16. Bölüm: Kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine cevap: 5
Kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine cevap vermeye devam ediyoruz. Cevabını vereceğimiz Beşinci Sözleri şu:
Onlar diyorlar ki: “Müşriklerin ve diğer zalimlerin azaba uğrayacağı Kur’an’da birçok ayette beyan edilmektedir. Ancak bütün bunlar kıyametten sonradır. Mesela, Âl-i İmran 56’da: Küfre sapanlar var ya, işte onlara dünyada ve ahirette şiddetle azap edicem. Tevbe 74’de: …Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse Allah onlara dünyada da ahirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Rad 34’de: Onlar için dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabıysa çok daha şiddetlidir. Bu ayetler açıkça gösteriyor ki: Allah hem bu dünyada ve ahirette cezalandıracaktır. Dolayısıyla kabir azabı da yoktur.”
İşte onlar böyle diyorlar: Şu şu ayetlerde ahiret azabından bahsedilmekteymiş, kabir azabındansa bahsedilmemekteymiş, o hâlde kabir azabı yokmuş…
Acaba onlara göre, azabın anlatıldığı her ayette kabir azabı açıkça mı zikredilmeli? Eserin başında;
1. Kabir hayatını haber veren on beş ayet-i kerimeyi zikrettik.
2. Kabir hayatı hakkındaki hadis-i şerifleri naklettik.
3. Bu hadisleri rivayet eden yirmi beş sahabenin isimlerini verdik -ki, bu sahabeler sahabelerin en büyükleridir.-
4. İslam âlimlerinin bu konudaki icmaını gösterip, bir kısım âlimlerin kabir hayatı hakkındaki sözlerini naklettik.
Bütün bunlardan sonra, onlar hâlâ kabir hayatına iman etmeyecekler mi?
Şimdi onlar diyorlar ki: Şu şu ayetlerde dünya ve ahiret azabından bahsedilmiş, kabir azabından bahsedilmemiş. O halde kabir azabı yoktur.
Şunu hiç düşünmüyorlar: Kabir azabı, ahiret azaplarından bir azaptır. Kur’an’ın bazı yerlerinde hususiyetle zikredilir, bazı yerlerinde de ahiret azabına dahil olarak zikredilir. Bu, şuna benzer:
Dünya hayatı dediğimizde; babalarımızın sulbündeki halimiz, annelerimizin rahimlerindeki halimiz, o rahimlerde geçirdiğimiz değişiklikler, dünyaya bir bebek olarak gelişimiz, gençliğimiz, orta yaşımız, ihtiyarlığımız ve ölünceye kadar geçen süre kastedilir. Dünya hayatı bu merhalelerden oluşmaktadır. Kur’an bazen bu merhaleleri ve hayatın bu istasyonlarını hususi zikreder. Yani bazen anne karnındaki halimizden, bazen bebekliğimizden, bazen ihtiyarlığımızdan hususi bahseder. Bazen de hepsine birden dünya hayatı der.
Aynen bunun gibi, Kur’an kabir hayatını bazen hususi zikreder. Bazen de ahiret hayatı diyerek, ölümle başlayıp cennet ve cehennem ile sonlanacak bu uzun seyahatin bütün merhalelerini kasteder. Kabir hayatı bu yolculuğun sadece bir menzili olur. Demek, ahiret azabı denildiğinde; ahiret âlemlerinden bir âlem ve o uzun yolculuğun bir menzili olan kabir azabı bu azaba dâhil olur.
Hâl böyleyken, kabir hayatını inkâr edenler, her azap geçen ayette, kabir azabını hususen görmek istiyorlar. Hatta geçen günlerde Mehmet Okuyan’ı televizyonda seyrettim. Kabir hayatının yokluğu hakkında şöyle dedi:
– Fatiha süresinde “Allah, din gününün sahibidir.” buyrulmuş. Bu ayette kabir hayatından bahsedilmemiş. Demek, kabir hayatı yoktur.
