Hadislerin farklı anlamlara gelebilmesiyle oluşan ihtilaf: -Misal 2-
A- Gerçekten muhteşem bir örnek ve muhteşem bir ders! Ne diyeceğimi bilmiyorum! Hadi hemen 2. örneğe geçelim. Öğrenmenin zevki her yerimi kuşattı.
B- Tamam geçelim, artık seni tutana aşk olsun! Şimdi sana çok ilginç bir ihtilafı nakledeceğim. Buna bayılacaksın!
Hanefi, Şafi ve Maliki mezheplerine göre namazda cemaate katılmak sünnettir. Hanbeli mezhebinde ise cemaat farz-ı ayındır. Yani herkese bizzat farzdır. Yine bu meseledeki ihtilaf, sebebini bilmeyenleri şaşırtmakta ve onlara, “Bu nasıl şey! Cemaat ya farzdır ya da sünnettir. Bir mezhepte farz olurken, diğerinde nasıl sünnet olur?” dedirtmektedir. Bu söz o kişinin fıkıh ilmindeki cehaletinden dolayıdır. Zira eğer o birazdan beyan edeceğim ihtilafın sebeplerini bilseydi hiç şaşırmayacak ve bunu gayet doğal karşılayacaktı. Şimdi ihtilafın sebebini inceleyelim:
- Hanbeli âlimleri cemaatin farz-ı ayın olduğuna şu hadis-i şerifi delil yaparlar: Ebu Hureyre (r.a.)’dan nakledilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı ve sabah namazıdır. Nefsimi kudret eliyle tutan Allah’a yemin olsun ki, içimden şöyle geçti: Odun için emir vereyim de odun toplansın. Sonra namaz için emir vereyim de bunun için ezan okunsun. Sonra birisine emredeyim cemaate imam olsun. Sonra kendim namaza katılmayıp camiye gelmeyen adamlara varayım ve evlerini başlarına yakayım.”
Onlara göre, bu hadis-i şerif cemaatin farz olduğuna delildir. Onlar derler ki, “Eğer cemaat sünnet olsaydı onu terk eden kimse yakılmakla tehdit edilmezdi. Zira bir sünneti terk edene böyle ağır ceza verilmez. Madem Efendimiz (s.a.v.) cemaate katılmayanları evlerini başlarına yakmakla tehdit etmiştir, o hâlde cemaatin farz olması gerekir.
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Bu hadis cemaatin farz değil, bilakis sünnet olduğuna delildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) namaza gelmeyenlere gitmek istemiştir. Eğer cemaat farz-ı ayın olsaydı cemaati terk ederek onlara gitmeye azmetmezdi.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Farzın terki, ondan daha kuvvetli bir farz için caizdir. Cemaate gelmeyenlere ceza vermek için evlerine gitmek namazı cemaatle kılmaktan daha kuvvetli bir farzdır. Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.) cemaate gelmeyenlere gitmek istemiştir. Efendimizin buradaki amacı daha kuvvetli bir farzı eda etmektir.
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler şöyle der: Haber yasaklama makamında söylenmiştir. Hakikati murad değildir. Asıl gaye mübalağadır ve korkutmadır. Gayenin bu olduğuna delil Rasulullah’ın kâfirlere mahsus bir ceza ile tehdit etmesidir. Nitekim icma ile sabittir ki, bu çeşit bir ceza ile Müslümanlar cezalandırılmaz.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Ateşle ceza vermek ilk önceleri caizdi. Bu ceza daha sonra nesholmuş ve kaldırılmıştır. Nitekim Ebu Hüreyre hadisi buna delalet etmektedir. Cemaat hakkındaki hadis ise mezkûr cezanın caiz olduğu zamanda varid olmuştur. Dolayısıyla bununla mübalağa değil, hakikat kastedilmiştir.
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler şöyle der: Resulullah (s.a.v.) tehdit etmesine rağmen onları yakmayı terk etmiştir. Eğer cemaat farz olsaydı onları affetmezdi. Bu da cemaatin sünnet olduğunu gösterir.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Rasulullah’ın onlara ceza vermemesi onların caymalarından ve cemaate gelmeye başlamalarından ötürüdür. Ayrıca hadisin başka yollardan gelen naklinin sonunda, “… eğer evlerde kadınlar, çocuklar olmasaydı…” kaydı vardır. Bu da gösterir ki, cezanın verilmeyişinin sebebi cemaatin sünnet oluşu değil, evlerdeki kadın ve çocuklardır.
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler şöyle der: Hadiste tehdit edilenler cemaate gelmeyenler değil, bizzat namazı terk edenler olabilir. Zira hadisin bu manaya gelmesi de mümkündür.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Hadisin bir başka naklinde, “Namazda hazır olmazlar.” kaydı açıkça zikredilmiştir. Yine İbn-i Mace’nin rivayetinde, “Şu erkekler ya cemaati terk etmeye son verirler ya da evlerini tepelerine yakacağım.” buyrulmuştur. Hadisin diğer yollarla gelen bu nakli mezkûr hadisin namazı kılmayanlara ait değil, namazın cemaatini terk edenlere ait olduğunu göstermektedir.
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler şöyle der: Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde münafıkların cemaate katılmadıklarını vurgulayarak münafıklara benzemek hususunda bizleri sakındırmış ve onlara muhalefet etmeğe teşvik etmiştir. Demek bu hadis sakındırmak ve teşvik etmek makamında söylenmiştir. Yoksa sırf cemaati terk etme hususunda değildir. Bu sebeple cemaatin farziyetine delil olamaz. Hem bu hadiste kastedilenlerin münafıklar olması ihtimali de vardır. Dolayısıyla hadisteki tehdit cemaati terk etmeye has değildir.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Münafıkların gerçekte namazları yoktur ki bile bile cemaati terk etmeleri sebebiyle tehdit edilsinler. Bu tehdit bizzat namazı olup cemaate gelmeyenlere yapılmıştır. Bunlar da müminlerdir.
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler şöyle der: Hadiste geçen namaz cuma namazı olabilir. Bu hâlde diğer namazlar buna dâhil olmaz.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Hadiste yatsı namazı zikredilerek söze başlanmıştır. Bu yüzden hadisten cuma namazının kastedilmesi çok uzak bir ihtimaldir. Ayrıca şu hadisi de görüşlerine delil yaparlar: Rasulullah’a (s.a.v.) âmâ bir zat gelerek, “Ey Allah’ın Rasulü! Beni mescide kadar getirecek bir rehberim yok.” dedi ve namazı evinde kılmak için izin istedi. Efendimiz ona izin verdi. Adam geri dönünce Rasulullah (s.a.v.) onu çağırtarak, “Ezanı işitiyor musun?” diye sordu. Adam, “Evet.” deyince Efendimiz (s.a.v.), “Öyleyse icabet et.” dedi ve evde kılmasına izin vermedi. Cemaatin farz olduğuna kail olanlar bu hadisi delil getirerek şöyle derler: “Eğer cemaat sünnet olsaydı Peygamberimiz (s.a.v.) âmâ kişiye evde namaz kılması husussunda ruhsat verirdi. Madem vermemiştir, o hâlde cemaat farz-ı ayın olmalıdır.”
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler ise şöyle cevaplar: Âmâ adam Rasulullah’a (s.a.v.), “Namazı evde kıldığı hâlde özrü sebebiyle cemaat sevabını kazanmaya ruhsat var mı?” diye sormuştur. Zira bilindiği gibi, özür sebebiyle cemaate gelmeyenler cemaat sevabını kazanırlar. Ayrıca Efendimizin ona evde namaz kılmak için ruhsat vermeyişi onun hakkında daha faziletli olana hükmetmek içindir. Yani Efendimizin cevabı şöyledir: “Senin için efdal olan ve sevap yönüyle daha büyük olan, müezzine icabet ederek cemaate gelmendir.” Bu ifade cemaatin daha faziletli olduğuna işaret etmek içindir. Yoksa farziyeti için değildir.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler şu hadisi de görüşlerine delil getirirler: Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kim müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı hâlde cemaate katılmazsa kıldığı namaz kabul edilmez.” Sahabeler sordular: “Ey Allah’ın Rasulü! Meşru özür nedir?” Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle cevapladı: “Korku ve hastalıktır.”
