Şefaat

9. Delil: Şefaati Kur’an emretmektedir

Eserimizin bu dokuzuncu bölümünde, bir çok Kur’an ayetini şefaate delil yapacağız. Ancak ilk önce şefaatin manasını bir daha hatırlayalım.

Şefaat: Salih bir kulun, günahkar bir kulun affı için Allah’a dua etmesidir. Eğer duası kabul olursa, “Falan kul, falan kula şefaat etti.” denilir.

Bunun manası, onun duası hürmetine Allah onu affetti ve cehennemden halas etti, demektir. Eğer duası kabul olmazsa, “Falanca şefaat etmek istedi, ancak isteği kabul olmadı.” denilir. Her şefaat talebi kabul olacak diye bir şey de yok. Allah isterse kabul eder, isterse reddeder. Sözün özü, şefaat, salih bir kulun, günahkar bir kul için Allah’tan af dilemesidir. Şefaatin başka bir manası yoktur.

O halde şimdi soruyoruz:

– Bir kulun, başka bir kul için af dilemesi hususunda Kur’an ne diyor? Bu caiz midir, değil midir?

Eğer bu caizse, şefaat de caiz olmalıdır. Çünkü şefaat, bir kul için af dilemekten başka bir şey değildir. Şimdi Kur’an’ın kapısını çalalım ve cevabımızı Kur’an’da arayalım.

Mü’min suresi 7. ayet-i kerimede meleklerden bahisle şöyle buyrulur:

أَستعيذ بالله ،  الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ  Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler  يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ  Rablerinin hamdiyle tesbih ederler   وَيُؤْمِنُونَ بِهِ  ve O’na iman ederler  وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا ve iman edenler için af dilerler.

Ne yaparlarmış dikkat kesilin, iman edenler için af dilerlermiş. Peki, bunu nasıl bir duayla yapıyorlar? Ayetin devamı bunu beyan ediyor, onlar şöyle diyorlar:

رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا  Ey Rabbimiz! Rahmet ve ilminle her şeyi kuşattın    فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ  tövbe eden ve yoluna uyan kullarını bağışla,  وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ ve onları ateşin azabından koru.

Melekler nasıl dua ediyorlarmış işittiniz mi, diyorlarmış ki: Ey Rabbimiz! Tövbe eden ve yoluna uyan kullarını bağışla ve onları ateşin azabından koru.

Şimdi biz şefaati inkar edenlere soruyoruz:

– Melekler bu dünyada müminlerin affı için dua ediyor, siz bunu Kur’an’da okuyorsunuz. Peki, meleklerin ahiretteki şefaatlerini niçin inkar ediyorsunuz?

Bizler, “Melekler şefaat edecek.” derken, meleklerin müminlerin affı için Allah’a yalvaracağını ve dua edeceğini kastediyoruz. Bakın, melekler bunu zaten yapıyor. Ve onlara böyle dua etmesini de Rabbimiz ilham etmiş ve öğretmiş.

– Eğer onların duasının affımızda bir rolü olmasaydı, onlar dua eder miydi? Rabbimiz onlara böyle dua etmesini öğretir miydi?

Şefaati inkar edenlere yine soruyorum:

– Aklınızın almadığı yer neresi?

– Meleklerin bu dünyada affımız için dua etmesiyle, ahirette dua etmesi arasında bir fark var mı?

Hiçbir fark yok! Ve bu şefaatin ta kendisidir.

O halde eğer siz şefaati inkar edecekseniz, önce Mü’min suresinin 7. ayetini inkar edin. Çünkü bu ayet, meleklerin bu dünyada dahi şefaat ettiklerini beyan buyurmaktadır. Cenab-ı Mevla, onların şefaatini hakkımızda kabul buyursun… Şimdi de başka bir ayete bakalım.

Muhammed suresi 19. ayet-i kerimede Peygamber Efendimiz (asm)’a şöyle emredilir:

وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ  Hem kendi günahın için hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah’tan af dile!

Şimdi şefaati inkâr edenlere soruyoruz: Ayet-i celilede Peygamber Efendimiz (asm)’a, mümin erkekler ve mümin kadınların affı için dua etmesi emredilmiştir.

– Eğer Peygamberimiz (asm)’in, müminler için af dilemesinin bir faydası olmayacaksa bu ayetin manası nedir?

– Eğer Peygamberimiz (asm)’in af dilemesini Allah kabul etmeyecekse, niçin bu emri vermiştir? 

Bakın, şefaat dünyada bile var. Çünkü şefaat, bir kulun affı için Allah’a dua etmektir. Peygamberimiz (asm), Allah’ın emriyle bu duayla mükellef kılınmıştır. Bakın, eğer şefaati kabul etmezseniz –hâşâ- bu emrin manasız ve faydasız bir emir olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız? Öyle ya, eğer Peygamberimiz (asm)’in bizim için af dilemesinin bir manası yoksa, ne diye affımız için dua etmesi emrediliyor?

Şefaati inkar edenlerin kör gözlerine, bu ayet-i kerimeyi sokuyoruz. Sadece bu ayeti de değil, Kur’an’ın birçok yerinde Peygamberimize (asm) bizim için af dilemesi emredilmiştir. Bu ayetlerin tamamını onların kör gözüne sokuyoruz. Mesela, Mumtehine 12’de şöyle buyrulur:

وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ (Biat etmek için sana gelen) kadınlar için Allah’tan af dile.

