11. Delil: Kabir hayatı hakkında alimlerin beyanı
Kabir hayatına dair eserimizin bu bölümünde âlimlerin sözlerini inceliyeceğiz. Onların sözlerine geçmeden önce, genel bir kaideden bahsetmek istiyorum. Bu kaide şudur:
Bir fende veya sanatta, ihtilaf edilen bir meselede, o fennin ve sanatın dâhilerinin sözü geçer. O fenden ve sanattan olmayan birisi, ne kadar da dâhi olsa sözü orada geçmez ve onun sözüne itibar edilmez. Bir meselede ancak ehli konuşur.
Mesela, küçük bir hastalığın keşfinde büyük bir mühendisin sözüne bakılmaz. Tıp konusunda söz doktorlarındır ve basit bir doktorun sözü, bu fenden olmayan büyük bir dâhinin sözüne tercih edilir. Aynen bunun gibi, dini ilimlerde söz hakkı âlimlerin ve müçtehitlerindir. Dolayısıyla, “kabir hayatı var mıdır, yok mudur” meselesinde, ne benim sözüme ne de sizin sözünüze bakılır. Bu meselede, müçtehitlerin sözüne bakılır.
Birazdan kabir hayatı hakkında alimlerin sözlerini nakledeceğiz. Bu sözlere geçmeden önce kabir hayatını inkar edenlere şu çağrıyı yapmak istiyorum:
Sizler kabir hayatını inkar ediyorsunuz. Muhtemelen bu neticeye kendiniz araştırma yapıp da ulaşmadınız. Ya Mustafa İslamoğlu’nu, ya Mehmet Okuyan’ı, ya Abdülaziz Bayındır’ı ya da Bayraktar Bayraklı’yı dinlediniz ve onların sözlerine güvenerek kabir hayatını inkar ettiniz. Şimdi size bir teklifimiz var. Terazinin bir kefesine, İslamoğlu’nun, Okuyan’ın, Bayındır’ın ya da kime tabi olduysanız, onun ilmini ve kemalini koyun. Terazinin diğer kefesine de birazdan sözlerini nakledeceğim alimlerin ilmini ve kemalini koyun. Sonra insaf ve vicdanınızı hakem yapıp bakın, hangi tarafın ilmi ve kemali ağır basıyorsa, onun sözünü kabul edin.
İşte terazinin ikinci kefesine koyacağınız alimler ve sözleri:
Hz. Osman (r.a) kabir başında durduğu zaman sakalını gözyaşlarıyla ıslatıncaya kadar ağlardı. Bu nedenle kendisine şöyle denildi:
“Sen Cennet’i ve Cehennem’i anıyorsun ağlamıyorsun da bundan (kabir korkusundan) dolayı ağlıyorsun.” Hz. Osman buna şöyle cevap verdi:
“Peygamberimiz (asm) mezar hakkında şöyle buyurdu: ‘Muhakkak kabir ahiret konaklarının ilkidir. Eğer ölü onun azabından kurtulursa, ondan sonraki konaklar ondan kolay olur. Şayet ölü onun azabından kurtulmazsa, ondan sonraki konaklar ondan şiddetli olur.’ Ben mezar kadar korkunç hiçbir feci manzara görmedim.” (İbn Mace, Zühd, hd: 4267)
İmam-ı Azam Hazretleri şöyle der:
“Kabirde ruhun cesede iade edilmesi, kâfirleri ve bazı günahkâr Müslümanları kabrin sıkması ve onlara azap edilmesi haktır.” (Kavlü-l fasl)
İmam Rabbani Hazretleri şöyle der:
“Kabir azabı ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid’at sahibi olur. ‘Hakkında hadis-i şerif olsa da olmasa da kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez.’ diyense kâfir olur.” (Mektubat)
İmam Gazali Hazretleri şöyle der:
“Kabir azabı, ruha ve cesede birlikte olacaktır.” (İhya-i Ulumiddin)
İmam-ı Suyuti Hazretleri şöyle der:
“Her ölünün ruhu cesedine bilmediğimiz bir hâlde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde çürüse de ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz.” (El-mütekaddim)