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler buna şöyle cevap verir: Bu hadiste belirtilen namazın kabul edilmemesi, “Kâmil bir makbuliyeti yoktur.” demektir. Yoksa namazın kendisinin kabul edilmediği değildir. Nitekim bu tür hadisler çoktur. Mesela, “Hayat ancak ahiret hayatıdır.” denildiğinde bundan dünya hayatının inkârı değil, ahiretin hayatının kemali kastedilir ve dünya hayatı o kemale sahip olmadığı için hayat değilmiş gibi takdim edilir. Mezkûr hadis de böyledir. Namazın kabul olmaması demek “kâmil manada bir makbuliyeti olmaması” demektir. Ayrıca diğer hadislerde cemaatle kılınan namazın fert olarak kılınan namazdan 27 kat daha sevaplı olduğundan bahsedilmiştir. Demek münferid olarak kılınan namazın sevabı düşük olsa da makbuldür. Eğer kabul olmasaydı cemaat ile kılınan namaz için 27 kat daha sevaptır denilmezdi. Zira kabul olunmayan bir şey ile kabul olunan bir şey kıyas edilemez.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler şu hadisi de görüşlerine delil getirirler: “…eğer cemaati terk ederseniz peygamberinizin sünnetini terk etmiş olursunuz ve küfre düşersiniz.” Cemaatin farz olduğuna kail olan âlimler bu hadisi de delil getirerek derler ki: “Eğer cemaat farz olmasaydı ‘küfre düşerdiniz’ tabiri kullanılmazdı. Zira küfre düşmek ancak bir farzı inkâr etmek ile mümkündür.”
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler buna şöyle cevap verir: Bu hadisteki küfür “küfran-ı nimet” yani nimetin kıymetini bilmemektir. Zira cemaatin sevabı ve bundaki İlahî lütfu görmemek inkâr manasında bir davranıştır. Ayrıca bu hadisin manası, “Cemaati terk sizi yavaş yavaş küfre götürür. Çünkü böyle yapmakla İslam halatını iplik iplik terk eder ve sonunda dinden çıkarsınız.” şeklinde de olabilir. Dolayısıyla her iki ihtimalle de cemaatin farziyetine delil olamaz.
- Cemaatin farz olduğunu söyleyenler şu hadisi de delil getirirler: “… gündüz oruç tutan, gece de namaz kılan ve fakat cemaate ve cumaya gelmeyen birisi hakkında sorulduğunda Rasulullah, ‘Bu ateş ehlidir.’ diye cevap verdi.” Cemaate farz diyenler bu hadisi delil göstererek derler ki: “Eğer cemaat sünnet olsaydı terk edenin ateşle tehdit edilmemesi gerekirdi. Zira tek bir sünneti terk edenin ateşle tehdidi uygun olmaz. Madem cemaati terk eden ateşle tehdit edilmiştir, o hâlde cemaatin farz-ı ayın olması gerekir.”
- Cemaatin sünnet olduğunu söyleyenler ise buna şöyle cevap verir: Hadisin manası, “Cemaate ve cumaya onlardan nefret sebebiyle katılmayan ve onların hakkını vermeyi hafife alıp cemaat ve cumayı değersiz görenler hakkındadır. Onlar cemaati terk etikleri için değil, bu sebeplerle ateşle tehdit edilmiştir. Yoksa cemaatin kıymetini bildiği hâlde iştirak etmeyenler tehdide dâhil değildir.
Cemaate farz-ı ayın ve sünnet diyenlerin mücadelesi böyle sürüp gitmektedir. Her bir müctehid kendi görüşüne deliller getirmekte ve diğer tarafın görüş ve delillerine de cevap vermektedir. Meseleyi daha fazla uzatmamak için burada kesiyor ve âlimlerin ortaya koydukları diğer delilleri merak edenleri hadis ve fıkıh kitaplarına havale ediyoruz.
Gördüğün gibi, ihtilafın sebebi hadislerin her iki manaya da gelebilme ihtimalidir. Eğer Kur’an’da veya hadislerde, “Cemaat her Müslüman’ın üzerine farz-ı ayındır.” gibi bir ibare olsaydı ve bu ibare -eğer hadisse- mütevatir bir yol ile nakledilseydi bu konuda ihtilaf olmaz ve her mezhepte cemaat farz-ı ayın olurdu. Ama böyle olmamış ve hüküm mutlak bırakılmıştır. Yani mevcut hadisler her iki hükmü de içinde saklamakta ve her iki neticeyi de doğurmaktadır. İşte ihtilafın sebebi budur.