecektir. İmam-ı Âzam’ın kırk sene yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kıldığı nakledilmektedir. Haram lokma yeme korkusu sebebiyle yedi sene koyun eti yemediği; soranlara, “Bir koyun kaybolmuştu. O koyunun haksız olarak kesilip satılmasından ve o koyunun etini bilmeden satın alarak yemekten korktum. Bir koyunun ortalama ömrü yedi sene olduğu için de yedi sene koyun eti yemedim.” dediği rivayet edilmiştir. Acaba bu zamandaki ictihad heveslilerinde bu takvanın yüzde birini görebilir misiniz? Bırakın onların kaybolan bir koyundan dolayı yedi sene koyun etini yemeği terk etmelerini, içinde domuz eti ya da alkol şüphesi olan onlarca yiyeceği sofralarında bulabilirsiniz. Elbette, böyle takva dairesinden uzak insanların yaptığı ictihadlar İslam’a dışarından bir müdahaledir, İslamiyet’in tahribine ve boyunlarındaki İslam zincirini çıkarmaya bir vesiledir.