Zebidi Hazretleri:
“Kabir hayatıyla ilgili hadisler mütevatirdir.” der ve daha sonra da kabir hayatıyla ilgili hadisleri rivayet eden yirmi beş sahabenin ismini sayar. Sonra bu sahabelerin naklettiği hadislerin lafızlarını aktararak, bu hadislerin tahricini yapar. (Şerhu’l-İhya)
Akaidin büyük imamlarından Sadeddin Taftazani Hazretleri şöyle der:
“Kabir azabı, kâfirler ve bazı asi müminler için haktır. Yine kabirdeki nimetlendirme, Allah’ın bildiği ve dilediği şekilde itaat ehli için haktır. Münker ile Nekir’in kabirde ölüyü sorguya çekmesi de haktır. Bütün bunlar nakli delillerle sabittir.” (Şerhu’n-Nesefî)
İmam Subki şöyle der:
“Ölülerin işittiği hususunda mezheplerde icma vardır.” (Şifau-s Sikam)
Hanbeli alimlerinden İbni Receb el-Hanbeli, ölülerin işittiğini söyler. (Ehvâlü’l-Kubûr)
Maliki alimlerinden İmam Kurtubi, ölülerin işittiğini ve bu konuda mezhep alimlerinin arasında icma olduğunu söyler. (et-Tekvire)
İbni Abdi’l-Berr, İbni Abbas Hazretlerinin şöyle dediğini nakleder: Kim dünyada tanıdığı bir kardeşinin kabrine uğrar da ona selam verirse mutlaka onu tanır ve ona ‘Aleykümü’s-selam’ der. (et-Temhid ve el-İstizkar)
Kabir hayatını inkar edenlerin ekserisi Vehhabi zihniyeti benimseyen kimselerdir. Vehhabilerin en büyük imamlarından olan İbni Teymiye ve İbni Kayyim’in de sözlerini nakletmek istiyorum.
İbni Teymiye şöyle diyor:
“Ölüler kendilerini ziyaret edenleri bilirler ve anlarlar.” (el-Fetava’l Kubra)
Yine İbni Teymiye, ölülerin kabirlerde konuştuğunu ve kendisine yapılan konuşmaları işittiklerini söyler. (İbni Teymiye Külliyatı, IV, 240)
Vehhabilerin imamlarından İbni Kayyim da şöyle der:
“Kabir azabı ve Münker’le Nekir adlı meleklerin kabirde ölüyü sorguya çekmesiyle ilgili Peygamber Efendimiz’den gelen hadisler pek çok olup, bunlar mütevatirdir.” (Kitâbu’r-Rûh)
İbni Kayyim, ölülerin işittiğini ispatlamak için tafsilatlı bir kitap yazmış ve dört mezhebin alimlerinin ölülerin işittiği hususunda icma sahibi olduğunu söylemiştir.
Şunu merak ediyorum: İbni Teymiye’yi ve İbni Kayyim’i her meselede taklit edenler, niçin kabir hayatı hakkında onları taklit etmiyorlar? Hem onların ilmiyle övünüyorlar, hem de onlara muhalefet ediyorlar…
Alimlerden nakledebileceğimiz daha onlarca beyan var. Bu beyanlardan bir kısmını, eserin başında ayetlerin tefsirini yaparken de zikretmiştik. İstisnasız bütün akaid kitaplarında “Kabir azabı haktır.” hükmü yer almıştır. Bütün bu beyanlardan sonra kabir hayatına inanmamak, tarih boyunca bütün İslam âlimlerinin dalalette ittifak ettiklerini kabul etmeyi gerektirir. Bunu kabul edene ne denir, bilmiyorum.
Dersimizin başında kabir hayatını inkar edenlere bir teklif yapmıştık. “Bir kefeye Mustafa İslamoğlu’nun, Mehmet Okuyan’ın, Abdülaziz Bayındır’ın ve emsallerinin ilmini ve kemalini koyun, diğer kefeye de birazdan ismini zikredeceğimiz alimlerin ilmini ve kemalini koyun. Hangi kefe ağır gelirse, onların sözünü kabul edin.” demiştik.
Şimdi kabir hayatını inkar edenlere soruyorum:
Bir kefede İslamoğlu’nun, Okuyan’ın ve Bayındır’ın ilmi ve kemali var. Diğer kefede dört mezhep imamı var, Hz. Osman var, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani var, İbni Abbas var, var da var… Acaba hangi kefe ağır gelir? Cevabı, ehli insafın insafına bırakıyorum?
Şimdi başka bir icmadan daha bahsetmek istiyorum. Bu icma, evliyaullahın icmaıdır. Bu makamda, evliyanın “ehli keşfi-l kubur” denilen kısmının verdikleri haberleri meselemize delil yapıcaz. Ehli keşfi-l kubur ki, bunlar evliyaullahın bir taifesidir. Allah’ın ihsanıyla kabir hallerini müşahede ederler. İşte bu taifeden binler Allah dostu, kabir azabının ve mükâfatının hak olduğunu haber vermişler ve haber verdikleri şeyleri görmüşler. Allah Teâlâ, belki de gördüklerini ümmete haber versinler ve onları uyarsınlar diye, perdeyi onlardan bazı vakitlerde kaldırmış, onlar da bu vakitlerde kabir hayatına hakkalyakin vakıf olmuşlar.
Bu makamda kabir hayatı inkarcıları şöyle diyebilirler: İyi ama onların verdiği haberlerin doğru olduğuna nasıl inanalım. Ya yalan söylemişlerse?
Onların bu sözüne karşı biz de onlara soruyoruz:
Gitmediğiniz ve görmediğiniz yerlerin varlığına, oraları gören insanlara güvenerek inanırsınız. Hatta astronomi âlimlerine güvenir, bilmem kaç ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın varlığına inanır ve ondan hiç şüphe etmezsiniz. Onlar söyleyince bu size delil olur. Hiç, “Ben görmediğime inanmam, ya yalan söylüyorlarsa ya yoksa…” gibi sözleri söylemezsiniz. Şimdi siz, varlığına inandığınız bütün yerleri gezdiniz ve gördünüz mü?.. Yo, hayır… “Var” dedikleri için inandınız.
– Peki, başkalarına böyle sonsuz bir güveniniz varken, evliyaullah denilen Allah dostlarına bu güvensizliğiniz nereden geliyor? Yoksa onların çok yalanına mı şahit oldunuz?.. Değil yalandan, en küçük bir günahtan bile, şeytandan kaçar gibi kaçan bu insanların sözlerine niçin inanmıyorsunuz?
Hem onlar farklı asırlarda ve farklı mekânlarda yaşadıkları halde verdikleri bütün haberler birbirine mutabık geliyor. Birisinin dediğini, diğeri: “Evet, ben de aynısını gördüm.” diyerek tasdik ediyor.
Yahu bir düşünsenize, bu kadar insanın ne zoru var ki, sizi kandırmak için yalan söylesin ve Allah’a en büyük iftirayı atsın. Eğer bir parça onların hayatını okusaydınız, verdikleri haberlerin ne kadar doğru olacağını anlar ve bundan hiç şüphe etmezdiniz.
Biz bu makamda, onların verdiği haberleri nakletmiyeceğiz. Bu haberleri ilgili kitaplara havale ediyoruz. Zira bu haberlere girsek, saatler değil, günler boyu buradan çıkamayız. Çünkü bu haberler pek büyük bir yekündür ve ciltler dolusu kitaptır. Biz sadece bu makamda şu kadar demekle yetiniyoruz:
Ehli keşfi-l kubur denilen bu Allah dostlarının verdikleri haberlere istinaden, kabir hayatı haktır ve gerçektir. Bu kadar Allah dostunun müşahedesi ve keşfi hayal olamaz. Onlar, görmedikleri bir şey hakkında asla “Biz gördük.” demezler. Madem “Biz gördük.” diyorlar; o halde görmüşlerdir ve gördükleri de hak ve gerçektir.
Sevgili kardeşlerim, dersimize burada nokta koyalım. Eserimizin bunda sonraki kısmında kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine cevap vereceğiz.