Kabir Hayatı

1. Delil: Mümtehine suresi 13. Ayet

Sevgili kardeşlerim, asrımızın bir kısım insanını anlamak ne kadar da zor! Bilhassa kendini âlim zannedenleri… Zira Müslümanlar on dört asır boyunca kabir hayatına iman ederken ve “Ey Allah’ım, bizi kabir azabından koru.” diyerek Allah’a sığınırken; şimdi kendini âlim zanneden bir kısım insanlar kabir hayatını inkâr etmekte, sözde buna Kur’an’dan da deliller getirmektedir.

Yani –hâşâ- sahabeler, müçtehitler ve on dört asır boyunca yaşamış bütün allameler Kur’an’ı anlayamamış ve olmayan bir hayatın varlığına iman etmiş de sonra bunlar gelerek doğruyu bulmuşlar.

Yine kendini âlim zanneden bu kişilerin delil olarak gösterdiği Kur’an ayetlerini on dört asır boyunca hiç kimse görmemiş, okumamış ya da okumuş da onların anladığı manaları anlayamamış; ama bunlar bir çırpıda bütün gizli manalara ulaşmışlar.

Demek bunlar öyle zeki insanlar ki, İmam Maturidileri, Eşarileri, İmam Gazalileleri, İmam Rabbineleri ve saymakla bitiremeyeceğimiz bütün allameleri geride bırakmışlar.

Hatta bunlar Kur’an’ı sahabelerden bile daha iyi anlıyorlar. Öyle ya, -hâşâ– İbni Abbaslar, İbni Mesutlar, Abdullah İbni Ömerler ve diğer sahabeler de kim oluyor!.. Sahabeler hiç bunların zekâsına yetişebilir mi? Yine başta dört mezhep imamı olarak diğer müçtehidler ve âlimler de bunların gerisinde. Bu inkârcılar onlardan çok daha zeki. Hatta bütün âlimlerin zekâsını toplasak, bunların zekâsına yetişemez…

Şimdi bütün alimleri geride bırakan bu dâhileri tanıyalım ve kabir hayatı hakkındaki sözlerini işitelim.

Mustafa İslamoğlu: Kur’an iki âlemden bahseder: Dünya ve ahiret. Kabir âlemini Rabbimiz es mi geçti? Unuttu mu? Peki, kabir âlemini niye uydururlar?

Mehmet Okuyan: “Kabirde azap” yoktur. Ayrım çok önemli. Bedene yönelik bir işlem yok. Yoksa ruhun sıkıntı çekmesi anlamında azap vardır.

Abdülaziz Bayındır: Münafikun 10, Mü’minun 99’da ele alındığı gibi, kabir azabı vicdan azabıdır. Ruhun bedene dönmesi mahşerde olacak.

Bayraktar Bayraklı: Kabir azabı Uzak Doğu ve Mezopotamya’dan gelen dinlerden gelen bir inanç biçimidir. O kültürlerden bize geçmiştir.

Yahu ne diyelim, ne yapalım, bunların bu hallerine gülelim mi ağlayalım mı, biz de şaşırdık! En iyisi şunu yapalım:

Kabir hayatını iki kere iki dört eder katiyetinde ispat edelim ve onların delil diye ileri sürdükleri ayetlerin gerçek manalarını beyan edelim. Bu sayede, –inatlarından dolayı onlara hakikati anlatamasak da- onlara aldanan kardeşlerimize hakikati anlatıp, Ümmet-i Muhammed’i kötü âlimlerin şerrinden muhafaza eder ve bu yolla da Rabbimizin rızasına nail olmaya çalışırız.

Bu eserde kabir hayatının varlığını önce ayet-i kerimelerle, sonra hadis-i şeriflerle, sonra da alimlerin ittifakı olan icmanın beyanıyla ispat edeceğiz.  En sonunda da kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine teker teker cevap vereceğiz. İnayet ve tevfik Allah’tandır. Sözü daha fazla uzatmayalım ve şimdi Kur’an’dan Birinci Delilimize geçelim:

KUR’AN’DAN BİRİNCİ DELİL
Mümtehine Suresi, 13. Ayet

Mümtehine suresi 13. ayette şöyle buyrulmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا Ey iman edenler! لاَ تَتَوَلَّوْا قَوْمًا  bir kavmi dost tutmayın ki,   غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ  Allah onlara gazap etmiş, قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ  Onlar da ahiretten ümit kesmişlerdir.

Kim gibi ümit kesmişlerdir, كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ  Kabir ehli kâfirlerin ümit kestikleri gibi.

Manaya bir daha dikkat kesilelim:

Ey iman edenler! Allah’ın üzerlerine gazap ettiği kimselerle dostluk yapmayın. Onlar ki ahiretten ümit kesmişlerdir. Kabir ehli kâfirlerin ümit kestikleri gibi.

Şimdi bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapalım:

Bu ayet-i kerimeyi tefsir âlimleri iki farklı şekilde izah etmişlerdir. Biz delilimizi Hz. İbni Abbas, İmam Mücahid, Hz. İkrime, İbni Zeyd, İmam Mukatil, İmam Mansur ve İbni Cerir Taberi hazretlerinin tercihine göre takdim edicez.

Şimdi, bu âlimlerin izahına göre, ayet-i kerimeyi tahlil edelim: Ayet-i kerimenin başında, “Ey iman edenler! Allah’ın üzerlerine gazap ettiği kimselerle dostluk yapmayın.” denilerek, üzerlerine gazap edilen kimselerle dostluk etmemiz yasaklanmıştır. Daha sonra da قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ Onlar ki ahiretten ümit kesmişlerdir, buyrularak, üzerlerine gazap edilen bu kişilerin ahiretten ümit kestikleri beyan buyrulmuştur. Ayetin sonundakiكَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ  Kabir ehli kâfirlerin ümit kestikleri gibi ifadesiyle, üzerlerine gazap edilen bu kişilerin ahiretten ümit kesmesi, kabir ehli kâfirlerin ahiretten ümit kesmelerine benzetilmiştir. Yani kâfir olarak ölüp kabirde yatanlar ahiretten nasıl ümit kesmişse, üzerlerine gazap edilen bu kişiler de ahiretten öyle ümit kesmişlerdir.

Şimdi kabir hayatını inkar edenlere şunu soruyoruz:

Ayet-i kerime açık bir şekilde, “kabirde yatan kâfirlerin ahiretten ümit kestikleri” beyan buyrulmuş. Acaba, ahiretten ümit kesebilmeleri için, ilk önce, canlı ve hayat sahibi olmaları gerekmez mi? Canı olmayan ve ölü olan ümit kesebilir mi?

Soruyu biraz daha açayım:

Ayet-i kerimede, kabirlerdeki kâfirlerin ahiretten ümit kestikleri beyan buyrulmuş. Ümit kesmek bir duygudur. Duygunun olabilmesi için de kişinin hayat sahibi olması gerekir. Mesela, taşın ümitsizliğinden, dağın ümitsizliğinden, denizin ümitsizliğinden ve hayatı olmayan diğer varlıkların ümitsizliğinden bahsedilemez. Ümit beslemek veya ümitsiz olmak hayat sahipleri için geçerlidir. Eğer kabirlerde hayat olmasaydı, orada yatanların, ümitlerini kesmelerinden bahsedilemezdi. Madem bahsedilmiş, o halde kabirlerde yatanların kendilerine mahsus bir hayatları vardır. Vardır ki, ümit kesebiliyorlar.

 Acaba Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan, Abdülaziz bayındır, Bayraktar Bayraklı ve kabir hayatını inkar eden diğerleri, bu ayeti görmüyorlar mı?

İbni Abbas, İmam Mücahid, Hz. İkrime, İbni Zeyd, İmam Mukatil, İmam Mansur ve İbni Cerir Taberi hazretleri ayeti böyle izah ederken, sizler kim oluyorsunuz da onlara muhalefet ediyor ve “Kabir hayatı yoktur.” diyorsunuz?!. Hadi alimlerin sözlerine gözünüzü kapattınız, hiç değilse ayete gözünüzü kapatmayınız.

Sevgili kardeşlerim, sözü daha fazla uzatmayalım ve kabir hayatının varlığına dair Birinci Delilimizi burada noktalayalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu