Tevessül

4. Beni İsrail’in sandığa tevessülü

Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz Dördüncü Kur’an delili, Bakara suresinin 248. ayet-i kerimesinde anlatılan hadisedir. Kıssanın özeti şu şekildedir:

Beniisrail, kendi peygamberlerine gelerek bir hükümdar göndermesini isterler ve bu hükümdar ile Allah yolunda savaşacaklarına söz verirler. Allah Teala onlara, Talut ismindeki zatı hükümdar olarak gönderir. Ancak Talut fakirdir; bu yüzden Beniisrail onu hükümdar olarak kabul etmek istemez. Kendilerinin, hükümdarlığa daha layık olduklarını iddia ederler.

Bunun üzerine Peygamberleri onlara şöyle der:

إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ “Şüphesiz onun hükümdarlığının delili” أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ “Size sandığın gelmesidir”  فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ “O sandıkta, Rabbinizden bir sekine vardır.” O sandıkta ne vardır? Rabbinizden bir sekine…

Sekîne: Maddi ve manevi bereketler ve feyizler demektir. İşte o sandıkta böyle bir sekine vardı. Beniisrail bu sandıkla, Allah’ın rahmet ve bereketine mazhar olurlardı. Fahrurrazi, Ebussuud, Hazin, Kurtubi ve Alusi tefsirlerinin beyanlarına göre; Beniisrail Hz. Musa’nın vefatından sonra bozulup isyan edince Cenab-ı Hak onlara Amalika kavmini musallat etti. Bu kavim sandığı onlardan aldı. Daha sonra Mevla Teala, Talut’un hükümdarlığına bir alamet olarak melekleri vasıtasıyla o sandığı tekrar Beniisraile gönderdi.

Ayette geçen: تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ  “o sandığı melekler taşır” ifadesi, sandığın melekler tarafından taşınarak onlara getirildiğini bildirmektedir. Kıssanın detayını tefsir kitaplarına havale edelim. Burada bilmemiz gereken şey şudur:

Beniisrailin, kendisiyle bereketlendiği bir sandık vardır. Kur’an’ın ifadesiyle: فِيهِ سَكِينَةٌ مِن رَبِّكُمْ  “O sandıkta, Rabbimizden bir sekine vardır.” Onlar bu sandığa tevessül ederek, sekineye, yani feyze ve berekete mazhar olurlar.

Sonra günahları sebebiyle bu sandık onlardan alınır ve daha sonra Talut’un hükümdarlığına bir alamet olması için melekler tarafından taşınarak tekrar Beniisraile iade edilir…

Şimdi, berekete medar bu sandık üzerinde biraz daha derinlemesine tahlil yapalım:

Bir sandık, bir tahta parçası, izni ilahi ile maddi ve manevi bereketlere ve feyizlere sebep olabiliyor. Ona tevessül edenler, onun bereket ve feyzinden istifade edebiliyor. Ve ona tevessül edilmesini ve saygı gösterilmesini de Allah istiyor.

Şu noktayı anlamak lazım: Bereket ve feyiz, sandığın zati malı değildir. Ona Allah tarafından konulmuştur. Her bereket, her nimet ve her ihsan, ancak Allah’ın hazinesinden çıkar. Ondan gayrı, ihsana sahip olabilecek hiç kimse yoktur.

Lakin Allah Teala, şu hikmet dünyasında sebeplerle iş görür. Meyveyi, ağacın dalına takar… Sütü, ineğin memesiyle içirir… Suyu, bulut ile akıtır… Sebzeleri, toprağın eliyle bize sunar. Ve hakeza… Her nimet bizlere bir sebep ile gelir. Hakiki iman, sebebi inkar etmek değil; o sebep üzerinde, Allah’ın rahmet elini görmektir. Sebebi inkar eden, rahmetten mahrum kalır…

Tefsirini yaptığımız ayet-i kerimede bahsi geçen sandık, sadece bir vasıtadır. Ondaki sekine, onun malı değildir; mal sahibi, ancak ve ancak Allah Tealadır. Lakin Allah Teala o sandığı; bereketine bir sebep, ve feyzine bir vasıta yapmıştır. O halde burada yapılması gereken şey, tevhid namına sandığı yakmak değil; o sandığa Allah hesabına saygı göstermek ve ondan gelen sekineyi Allah’tan bilmektir. Bu, hem tevhid hem de akıldır…

Şimdi, tevessülü inkar edenlere bazı sorular soralım:

Başta Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı olarak tevessülü inkar edenlere şu soruyu soruyoruz:

– Allah Teala bir sandığa, bir odun parçasına feyiz ve bereket koyabiliyor ve onu rahmetine vesile yapabiliyor. Ona tevessül edenler, Allah’ın rahmetine ulaşıyor. Siz bunu Kur’an’da okuyorsunuz. Acaba bir peygamberin, bir evliyanın, Allah katında bir odun parçası kadar değeri yok mu?..

– Bir sandığa Allah hesabına tevessül edenler sekineye mazhar oluyorlar da bir peygambere Allah hesabına tevessül edenler niye sekineye mazhar olmasınlar? Sandığa tevessül şirk olmuyor da peygambere tevessül şirk mi oluyor?..

Zannım şu ki, siz o zamanda yaşasaydınız, sandığa tevessül edenlere müşrik der ve ilk fırsatta sandığı ateşte yakardınız.

Eee sizin aklınız bu kadar çalışır. Bu kadar çalıştığı için Peygamber Efendimiz (asm)’in sakal-ı şerifini ziyaret edenlere de müşrik diyorsunuz. O halde biz de size soruyoruz:

– Bir sandığa feyiz ve bereket koyan Rabbimiz; en sevgili kulunun vücudundan kopmuş sakalına niçin bir feyiz ve bereket koymasın, niçin onu rahmetine bir vesile yapmasın?..

Bizler, sakal-ı şerif ziyaretinde, sakalı, ayetteki sandık gibi kabul ediyoruz; feyzin ve bereketin hakiki sahibi değildir. Her feyiz ve bereket, ancak Allah’ın hazinesinden çıkar. Lakin Allah, bazen bir sandıkla bunu kullarına ulaştırır, bazen bir sakalla, bazen de şu maddi alemde olduğu gibi ağaçla, koyunla, bulutla ve başka bir sebeple…

Tevhid, sebepleri inkar etmek değildir. Tevhid, sebepler üzerinde, müsebbibulesbabı, yani sebepleri yaratan Allah’ı görmektir. Hakiki tevhid budur. Siz hakiki tevhidden ne kadar uzaksınız, tevhid namına sebepleri inkar edip akıldan istifa ediyorsunuz!..

Şimdi size soruyorum:

1. Eğer tevessül haram olsaydı, Allah Teala o sandığa sekine koyar mıydı?

2. Onların sandığa tevessül etmelerini emreder miydi?

3. Sandığı kaybetmelerinden sonra, Talut’un hükümdarlığına alamet olsun diye bu sandığı onlara iade eder miydi?

Bakın, neticeyi Allah’tan bilmek kaydıyla bir sandığa dahi tevessül edilebiliyor. O halde, Allah katında sandıktan bin derece daha fazla kıymeti olan peygamberlere ve evliyaya, -neticeyi Allah’tan bilmek şartıyla- hayli hayli tevessül edilebilir?..

Sandığa tevessül şirk olmuyorsa, peygambere tevessül asla şirk olamaz.

Dördüncü delilimizi burada noktalayalım ve şimdi Beşinci Kur’an delilimize geçelim:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu