15. Bölüm: Kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine cevap: 4
Kabir hayatını inkar edenlerin sözlerine cevap vermeye devam ediyoruz. Cevabını vereceğimiz Dördüncü Sözleri şu:
Onlar diyorlar ki: Neml Suresinin 80. ve Rum suresinin 52. ayetinde: “Kuşkusuz sen ölülere işittiremezsin.” buyrulmuş. Ölülerin bir şey işitmemesi, kabirde bir hayatın olmadığına delalet etmektedir. Zira hayatları olsaydı, elbette işitirlerdi. Madem işitmiyorlar, o halde kabir hayatı yoktur.
Onların bu sözlerine cevap olarak önce “Sübhanallah” diyoruz. Sonra da: “Yahu bunlar Kur’an’ı hiç mi anlamıyorlar!” diyoruz. Daha ne diyelim… Acaba onlar, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinden şunu mu anlıyorlar: Peygamber Efendimiz kabirlere gidip ölülere İslam’ı tebliğ ediyor ve ölüleri imana çağırıyordu da Allah Teâlâ bu ayetlerle Peygamberimizi ölülere tebliğ etmekten men mi etti?.. Yani bu ayetin manası, ölülere tebliğ etme, onlar seni duymaz mıdır?
Siz hiç Peygamber Efendimiz (asm)’in kabirlere giderek ölüleri İslam’a çağırdığını, yani onlara: “Ey ölüler! Allah’a iman edin, namaz kılın, zekât verin…” gibi emirlerde bulunduğunu işittiniz mi? Eğer, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetindeki ölüleri, kabir ehli olarak kabul ederseniz, Peygamberimiz (asm)’in ölülere İslam’ı anlatmaya çalıştığı gibi bir hezeyanı da kabul etmek zorunda kalırsınız.
Hadi bu hezeyanı kabul ettiler diyelim. Rum suresindeki “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinin devamında, “Sen sağırlara işittiremezsin, körlere de gösteremezsin.” buyrulmuş. O zaman onlara göre bu ayetler de şu olay üzerine inmiştir: Peygamber Efendimiz (asm) bir sağıra İslam’ı anlatmaya çalıştı ya da bir köre “gör” dedi, Allah da bu ayeti indirerek, “Sen sağırlara işittiremezsin, körlere gösteremezsin.” buyurdu. Yani ayetin manası bu mu?..
Kardeşlerim, bunlar mecaz ifadelerdir. Buradaki “ölüler” tabiriyle, kalbi ve aklı ölmüş olanlar; “sağırlar” tabiriyle, hakkı duymayanlar ve hakikate karşı sağır olanlar; “körler” tabiriyle de hakkı görmeyenler ve hakka karşı manen kör olanlar kastedilmiştir. Ve Kur’an’da bunların emsali çoktur. Bir kaç örneğini verelim:
Araf suresi 57. ayette şöyle buyrulur:
وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O’dur. حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالاً O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ onu ölü bir memlekete sevk ederiz…
Bu ayetteki “ölü” ifadesiyle kıtlık ve kuraklık manası kastedilmiştir. Yoksa toprağın anladığımız manada ölü olmasından bahsedilemez. İşte bu ayet gibi, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetiyle de hakiki ölüler değil, kalbi ve aklı ölmüş olanlar kastedilmiştir.
Başka bir misal de Maide suresi 71. ayettir. Bu ayette şöyle buyrulur:
وَحَسِبُوا أَلاَّ تَكُونَ فِتْنَةٌ Onlar bir fitne kopmayacak sandılar فَعَمُوا وَصَمُّوا ve kör ve sağır oldular ثُمَّ تَابَ اللّهُ عَلَيْهِمْ Sonra Allah onların tövbesini kabul etti ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَثِيرٌ مِنْهُمْ Sonra yine onların çoğu kör ve sağır oldular.
Bu ayette geçen kör ve sağır olmak, hakkı görmemek ve işitmemekten kinayedir, yoksa fiziki bir körlük ve sağırlık değildir. Demek Kur’an’da bu ifadeler mecaz manada kullanılmıştır.
Bir örnek daha verelim: Hac suresinin 46. ayetinde şöyle buyrulmuş:
فَإِنَّهَا لاَ تَعْمَى الْأَبْصَارُ Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.
Bu ayette “Gözler kör olmaz.” deniliyor. Şimdi birisi şöyle dese: “Ayette ‘Gözler kör olmaz.’ denilmiş. Hâlbuki kör olan birçok göz var, binlerce kör insan var. Demek, ayet yanlışmış…” Siz bu söze karşı ne dersiniz?
Ne diyeceksiniz, sadece gülersiniz. Çünkü bu söze ancak gülünür. Sonra da dersiniz ki: Burada mecaz vardır. Gözlerin kör olmaması; gözlerin, Allah’ın varlığına ve birliğine ait şu âlemde yaratılan delilleri her vakit görmesidir. Gözler bu delilleri görmede kör olmaz. Ama ayetin de dediği gibi, bazen kalpler kör olur, yani gözün gördüğünü görmez ve kavrayamaz. Bu ayetin manası budur.
Kabir azabını inkâr edenlerin de: “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetini gösterip, bundan kabir hayatının yokluğuna delil getirmelerine ancak gülünür. Ayet, mecaz yaparken ve bu mecazla kalbi ölenleri kastederken, onların bunu hakiki ölüler zannetmesine gülünmez de ne yapılır?
Hem bundan şunu da anlayın ki: Bu insanların Kur’an’ı anlamada hiçbir nasipleri yok. Baksanıza, en kolay anlaşılan ayetleri bile böyle yanlış anlıyorlar. Kur’an’ı anlamada bu kadar nasipsiz olanların, Kur’an hakkındaki sözlerine hiç itibar edilir mi?
Uzayan cevabı kısaca bir daha tekrar edelim:
“Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinde geçen “ölüler” tabiriyle kabir ehli değil; kalbi ölmüş ve hakikatten nasibi olmayanlar kastedilmiştir. Kur’an’da ölü olmak, sağır olmak ve kör olmak gibi ifadeler çoğu kez mecaz olarak kullanılmıştır. Eğer ayetleri böyle kabul etmezsek, Peygamberimiz (asm)’in kabirlerde dolaşıp ölülere vaaz ve nasihat ettiğini, bunun üzerine de Allah’ın: “Ölülere anlatma, onlar işitmez.” ayetini indirdiğini kabul etmek zorunda kalırız. Bunu kabul edene de artık ne denilir, bilmem…
Ölülerin işiteceğiyle ilgili hadisleri eserimizin Onuncu Bölümünde nakletmiştik. Dileyenler ilgili bölümü tekrar okuyabilirler. Bu dersimizi burada noktalayalım ve şimdi kabir hayatını inkar edenlerin Beşinci Sözlerine geçelim.