3. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kendinden önceki peygamberlere tevessül etmesi
Tevessülün caiz olduğuna dair nakledeceğimiz bu Üçüncü Hadis-i Şerifte, bizzat Peygamber Efendimiz (asm)’ın, diğer peygamberle tevessül ettiğini göstereceğiz. Enes bin Malik Hazretlerinin rivayet ettiği bu hadis-i şerifi İmam Taberani “Mu’cemu’l-Kebir” ve “Evsat”da; Heysemi, “Mecmau-z Zevaid”de; Ebu Nuaym da “Hilyetü’l-Enbiya”da zikretmişlerdir. Hadis-i şerif şöyledir:
Haşim oğlu Esed kızı Fatıma (ra) vefat edince, Peygamberimiz (asm) Üsame İbni Zeyd’i, Eyyüb el-Ensari’yi, Hz. Ömer’i ve bir köleyi kabrini kazdırmak için çağırttı. Onlar kabrini kazarlarken kabrin lahid denilen kısmına gelince, Peygamberimiz eliyle onun lahdini kazdı, toprağını eliyle çıkardı ve kazma işi bitince kabrin içine girerek şöyle dedi:
اَللَّهُ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ O Allah ki, diriltir ve öldürür, وَهُوَ حَيٌّ لاَ يَمُوتُ O, ölümsüz olan diridir, اِغْفِرْ لِأُمِّي فَاطِمَةَ بِنْتِ أَسَدٍ Esed’in kızı Fatıma annemi affet, وَلَقِّنْهَا حُجَّتَهَا Ona hüccetini telkin et, yani vereceği cevabı öğret , وَوَسِّعْ عَلَيْهَا مُدْخَلَهَا gireceği yeri ona genişlet… (Hadisin bu bölümüne dikkat!) بِحَقِّ نَبِيِّكَ وَالْأَنْبِيَاءِ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِي فِإِنَّكَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِين Nebinin ve benden önceki nebilerin hakkı için, bunu yap. Şüphesiz sen, merhamet edenlerin en merhamet edenisin…
Gördünüz mü Peygamber Efendimiz (asm) duasında ne diyor?.. Diyor ki: “Nebinin ve benden önceki nebilerin hakkı için…” Yani Peygamberimiz (asm), kendinden önceki peygamberlere tevessül ediyor. Hani tevessül caiz değildi?!.
Ayrıca bu hadis-i şerif, gaibte olana tevessül edilebileceğine de delildir. Zira Peygamberimiz (asm)’in, kendileriyle tevessül ettiği peygamberler vefat etmişlerdir.
O halde vefat edenlerle de tevessül edilebilmektedir. Onların ölmüş olması, kendileriyle tevessül edilmesine mani değildir.
Şimdi bu hadis-i şerifin kaynaklarını inceleyelim ve hadis hafızlarının bu hadis hakkındaki sözlerini işitelim:
İbni Hibban ve Hakim Hazretleri, hadis-i şerifin ravisi olan Ravh İbni Salah’ı hadiste güvenilir görür. O halde hadis, İbni Hibban ve Hakim’in görüşlerine göre sahihtir. O Hakim Hazretleri ki, hadiste zamanın insanlarının imamıydı; cerh, tadil, ilel ve hadis ilimlerinin hepsinde tam bir marifet sahibiydi. İşte bu Hakim, “Bu hadis sahihtir.” diyor. Onun bu sözü yanında, zamanımızın hadis inkarcılarının sözü kaç para eder.
Ayrıca bu hadisi, İbni Abdilberr, İbni Abbas’tan; İbni Ebi Şeybe de Hz. Cabir’den nakletmişler; Deylemi ve Ebu Nuaymda ayrı ayrı rivayette bulunmuşlardır. İmam Taberani Hazretleri “Mu’cemu’l-Kebir” ve “Evsat” da; Heysemi de “Mecmau-z Zevaid” de zikretmişlerdir…
İşte bu hadis-i şerif, bu kadar çok hadis alimi tarafından nakledilmiştir ve sahih kabul edilmiştir.
