Kur’an’ın, Allah’ın yarattıklarını bir tertip ile zikrederek, o tertipten ilahi isimleri göstermesi harikadır.
Kur’an, kâh olur Allah’ın yarattıklarını bir tertip ile zikreder, sonra o mahlûklar içinde bir nizam, bir denge olduğunu ve o tertibin meyveleri ve neticeleri olduğunu göstermekle, o fiillerde cilvesi bulunan ilahi isimleri gösterir. Sanki o mahlûklar, bir kelimedir. İlahi isimler onun manalarıdır.
Mesela, Müminun suresinde şöyle buyrulmuş:
“Andolsun ki, biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu bir nutfe, bir damla su olarak sağlam bir yere, ana rahmine yerleştirdik.
Sonra nutfeyi yapışkan bir kan pıhtısı olarak yarattık.
O kan pıhtısından da bir çiğnem et yarattık.
O bir çiğnem etten de kemik yaptık.
Sonra kemiklere et giydirdik.
Sonra onu başka bir yaratılış ile inşa ettik.
Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.” (Müminun: 12-13-14)
İşte, Kur’an, insanın yaratılışının o acayip, garip, harika, muntazam ve dengeli tavırlarını öyle güzel bir tarzda zikir edip, tertip ediyor ki, “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir” ifadesi kendi kendine içinde görünüyor.
Hatta vahyin bir kâtibi şu ayeti yazarken, daha şu cümle gelmeden evvel, şu ifadeyi kendisi söylemiş ve “acaba bana da mı vahiy gelmiş” zannında bulunmuştur. Hâlbuki ayetin evveli o kadar tertiplidir ve birbiriyle uyumludur ki, o kelam gelmeden kendini göstermiştir.
Hem mesela Araf suresi 54. ayette şöyle buyrulmuş:
“Hiç şüphe yok ki, sizin Rabbiniz; gökleri ve yerleri altı günde yaratan sonra da arş üzerine istiva eden Allah’tır. O gündüzü, peşi sıra ile kovalayan gece ile bürüyüp örter. Gü-neş, ay ve yıldızlar emri ile ona itaatkâr kılınmışlardır. İyi bilin ki, yaratma ve emir de onundur. Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne de yücedir”
İşte Kur’an bu ayette, Allah’ın kudretinin azametini ve İlahi saltanatın haşmetini öyle bir tarzda gösteriyor ki;
Gökleri ve yerleri altı günde yaratmış. Güneş, ay, yıldızlar itaatkâr askerler gibi emirlerine hazır. Geceyi ve gündüzü, beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürerek, Âlemlerin rabbi olduğunu kâinat sayfalarında yazan ve rubûbiyet arşında duran, celal sahibi bir kadiri gösterdiğinden, her ruh işitse “bârekallah,” (Allah ne mübarek kılmış), “mâşaallah” (dilemiş de güzel yapmış), fetebârakellâhü rabbül âlemîn” (Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne de yücedir) demeyi arzular.
Demek “Tebârakellâhü Rabbül âlemîn” (Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne de yücedir) cümlesi, önceki beyanın özeti, çekirdeği ve meyvesi hükmüne geçer.