12. Bölüm: Kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine cevap: 1
Bu, Kur’an’a atılan büyük bir iftiradır. Cenab-ı Hak, En’am suresinin 38. ayet-i kerimesinde:
مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ Biz bu Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık,
buyurmuştur. Demek her şey, kıymet-i kabiliyeti nispetinde Kur’an’da yerini almıştır. Lâkin bazı meseleler sıkça ve açıkça zikredilirken, bazılarına işaretle yetinilmiştir.
Kabir hayatı gibi bir meselenin Kur’an’da geçmediğini söylemek, Kur’an’ı bilmemekten ileri gelmektedir. Bizler şu anda bu eserin On İkinci Bölümündeyiz. Bu eserin ilk dokuz bölümü, Kur’an ayetlerinin kabir hayatı hakkındaki tahlilleriyle geçti. Bizler bu dokuz bölümde Kur’an’dan on dört ayet-i kerime zikrettik. “Kur’an’da kabir hayatı yoktur.” diyenlerin gözüne bu on dört ayeti sokuyoruz.
Ayrıca Dokuzuncu Bölümü bitirirken şöyle demiştik: Kur’an’da kabir hayatıyla ilgili daha başka ayetler de var. Biz konuyu daha fazla uzatmamak için bu kadarla iktifa ediyoruz.
İsterseniz, makam münasebetiyle, on dört ayete bir ayet daha ilave edip on beş yapalım. Hem bu sayede, orada dediğimiz, “Daha başka ayetler de var.” sözümüz, burada tasdik edilsin.
Yasin suresinin 26 ve 27. ayet-i kerimelerinde şöyle buyrulmuştur:
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ (Ona) Cennete gir, denildi. قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ O da dedi ki: Keşke kavmim bilseydi! بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilen kullarından kıldığını.
Bu ayette bahsi geçen ve kendisine “Cennet’e gir.” denilen zat Habib-i Neccar isimli bir zattır. Onun kıssası tefsir kitaplarında ayrıntısıyla zikredildiğinden, burada o kıssaya girmicez. Dileyenler tefsir kitaplarına müracaat edebilirler. Bizim burada üzerinde duracağımız nokta şurası:
Habib-i Neccar şehit edilirken Melekler tarafından ona: “Cennet’e gir.” denilmiştir. Bu emirden anlaşılıyor ki, ruh bakidir ve ölümsüzdür. Onun kendine ait bir hayatı vardır.
Hâlbuki kabir hayatını inkâr edenler, kıyamete kadar ruhun bir hayatının olmadığını, mükâfat veya cezanın kıyametten sonra olduğunu söylerler. Bu ayet ise onların bu sözünü yalanlamaktadır. Eğer onların dediği gibi olsaydı, yani ruhun bir hayatı olmasaydı Habib-i Neccar’a “Cennet’e gir.” denilmezdi.
Habib-i Neccar yaklaşık 2.000 sene önce yaşamıştır. Eğer onun hâlihazırda bir hayatı yoksa, ona: “Cennet’e gir.”denilmesinin ne manası vardır? Yani ona, “Cennet’e gir.” denilmesine rağmen, o hâlâ 2.000 yıldır ölü müdür? 2.000 sene geçmesine rağmen ona vaat edilen mükâfat hâlâ verilmemiş midir?
Ayrıca ayetin devamı da ruhun bakiliğini ve berzah âlemini ispat etmektedir. Zira ayetin devamında Habib-i Neccar şöyle der: Keşke Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilen kullarından kıldığını kavmim bilseydi!..
Habib-i Neccar bu sözü, İbni Abbas ve İmam Mücahid’in beyanıyla, öldürüldükten sonra söylemiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, ölümden sonra bir hayat vardır. İşte Habib-i Neccar bu hayatta konuşmuştur.
Bu ayet, berzah âleminin varlığına delildir. Bu aşamada ruh, cisim olmaksızın diridir, konuşur, işitir, hisseder, memnun olur, üzülür, dünyadakiler gibi duyar.
Şimdi ruhun bakiliğini inkar edenlere soruyoruz:
– Hani ölümden sonra bir hayat yoktu?..
– Hani ruh kıyamete kadar ölüydü?..
– Eğer hayat yoksa Habib-i Neccar nerede konuşuyor?
– Hem ona, “Cennet’e gir.” denildiği halde ruhu hâlâ ölü mü?
– Eğer Cennet’e hemen sokulmayacak olsaydı, “Cennet’e gir.” yerine, “Cennet’e gireceksin.” denilmez miydi?
Şunu da ekleyelim: Peygamber Efendimiz (asm)’in beyanıyla, şehitlerin ruhları kıyamete kadar cennettedir ve orada nimetlenirler. Bu nimete, diğer ehli iman ulaşamaz. Habib-i Neccar öldürülüp şehit edildiği için bu nimete kavuşmuştur. Bu makamda İbni Kayyim’den şu izahı da nakletmek istiyorum. İbni Kayyim şöyle der:
“Ruhun kaldığı bir yerin olduğunu söylemek, onların ne kabirde olduğuna ve ne de kabrin havlusunda olduğuna delalet etmez. Bilakis ruhun bu yerlerle bir bağlantısının bulunduğuna delalet eder ve bu manada ona bir mekân izafesi sahih olur. Burada güneş misali verilebilir. Zira güneş semada olduğu hâlde ışığı yerdedir. Gerçi bu benzetmede eksiklik vardır. Çünkü ışık, güneşin zatı değil, ârâzıdır. Ruh ise ârâzıyla değil, zatıyla başka yerdedir. Resulullah (asm)’ın mi’raçta peygamberleri semavatta görmesi de bu meselemize bir delildir. Zira Resulullah (asm) orada ruhları misali bedenlerinde görmüştür. Bununla birlikte onlar kabirlerinde canlı olarak namaz kılıyorlardı.”
Kabir hayatını inkar edenler “Kur’an’da kabir hayatı yoktur.” diyorlar. Bizler bu ayetle birlikte on beş ayet-i kerime zikrettik ve İslam alimlerinin bu ayetleri kabir hayatına nasıl delil yaptığını beyan ettik. Bütün bu izahlardan anlaşılıyor ki, “Kur’an’da kabir hayatı yoktur.” diyenlerin Kur’an’dan hiç nasipleri yoktur ve bunlar Kur’an’ı bilmeyen cahillerdir. Kur’an’da her şey vardır; lâkin görmek için göz ve ilim ister…
Sevgili kardeşlerim, kabir hayatını inkar edenlerin Birinci Sözlerine cevabı burada noktalayalım ve şimdi İkinci Sözlerine geçelim.