Asrımızın haddini bilmezlerine
Kardeşlerim, nerden nereye geldik, şöyle bir tefekkür edelim…
Hakkın hakim olduğu ve ilmin manasının bilindiği zamanlarda, ilim talebesi olabilmek için önce hafız olmak lazımdı. Bir kişi bir medreseye ilim okumak niyetiyle gitse, önce ona: “Hafız mısın?” sorusu sorulur; eğer hafız değilse, “Git hafız ol gel, ilme öyle başla.” denilirdi.
İşte bir zamanlar, hafız olmayanlar ilim talebeliğine bile kabul edilmiyordu. Şimdiyse, Kur’an’dan üç beş sayfa bilenler allame oldu, müçtehid oldu; içtihat yapıyorlar. Nerden nereye geldik!..
Yine ilmin hakim olduğu zamanlarda, hadis hafızları vardı. Hadis hafızı olabilmek için, yüz bin hadisi senetleriyle bilmek gerekir. Her senette üç-dört isim olsa, 300.000-400.000 ismi sırasıyla ezberliyorsunuz. Ve 100.000 hadisi ezbere biliyorsunuz. Hadis hafızı olmak, bu demek…
İşte bu hadis hafızlarına bir fetva sorulduğunda, onlar: “Fetva vermek bizim işimiz değil, gücümüz buna yetmez, bu iş müçtehitlerin işidir, onlara sorun. Bizler Kur’an ve hadisten hüküm çıkaramayız.” diyorlardı…
Evet, ezberlerinde 100.000 hadis olan alimler böyle diyordu. Şimdiyse, ezberinde 100 hadis olmayanlar içtihat yapıyor, kendilerini müçtehitlere denk tutuyor; hatta bir kısmı Arapça bile bilmiyor, Kur’an’ın mealini okuyup içtihat yapıyor… Dedim ya, nerden nereye geldik!..
Allah Teala, haddini aşmış ve zerreyken kendini yıldız bilen bu şerli insanların şerrinden bizleri muhafaza etsin. Âmin!..