Onun bu sözüne karşı, orada olup şunu sormak isterdim:
– Peki, bu ayette Allah’ın dünyanın sahibi olmasından da bahsedilmiyor. O zaman, Allah dünya hayatının da mı sahibi değil?
Yani bu nasıl bir mantıktır ki, bir ayette bir şey zikredilmemişse, o şeyin yokluğuna hükmediliyor. O zaman herhalde onlara göre, eğer kabir hayatı olsaydı Fatiha suresinin manası şöyle olurdu:
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle, kabir hayatı vardır. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir, kabir hayatı vardır.Allah, Rahman ve Rahimdir, kabir hayatı vardır. Din gününün malikidir, kabir hayatı vardır…”
Yani her ayetin sonunda kabir hayatının varlığı zikredilmeliydi. Onlara göre, eğer bir ayette kabir hayatı zikredilmemişse, onun yokluğuna hükmedilir. Böyle bir mantık olur mu?
Şimdi size bir soru sorucağım:
Neml suresinin 3. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulmuş:
“O müminler namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.”
Bu ayette, müminlerin namaz kılmalarından, zekât vermelerinden ve ahirete iman etmelerinden bahsedilmiş. Şimdi ben desem ki: Oruç ve hac gibi bir ibadet yoktur. Çünkü Neml suresinin mezkûr ayetinde sadece namaz ve zekâttan bahsedilmiştir. Eğer oruç, hac ve diğer ibadetler olsaydı, onlar da zikredilirdi. Ayrıca, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman da gerekmez. Çünkü mezkûr ayette, müminlerin sadece ahirete iman ettikleri beyan edilmiş. Eğer meleklere, kitaplara ve diğer şeylere inanılması gerekseydi, ayette bunlar da zikredilirdi… Ben böyle saçmalasam, siz ne cevap verirsiniz?
Herhalde şöyle dersiniz: Yokluğunu iddia ettiğin diğer ibadet ve iman hakikatleri Kur’an’ın başka ayetlerinde geçiyor. Hepsinin peş peşe zikredilmesi gerekmez. Bazen namazdan, bazen zekâttan, bazen oruçtan, bazen de hac ve diğer ibadetlerden bahsedilir. İman hakikatleri de böyledir. Yani bir ayette hepsi yok diye yokluğuna hükmedilmez. Kur’an’ın diğer ayetlerine bakılır.
Ne güzel cevap verdiniz! “Ahiret azabı zikredilmiş, peşinden kabir azabı zikredilmemiş, o halde kabir azabı yoktur.” sözüne de cevabımız, aynen bu cevabınız gibidir.
Ayrıca onlara deriz ki: Kur’an’da bazen belli bir dünyevi azap zikredilir. Fırtınadan, selden, depremden ve diğer dünyevi musibetlerden hususen bahsedilir. Bazen de “dünya azabı” denilerek hepsine birden işaret edilir.
Aynen bunun gibi, Kur’an’da bazen kabir azabı tek başına açıkça zikredilir. Bazen cehennem azabı hususi bir şekilde zikredilir. Bazen de ahiret azabı denilerek; hem kabir azabına, hem cehennem azabına, hem de mahşer meydanına geliş, hesap anı ve sırattan geçiş gibi ahiretin diğer bütün sıkıntılarına ve azaplarına işaret edilir.
Hem zaten biz on beş ayetin kabir hayatına olan delaletini başta göstermiş, peşine hadis-i şerifleri zikretmiş, ve daha sonra da bu ümmetin âlimlerinin bu konuda ittifak ve icmaını beyan etmiştik. Bunlar yetmez mi?
Eğer yetmez diyen varsa, biz de ona şöyle deriz: O halde sen inandığın gibi yaşa. Ölüp kabre girdiğinde, kabir azabı var mıymış, yok muymuş, görürsün!
Sevgili kardeşlerim, bu dersimizi burada noktalayalım ve şimdi kabir hayatını inkar edenlerin Altıncı Sözlerine geçelim…