Tevessülü inkar edenler, bu hadis karşısında söyleyecek bir söz bulamayınca, “Hadis zayıftır.” sözünü uydurmuşlardır. Onların bu sözüne cevabımız şudur:
Tevessülü inkar edenler naklettiğimiz hadise zayıftır derler. Biz de onlara deriz ki: Hadi zikrettiğimiz hadis hafızlarının görüşlerini bir kenara bırakalım ve sizin dediğiniz gibi hadis zayıf olsun. Ancak Ahmed bin Hanbel ve Ebu Davud es-Sicintani’ye göre, başka hadis bulunmadığı takdirde ahkama ait meselelerde zayıf hadisle amel edilir. Madem zayıf hadisle amel caizdir; o halde sizin “Bu hadis zayıftır.” sözünüz, bu hadisi hükümden düşürmez.
Kaldı ki, zikrettiğimiz hadis hafızları bu hadisin sahih olduğunu belirtmişler ve eserlerinde nakletmişlerdir. O halde kaçacak hiçbir yeriniz yok. Hakikate gözünüzü kapamakla sadece kendinize gece yaparsınız; yoksa hakikat güneşini, göz kapamakla söndüremezsiniz.
Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz:
Konu münasebetiyle şu noktayı izah etmek istiyoruz: Kabirlere giderek, “Bana çocuk ver, eş ver, iş ver…” şeklinde istekte bulunmak, kabirlere çaput bağlamak, bizzat kabrin kendisine kurban kesmek, kabre karşı secde etmek gibi işler elbette sakıncalıdır ve yanlıştır. Böyle hareketler kişiyi şirke düşürür.
Kişi ilk önce, tevessül ettiği kişinin, Allah’ın dilemesi olmadan hiçbir şeyi yapmaya gücü olmadığını bilmelidir. Bunu bildikten sonra, kabirde yatanın hürmetine istemek veya kabirde yatandan dua istemek caiz olur.
Kabirdekilerin dua edebileceğine Peygamber Efendimiz (asm)’in şu hadis-i şerifi delildir:
“Benim hayatım sizler için hayırlıdır, siz bize anlatırsınız biz de size anlatırız. Öldüğüm zaman, ölümüm de sizler için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz olunur. Hayrı görürsem hamd ederim, şerri görürsem sizler için Allah’tan mağfiret dilerim.”
Bu hadis-i şerifteki, وَاِنْ رَأَيْتُ شَرًّا اِسْتَغْفَرْتُ اللهَ لَكُمْ “Eğer şerri görürsem, sizler için Allah’tan mağfiret dilerim.” ifadesi, peygamberlerin ölü de olsalar dua ettiklerine delildir.
Bu hadis-i şerif, Heysemi’nin “Mecmeu’z-Zevaid” adlı kitabında yer almaktadır. Heysemi hadisi Bezzar’ın rivayet ettiğini ve senedinde yer alan ravilerin sahih olduğunu belirtmiştir.
Şimdi tevessülü inkar edenlere bazı sorular soralım:
Başta Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Bayraktar Bayraklı olarak tevessülü inkar edenler diyorlar ki: “Tevessül şirktir, büyük günahtır, araya Peygamberi bile koyamazsınız.”
Biz şimdi onlara soruyoruz: Hadis-i şerifte gördünüz; Peygamberimiz (asm) Allah’tan isterken bazen tevessül ediyor. Ölmüş peygamberleri aracı kılıp, onların faydasını umuyor.
– Peygamberimiz (asm)’in yaptığını biz niye yapmayalım ve ona caiz olan, bize niye caiz olmasın? Eğer tevessül caiz olmasaydı, hiç Peygamberimiz (asm) ölmüş peygamberlere tevessül eder miydi?
Ayrıca İkinci Hadis-i Şerifte, Peygamberimiz (asm)’in öldükten sonra hamd ettiğini ve ümmeti için af dilediğini işittiniz. Demek peygamberler kabirlerinde dua ediyorlar. Eğer peygamberler öldükten sonra dua edebiliyorsalar, elbette peygamberlerin varisleri olan evliya ve alimler de derecelerine göre kendisinden dua isteyenlere dua edebilmektedir. Bunda garipsenecek hiçbir şey yoktur. Ölüm bizler için bir son, bir yokluk değildir ki, bunu inkar edelim. Ölüm, kabir kapısıyla başka bir aleme geçmek için bir terhistir.
Dolayısıyla, Allah dostu kulların, izni ilahi ile kabirlerinde dua etmesi son derece makuldür ve hadsiz vukuatla vakidir. Sözü daha fazla uzatmaya gerek de yoktur. Üçüncü Hadis-i Şerifimizi burada noktalayalım ve şimdi Dördüncü Hadise geçelim.