Âl-i İmran 159’da şöyle buyrulur:

وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ Ve onlar için af dile.

Nisa 64’de şöyle buyrulur:

وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ Resul de onlar için af dilerse…

Bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Peygamberimiz (asm)’in bizim için af dilemesini Allah emretmiştir. İşte bu af dileği, şefaattir. Allah bu dileği kabul ederse, Peygamberimiz (asm) bize şefaat etmiş olur. Kabul etmezse, hakkımızdaki şefaat dileği reddedilmiş olur. Dua ve niyaz Peygamberimiz (asm)’den, af ise Allah’tandır.

Şimdi şefaati inkar edenler bizi iyi dinlesin: Bir başkasının günahı için af istemek, aslında şefaat talep etmek demektir. Buna göre Allah Teala Resulüne, müminler için şefaat talep etmesini emretmektedir. Bakın, şefaat talep etmesini Allah emrediyor. Hani Peygamberimiz (asm)’in şefaati yoktu?

Eğer Allah, Peygamberimiz (asm)’in şefaatini kabul etmeyecek olsaydı, ona affımız için dua etmesini emreder miydi? Unutmayın, Allah vermek istemeseydi, istemek vermezdi. Madem istemek vermiş, o halde vermek istiyor.

Şimdi de Kur’an’da diğer peygamberlerin af dilemelerini, yani şefaat talep etmelerini görelim.

Meryem 47’de şöyle buyrulur:

قَالَ سَلاَمٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي  Hz. İbrahim babası için şöyle der: Selam üzerine olsun. Senin için Rabbimden af dileyeceğim.

Bakın, Hz. İbrahim babası için şefaat talep etmektedir. Ancak babası kafir olduğu için, Allah Teala Hz. İbrahim’in bu şefaat talebini reddetmiştir.

Yusuf 98’de şöyle buyrulur:

قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّي  Hz. Yakup evlatlarına şöyle der: Sizler için Rabbimden af dileyeceğim.

Bakın, Hz. Yakup da evlatları için şefaat talep etmektedir. Merak ediyorum, şefaati inkar edenler bu ayetleri görmüyorlar mı? Birçok peygamber daha bu dünyada iken şefaat etmek istemişler.

– Bu dünyada caiz olan bir şey, ahirette niçin caiz olmasın?

Hatta sadece melekler ve peygamberler de değil; sade müminler bile, mümin kardeşlerinin affı için dua etmişler, yani müminlerin affı için şefaatçi olmak istemişlerdir. Mesela Haşr suresi 10. ayette şöyle buyrulur:

رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ Ey Rabbimiz! Bizi ve imanla bizden önce geçen kardeşlerimizi bağışla.

İbrahim suresi 41. Ayette şöyle buyrulur:

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ Ey Rabbimiz! Hesabın olacağı günde, beni, ana-babamı ve bütün müminleri bağışla.

Bakın ayetlerin beyanıyla, müminler birbirinin affı için daha bu dünyada iken dua ediyor

Şimdi şefaati inkar edenlere soralım:

– Müminin mümine bu kadar duasını Kur’an’da gördükten sonra, hâlâ müminin mümine duası demek olan şefaati inkar edecek misiniz?

– Bu dünyada meleklere, peygamberlere ve salih kullara, günahkar müminlerin affı için dua ettiren Rabbimiz, bu duayı ahirette niçin yaptırmasın?

– Mümin hakkında yapılan duanın bir kıymeti olmasaydı, Allah Teala meleklere ve peygamberlere affımız için dua etmelerini emreder miydi?

Ben size daha ne diyeyim, eserimizin başından bu ana kadar yaklaşık iki saattir konuşuyoruz. Buraya kadar Kur’an’dan dokuz ayet-i kerimeyi şefaatin hak olduğuna delil gösterdik.

– Kur’an’ın bu ayetleri hâlâ gözünüzü açmadı mı, gönlünüze girmedi mi?

Eğer hâlâ “Yok, dediğim dedik.” diyorsanız, biz de size şöyle bir teklifte bulunalım: Biz “Şefaat haktır.” diyoruz; siz de “Şefaat yoktur.” diyorsunuz. Faraza, biz Kur’an’dan ayetler gösteriyoruz, siz de başka ayetler gösteriyorsunuz. Aramızdaki çekişme devam ediyor. Böyle bir durumda yapmamız gerekeni Nisa suresi 59’da Kur’an bize şöyle emreder:

فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ  Eğer bir şeyde çekişirseniz  فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ  onu Allah’a ve Resulüne götürün.

İlk önce Allah’a, yani Kur’an’a götürün… Biz davamızı Kur’an’a götürdük, ama hâlâ çekişiyoruz. O halde şimdi yapmamız gereken şey, davamızı Resüle, yani Peygamberimiz (asm)’in hadislerine götürmektir.

إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ  Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, böyle yaparsınız.  ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً  Bu daha hayırlı ve netice bakımından daha güzeldir.

Şimdi biz bu ayetin hükmüyle amel edecek ve davamızı Peygamber Efendimize (asm) götüreceğiz. Bakalım şefaat hakkında Peygamberimiz ne diyor?.. Bir sonraki bölümde Peygamberimizin şefaat hakkındaki hadis-i şeriflerini inceleyeceğiz. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar hepiniz Allah’a emanet olunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu