Sebeplere tabi olmak
Bir kimsenin Cenab-ı Haktan bir erkek evlat istediğini ve gece gündüz yalvarıp göz yaşı döktüğünü farzedelim.
Bu kimseye “Sen Cenab-ı Hak’dan evlât istiyorsun ama evli değilsin” denildiğinde, cevaben “Hayır evli değilim, ama Allah her şeye kadirdir, evlenmeden de bana evlat verebilir” dese, bu söz doğrudur. Zira Allah’ın kudreti her şeye yeter. Fakat hakim ismi gereğince bu zat ölünceye kadar bir evlât sahibi olamaz. Çünkü sünnetullah dediğimiz alemdeki kanunlara muhalefet ediyor, halbuki kudretin levazımatı ayrıdır, hikmetin levazımatı ayrıdır.
Bu dünya hikmet dünyasıdır. O halde neticeye kavuşmak isteyen, sebeplere tabi olsun, bu tabiiyyeti de bir nevi dua kabul etsin.
Mesela, ilim öğrenmek isterseniz rahlenin başına oturun, bu oturuşu da hali bir dua kabul edin, ya da çiftçi iseniz elinize kazmayı alarak tarlaya girin, kazmanın toprağa her saplanışını da bir nevi duayı fiili kabul edin, Allah’ın adetidir ki; rahleye oturmayanı alim yapmıyor, eline kazmayı almayana da meyve vermiyor.
Evet elmanın da sahibi Allah, ağacın da sahibi Allah’tır. Biz elmayı Allah’tan, yumurtayı Allah’tan, balı Allah’tan bilmeliyiz. Lâkin elma istiyorsak ağaç dikmeli, yumurta istiyorsak tavuk beslemeli, bal istiyorsak kovanda arılar bulundurmalıyız. Sebeplere tevessül etmeli ve neticeyi Allah’tan bilmeliyiz.
Zira tevekkül sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi Allah’a ısmarlamaktır. Sebepler dairesindeyken tevekkül etmek ise atalettir ve tembelliktir.