Keramet

8. Keramet hakkındaki hadis-i şerifler

Bu dersimize kadar kerameti Kur’an’ın ayetleriyle ispat ettik. Bu dersimizde ise keramet hakkında birkaç hadis-i şerif nakledeceğiz. Nakledeceğimiz hadis-i şerifler, kerametin gaybtan haber verme kısmına ait.

Buhârî’de geçen bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuş:

قَدْ كَانَ فِيمَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ رِجَالٌ يُكَلَّمُونَ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَكُونُوا أَنْبِيَاء فَإِنْ يَكُنْ مِنْ أُمَّتِي مِنْهُمْ أَحَدٌ فَعُمَرُ

Şüphesiz İsrailoğulları’ndan, sizden önce gelip geçen öyle kimseler vardır ki onlar peygamber olmadıkları hâlde kendilerine ilham olunurdu. Eğer ümmetim içinde bunlardan biri varsa, o Ömer’dir. (Buhârî, Enbiya, 3469, Menâkıb, 3689)

Hadiste geçen, “Eğer ümmetim içinde bunlardan biri varsa” sözü tekit içindir. Bu şuna benzer:

“Benim bir arkadaşım varsa, o da Ahmet’tir.” desek, bu sözle arkadaşlığı Ahmet’e has kılmak, onun arkadaşlığının kemalinden dolayıdır; yoksa diğer arkadaşları reddetmek için değildir.

Hazreti Ömer’in hadisteki tahsisi de bu manada olup, ona yapılan ilhamların en üst seviyede olduğunu göstermek içindir. Yoksa “Ondan başkasına ilham edilmez.” manasında değildir.

Yine Hazreti Aişe’den rivayet edilen başka bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

قَدْ كَانَ يَكُونُ في الأُمَمِ قَبْلَكُمْ مُحَدَّثُونَ فَإِنْ يَكُنْ فِي أُمَّتِي مِنْهُمْ أحَدٌ فإنَّ عُمَرَ بنَ الْخَطَّابِ مِنْهُمْ

— Sizden önce geçen ümmetlerde kendisine ilham olunanlar bulunurdu. Şüphesiz Ömer b. Hattab onlardandır. (Müslim, Menâkıb, 2398; Tirmizî, Menâkıb, 3702)

Bu hadislerden anlaşılıyor ki: Bu ümmetten, kendisine ilham olunan fertler vardır. Bu ilham bir keramettir. Eğer bu ümmette kendisine ilham olunanlar olmasaydı, Hazreti Ömer hakkında “Şüphesiz Ömer b. Hattab onlardandır.” buyrulmazdı.

Hadis-i şerifte geçen  مُحَدَّثُونَ  lafzı hakkında İmam Kurtubî şöyle der: “Muhaddesun” doğru olan işlerin kalplerine söylenmesidir. Böylece hadise kalplerine vaki olduğu şekliyle ortaya çıkar. Bu da Allah’ın, salih kullarına olan kerametidir. (el-Müfhim, VI, 259)

Yine İmam Buhârî hadis-i şerifte geçen  مُحَدَّثُونَ  hakkında şöyle der: “Muhaddesun, peygamber olmaksızın doğruların dillerine geldiği kimselerdir.” Zerkeşi de aynı sözü söyler. (el-Fecru’s-Satı, VIII, 276)

Hattâbî şöyle der: Kalbine bir şey gelir ve sanki daha önce yaşamış gibi tahmin eder ve doğru çıkar. Aklına gelen şey hemen oluverir. Bu, velilerin mertebeleri arasında yüksek bir mertebedir. (Aynî, Umdetü’Kârî, XVI, 275; Kastallânî, İrşâdü’s-Sârî, VII, 426)

Mezkûr hadis-i şerife bir de şu cihetten bakalım:

Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın ümmeti en faziletli ümmettir. Bu sabit olunca, diğer ümmetlerde olan faziletli kişilerin bu ümmette de bulunması gerekir. Diğer ümmetlerde kendisine ilham olunan fertlerin varlığı hadisle sabit olunca, bu ümmette böyle kişilerin bulunması da sabit olmuş olur. Bu da kerametin hak olduğu neticesini verir.

Şunu da izah edelim: Kendisine ilham olunan zatlar içinde Hazreti Ömer’in hususi olarak beyan edilmesinin sebebi, Hazreti Ömer’in gönlünden geçen hükümlerin ayetlerle desteklenmesi sebebiyledir. Hazreti Ömer birçok hususta bir görüş beyan etmiş, daha sonra onun görüşü ayetle tasdik edilmiştir.

Söz buraya kadar gelmişken, Hazreti Ömer’in bir kerametini nakletmeden olmaz:

Hazreti Ömer’in halifelik yıllarıydı. Halife her cuma olduğu gibi, o cuma da Mescid-i Nebevî’de hutbedeydi. Hutbede konuşurken bir ara sözleri arasında şöyle dedi:

— يا سارِيَةَ الجبلَ يا سارِيَةَ الجبلَ  Ey Sâriye, dağa çekil, dağa çekil!

Mescittekiler birbirlerine baktılar. Zira Sâriye İran’da görevli bir komutandı. Hazreti Ömer onu İran’a komutan olarak göndermişti. Hazreti Ömer Medine’de, Sâriye ise İran’daydı. Bu konuşma da neyin nesiydi?

Hazreti Sâriye bu hususta der ki:

—  سمِعتُ صوتًا يا سارِيَةَ الجبلَ يا سارِيَةَ الجبلَ  “Ey Sâriye, dağa çekil, dağa çekil!” diye bir ses işittim.

Evet, Hazreti Ömer’in minberden hitap ettiği o dakikada, Sâriye’nin askerleri Sâsânî ordusuyla çarpışıyordu. Savaş sırasında Hazreti Sâriye, Hazreti Ömer’in bu sözlerini duymuş ve askerin sırtını yakındaki dağa verip zaferi kazanmıştı.

Bu hadiseyi İbni Kesir “El-bidâye ve’n-nihâye”de, İbni Hacer, “el-İsâbe”de, İbni Hibban, “Sahih”inde” zikreder. Daha bir çok kaynakta da geçiyor.

Bir keramet de Hazreti Ebû Bekir (r.a.)’dan nakledelim:

Hazreti Ebû Bekir hasta iken, kızı Hazreti Aişe’ye miras vasiyetinde bulunuyordu. Hazreti Ebû Bekir’in hanımı hamile idi. Hazreti Ebû Bekir, hanımının bir kız çocuğu doğrucağını bildirdi ve hadise bildirdiği gibi vukua geldi. (İmam Malik, Muvatta, 1443)

İmam Sübkî bu hadise üzerine şöyle der: Bu rivayette Hazreti Ebû Bekir’in iki kerameti vardır. Birincisi bu hastalıktan dolayı öleceğini haber vermesi, ikinci ise hamile eşinin karnındaki çocuğun kız olduğunu bildirmesidir. (Tabakat eş-Şafiiyye Sübkî, II, 322)

Bu konuda söylenebilecek bir kitap kadar söz vardır. Biz bu kadarla iktifa ediyor, meraklılarını hadis kitaplarına havale ediyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu