Ehl-i sünnet âlimleri Allahu Teâlâ’yı şöyle tavsif ediyor:
– Allah cisim değildir.
– Maddi bir varlık değildir.
– Aza ve uzuvdan münezzehtir.
– Mekândan münezzehtir.
– Zamandan münezzehtir. Ve hakeza…
Selefîler, Ehl-i sünnet âlimlerinin Allah’ı böyle vasfetmelerine karşı diyorlar ki:
— Bu yokluğu tariftir. Cisim olmayan, maddi olmayan, mekânda olmayan şey yoktur. Var olduğu kabul edilen bu sıfatlardaki Rab ile hiç olmayan rab arasında bir fark yoktur.
İşte onlar böyle diyorlar. Onlara göre, Ehl-i sünnet âlimleri yok olan bir rabbi tarif ediyormuş. Onlara cevaben deriz ki:
Eğer biz herhangi bir varlığı anlatsaydık Selefîlerin bu sözü doğru olabilirdi. Cisim olmayan, maddi olmayan, mekânda olmayan şey tarifimizle yokluğu tarif etmiş olurduk. Ama biz Allah’ın yarattığı bir mahluku tarif etmiyoruz, Allah’ı tarif ediyoruz.
Öyle bir Allah ki Sübhan olan Allah’ı tarif ediyoruz. Öyle bir Allah ki kendisi için leyse ke mislihi şey’ün diyen hiçbir şey onun gibi olamaz diyen bir Allah’ı tarif ediyoruz. Öyle bir Allah ki velem yekün lehü küfüven ehad. Hiçbir şeyin kendisine küfüv ve denk olamayacağı bir Allahı tarif ediyoruz.
Eğer bir mekânda olmamak yokluk ise Selefîlere soruyoruz:
— Mekân yokken Allah vardı. Mahlukatın hiçbiri yokken ve “nerede” mefhumu mevcut değilken Allah vardı. Demek, Allah hakkında bir mekânda durmaktan bahsedilemez.
Mekân gibi, zaman ve cihet de mahluktur. Nasıl ki Allah ciheti yaratmadan önce yukarıda ve aşağıda değildi. Elbette ciheti yarattıktan sonra da yukarıda ve aşağıda olmayacaktır.
Yine âlemi yaratmadan önce âlemin içinde olmadığı gibi dışında da değildi. Elbette âlemi yarattıktan sonra da içinde veya dışında olmayacaktır.
Yine nasıl ki âlemi yaratmadan önce âleme bitişik veya ayrı değildi. Elbette âlemi yarattıktan sonra da âleme bitişik veya ayrı olmayacaktır.
Yine nasıl ki zamanı yaratmadan önce zamanla kayıtlı değildi. Elbette zamanı yarattıktan sonra da zamanla kayıtlı olmayacaktır.
Allah ezelde bu mefhumlardan münezzeh iken -yani mekânda olmaktan, aşağıda yukarıda olmaktan, içinde dışında olmaktan, bitişik ayrı olmaktan, zamanla kayıtlı olmaktan ve diğer mefhumlardan münezzeh iken- şimdi nasıl olur da bu mefhumlardan münezzeh bir Rabbi kabul etmek yokluğu kabul etmek olur?
Madem mekân yaratılmadan önce Allah vardı, o hâlde Allah mekânsız olarak vardı. Ezelde mekâna muhtaç olmayan Allahu Teâlâ şimdi niye mekâna muhtaç olsun ve Arş’a otursun? Cevap verin!!
Ey Selefîler! Ehl-i sünnet âlimleri değil, aslında siz.. Allah’ı yok olan bir şeye benzetiyorsunuz. Çünkü Allah’a mekân atfetmek, O’nu bir mekâna muhtaç kıldığı için O’nu yok olan bir varlık hâline getirir. Zira ezelde mekân yoktu. Mekânın olmadığı ezelde mekâna muhtaç olan elbette yok olacaktır.
Hem Allah mekâna muhtaç ise muhtaç olduğu şeyin bulunmaması hâlinde yine yok olacaktır. Asıl siz yokluğa mahkûm bir mabuda inanıyorsunuz. Size göre, Allah bu âlemi ve mekânları yok etse Allah da yok olacaktır. Zira mekâna muhtaç olan, mekânın yok olmasıyla yok olmaz mı?
— Allah’ı nasıl yokluğa mahkûm ettiğinizi gördünüz mü?
Yok, eğer şöyle derseniz: Sizin yaptığınız Allah tarifinde Allah anlaşılamamaktadır.
Biz de cevaben deriz ki: Anlaşılamamaktan kastınız, hayal ve tasavvur edemediğimiz bir Rab olduğunu söylüyorsanız isabet ettiniz. Çünkü Allahu Teâlâ tasavvura ve hayale sığmaz. Bu hususta Kur’an şöyle demiyor mu?
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. (Şûrâ 11)
— Benzeri olmayan Allah’ı hayaliniz ve tasavvurunuz nasıl ihata edecek?
Lakin kabul etmek için illaki ihata mı etmek lazım? O hâlde gayba iman nerede kaldı?
Biz Allah’ı O’na layık sıfatlarla tavsif ederiz. O sıfatların künhüne ve hakikatine ulaşamadığımızı da itiraf ederiz.
— Mahluk olan akıl, yaratıcısını hakkıyla nasıl anlayacak?
— Sınırlı insan sınırsızlığı nasıl bilecek?
— Kayıtlı olan beşer kayıtsızlığı nasıl idrak edecek?
— Şu küçücük insan Allah’ın azamet ve kibriyasını, sonsuz ve sınırsızlığını, her şeyden münezzeh oluşunu ve O’nun sıfat ve şuunatını nasıl hakkıyla anlayacak?
Anlayamaz! Sadece iman eder, tenzih eder, takdis eder ve tesbih eder!