İmar izni
Evliyanın dünyaya hiç kıymet vermemesini ve bizim dünyaya karşı olan şiddetli aşkımızın sebebini şu misalle anlayabiliriz.
Bir arazi alacak olsanız ilk bakacağınız şey imar izninin olup olmamasıdır. Eğer imar izni yoksa ne kadar da kelepir olsa almazsınız. Eğer alsanız da oraya asla bina dikmezsiniz. Şimdi imar izni olmayan bir arsayı satın alıp oraya beyhude bina dikmeye çalışan bir adamı görseniz herhalde ona acıyacaksınız, çünkü boşuna çalışıyor. Bu araziye imar izni verilmemiş, binler zahmet ile diktiği bina belediye zabıtaları tarafından yıkılacak, zaten göz önünde bu araziye bina yapanların hepsinin binalarını yıkmışlar. Siz bu adama acıyarak bakarsınız, gönlünüz onun boşuna çalışıp yıpranmasına hiç razı olmaz. O adam ise size şaşkınlıkla bakar ve der ki “deli mi ne bu, elinde bir bina dikme imkânı varken, bırak bina dikmeyi, bu araziyle bile ilgilenmiyor.”
Misaldeki arazi dünyadır. Evet, Allah dünya arsasına imar izni vermemiştir. “Yapmayın, yıkarım” demiş ve yapanların binalarını bir bir yıkmıştır.
Evet, bu arazinin imarı yok. Evliya bunu anlamış, yıkılacak binalar dikmekle uğraşmamış, belki hakiki binaların olduğu cennete müştak olmuş.
Biz ise bu dünya arsasını imarlı zannetmişiz, gücümüzün tamamını sadece bu arsaya bina dikmekte sarf etmişiz.
İşte evliya bize bakıyor ve acıyor “bu zavallılar yıkılacak binaları dikerek sermayeleri olan zamanı boşuna harcıyorlar” diyor. Bizde onlara bakarak diyoruz, “Ya bu adamlar taşı bile dua ile altın yaptıkları halde niçin mal mülk toplamamışlar?”