Tefekkür Damlaları

Kur’an Mucizesi

Bilim adamlarına göre kâinat ilk önce tek bir atomdu. Bing Bang denilen korkunç bir patlama meydana geldi. Ve trilyonlarca derece sıcaklık. Daha sonra atomlardan gaz ve toz bulutları meydana geliyor. Bunlar devamlı dönüyor ve çekim kuvvetinin tesiriyle katılaşıyor ve sıkışmaya başlıyor ve neticede küreye benzer şekiller ortaya çıkıyor. Bunların bir araya gelmesiyle de galaksiler oluşuyor. İşte onların daha yeni buldukları bu hakikati Kur’an 1400 sene evvel şu ayetiyle insanlara ders vermiş:

“İnkâr edenler göklerle yer bitişik iken onları birbirinden kopardığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmediler mi?” (Enbiya: 30)

“Sonra Allah semaya yöneldi, sema duman halinde idi.” (Fussilet: 11)

Yine bilim adamlarının keşfettiğine göre kâinat devamlı büyüyormuş. Kur’an ise bu hakikati şu ayet ile beyan etmiş;

“Biz semayı kudret elimizle bina ettik ve elbette onu genişleticiyiz.” (Zariyat: 47)

Yine bilim bize güneşin galaksisiyle beraber saniyede 20 km/hız ile Vega yıldızına doğru gittiğini bildirmiş ki bu yörüngeye “solar apex” denir. Yani güneş yıldızlarıyla beraber bir günde iki milyon kilometreye yakın bir yol alır. Kur’an ise bu hakikate şu ayetiyle işaret eder;

“Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir.” (Yasin: 38)

“Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir, bunlardan her biri belli bir yörüngede yüzmeye devam ederler.” (Yasin: 40)

Yine asırlarca tepsi şeklinde olduğu zannedilen dünyanın yuvarlak olduğu, kutuplarının basık, ekvatorun ise şişkin olduğu son yıllarda ancak keşfedilmiştir. Kur’an ise dünyanın bu şeklini 1400 sene evvel şu ayetlerle bildirmiştir;

“Görmüyorlar mı ki biz dünyaya geldik (kudretimizle yöneldik) ve onu uçlarından eksilttik.” (Enbiya: 44)

Ayette geçen uçlar manasındaki etraf tabiri kutuplar manasına da gelmektedir. Kutuplardaki eksiklik ise basıklığa delalet etmektedir. Dünyanın yuvarlaklığına dair başka bir ayet ise;

“Gece onun ayetidir. Ondan gündüzü çıkartır.”(Yasin:37) ayetidir.

Bu ayetteki çıkarmak manasına gelen “selh” fiili yuvarlak bir şeyden bir şeyi soyarak çıkarmak manasındadır ki bu kelime dünyanın yuvarlaklığını işaret eder.

Ayrıca “geceyi gündüze örter, gündüzü geceye örter.” (Zümer:5) ayetindeki “örtmek” manasındaki “tekvir” fiili, baş gibi yuvarlak bir şeye döndürerek dolamak demektir. Demek “tekvir” kelimesinin işaretiyle de dünyanın yuvarlaklığı anlaşılıyor. “Bundan sonra yeryüzünü döşedi.” (Nizziyat: 30) ayetindeki “döşedi” kelimesi “deha” ile anlatılmış. Arapça da “deha” kelimesinin başka bir manası da “deve kuşu yumurtasıdır.” Demek Allah-u Teâlâ yeryüzünü deve kuşu yumurtası şeklinde yarattığını “deha” kelimesinin altındaki mana ile anlatmıştır. Gerçekten de kutupları basık olan dünya tam bir deve kuşu yumurtasına benzemektedir. Yine bilim adamları dünyanın döndüğünü son yıllarda ancak keşfedebilmişlerdir. Daha önce dünyanın sabit olduğu görüşü kabul edilmekteydi. Hâlbuki Kur’an dünyanın döndüğünü hatta dönme şeklini bile 14 asır evvel şu ayetiyle bildirmiştir;

“Sen dağları görürsün, onları sabit zannedersin, hâlbuki onlar bulutların hareketi gibi hareket ederler.” (Neml: 88)

Dağların hareket edebilmesi için tek bir yol vardır, o da yeryüzünün hareket etmesidir. Ayrıca “bulutlar tabiriyle” dünyanın batıdan doğuya doğru bir yörünge takip ettiği anlaşılır. Zira bulutlar batıdan doğuya doğru hareket ederler. Kur’an televizyondan da haber vermiştir. Hazreti Süleyman ile Belkıs’ın kıssasını ilk önce Kur’an’ın lisanından dinleyelim, sonra da işaretini öğrenelim

“Süleyman dedi ki; Ey halkım Belkıs ve kavmi teslimiyet gösterip bana gelmeden önce hanginiz o melikin tahtını bana getirir. Cinlerden bir ifrit; sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm, benim gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var dedi. Kitaptan ilmi olan kimse ise; gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm dedi. Süleyman o tahtı yanı başında yerleşivermiş görünce dedi ki, bu şükür mü edeceğim, nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak için Rabbimin lütfundandır.” (Neml: 38-39)

İşte bu hadise eşyanın resmini nakleden televizyona işaret ettiği gibi ilmin ulaşacağı son nokta olan eşyanın ışınlanmasına da işaret eder.

Kur’an Allah-u Teâlâ’nın kelâmıdır. Bir delili de ilmin son yıllarda ancak keşfedebildiği hakikatleri 1400 sene evvel bildirmesidir. Evet, kâfir bir bilim adamı bin bir zahmetle bir dağa tırmanmaya başlar. Onun vehmince hiç çıkılmamış bir dağdır bu. Tam dağın tepesine gelir, dağın zirvesine ilk ayak basacak olan adam olmak keyfiyle son hamlesini yapıp zirveye çıktığında, orada oturan bir ilahiyatçıyı görür. Ona sorar: “Sen buraya nasıl çıktın, ben binler zahmetle ancak ulaşabilmiştim.” İlahiyatçı adam tevazu ile cevap verir: “Kitabım olan Kur’an basamak oldu, bir sıçramayla ulaştım.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu