Ölüye Kur'an Okuma

4. Hazreti Leclac hadisi ölüye Kur’an okunabileceğini ispat eder

Bu dersimizde sahabeden Leclac Hazretlerinin, oğluna yaptığı vasiyeti tahlil edeceğiz. Hazreti Leclac, oğluna şöyle vasiyette bulunmuştur:

— Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm. Beni mezara koyduğun zaman şöyle de:  بِسْمِ اللَّهِ وَعَلَى مَلَّةِ رَسُولِ اللَّهِ  Sonra da üzerime toprak atarak düzelt. Daha sonra da başımın ucunda Bakara suresinin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Hazreti Peygamber’in böyle dediğini duydum. ( Taberânî, XIX, 220, 221, Hadis no: 491; İbni Asâkir, Tarihu Dimeşk, L, 292; el-Beyhakî, IV, 56)

İmam Heysemî bu hadis hakkında şöyle der:

— Bu hadisin ravileri güvenilir kabul edilmiştir. Bu durumda isnadı hasendir. (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III, 47)

Demek, bu hadis hasen derecesinde bir hadistir.

Hadisin senedinde sadece Abdurrahman İbni Atâ üzerinde tereddüt edilmiştir. İbni Hibban Hazretleri Abdurrahman İbni Atâ’yı güvenilir kabul etmiştir. İmam Tirmizî bu raviden hadis almış, İbni Hacer de bu ravi hakkında makbuldür demiştir. (İbni Hacer, Takribü’t-Tezhib, Sf. 348)

Hadisin isnadında başka bir illet tespit edilmemiştir. Şu hâlde bu hadis hasen derecesinde bir hadistir. Yahya b. Main de bu hadisi delil olarak kabul etmiştir. (el-Beyhakî, IV, 56)

İmam Nevevî de hadisi hasen kabul etmiştir. İmam Nevevî ki Şafiîlerin İmam Şafiî’den sonra ikinci büyük imam olarak gördükleri zattır.

Mezkûr hadis, Ahmed İbni Hanbel’in bu konudaki fetvasına da esas olmuştur. Şöyle ki:

Ahmed İbni Hanbel Hazretleri Muhammed b. Kudâme el-Cevheri ile birlikte bir cenazeye katılmışlardı. Bir adam bu esnada kabrin başında Kur’an okumaya başladı. İbni Hanbel Hazretleri: “Ey falanca, kabirde Kur’an okumak bidattır!” diyerek Kur’an okumasına engel oldu. Bunun üzerine, yanındaki Muhammed b. Kudâme, Ahmed İbni Hanbel’e şöyle sordu:

—Mübeşşir b. İsmail el-Halebî hakkındaki düşüncen nedir? Ve ondan hadis aldın mı?

İbni Hanbel Hazretleri bu kişinin güvenilir olduğunu ve ondan hadis aldığını söyledi. Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme, Leclac hadisini Mübeşşir b. İsmail’in kendisine rivayet ettiğini söyledi ve ona Leclac hadisini nakletti. Bu hadisi duyan İbni Hanbel Hazretleri Kur’an okumasını engellediği adamı çağırttı ve okumasına devam etmesini istedi. (İbni Kudâme, el-Muğni, II, 424)

Sözün özü, en muteber hadis âlimleri bu hadisi kabul etmiş, senedindeki ravilerin güvenilir olduğunu söylemiştir.

Selefiler bu âlimlerin sözleri karşısında hadisi cerh edemeyince şöyle diyorlar:

— Hadisin isnadında kopukluk vardır. Hadisi Hazreti Leclac’ın oğlu nakletmiştir. Peygamberimize ittisali (bitişmesi) yoktur.

Onların bu sözlerine cevaben deriz ki:

— Yahu siz hadis ilmini hiç mi bilmiyor musunuz? Hazreti Leclac’ın oğlu bunu babasından nakletmiş. Babası da Peygamberimizden nakletmiş. Hadiste nasıl bir kopukluk var? İttisal şartı tam manasıyla yerine gelmiş.

Selefiler bu cevap karşısında söyleyecek bir söz bulamayınca bu sefer de şöyle diyorlar:

— Bu hadis merfu değil, mevkuftur.

Merfu hadis: Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’a isnad edilen bütün söz ve fiillerdir.

Mevkuf hadis: Sahabeye ait söz ve fiillerdir.

Selefiler, “Hadis merfu değil, mevkuftur.” diyerek bu sözün Peygamberimize ait olmadığını ispat etmeye çalışıyorlar. Onlara cevaben deriz ki:

Hadis merfudur, mevkuf değildir. Çünkü:

1. İmam Taberânî’nin rivayetinde, hadisin son kısmında Hazreti Leclac’ın şöyle dediği kaydedilir:

سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ يَقُولُ ذلِكَ  Ben Resulullah’ın böyle dediğini işittim.

İşte bu ifade, Hazreti Leclac’ın bu sözü, Peygamberimizden işittiğine delildir. İmam Taberânî’nin rivayeti bunu açıkça ispat eder.

2. Bazen bir hadis hem merfu hem de mevkuf olarak rivayet edilebilir. Bu hadiste de bu durum söz konusudur. Bazı raviler Hazreti Leclac’ın bu sözü İbni Ömer’den duyduğunu söylemiş ve hadisi mevkuf olarak nakletmiştir. Mevkuf olarak rivayeti, merfu olmasına engel değildir. Hadis her iki yolla da nakledilmiştir. Hazreti Leclac’ın aynı sözü hem Peygamberimizden hem de İbni Ömer’den duymuş olması ve ikisinden de nakletmesi mümkündür.

3. Hadisin merfu olduğuna bir delil de benzer manayla başka bir hadisin Ebû Halid tarafından rivayet edilmesidir. O şöyle demiştir:

— Ey yavrum! Ben öldüğüm zaman üzerime toprağı biraz tümsekli bir şekilde ört. Sonra Bakara’nın başını ve sonunu başımın yanında oku. Zira ben Resulullah’tan böyle derken işittim. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid)

Bu hadisi İmam Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebir’inde sahih bir isnadla rivayet etmiştir. Hafız Heysemî, Mecmau’z-Zevaid’inde bu hadisin ravilerini güvenilir bulduğunu söylemiştir. Hadisin başka şahitleri de vardır. (Allame Muhaddis Muhammed b. Ali en-Nimevî ve haşiyesi et-Taliku’l-Hasen, Sf. 338)

Ebû Halid Hazretlerinin, evladına Hazreti Leclac’la aynı şeyi vasiyet etmesi ispat eder ki bu hadis merfudur, mevkuf değildir. Onlar bu sözü Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’dan işitmişler ve oğullarına bu şekilde gömülmeyi vasiyet etmişlerdir.

4. Hadis usulüne göre, içtihad ve kıyas alanlarına girmeyen ve sadece nakille bilinebilen meselelerde mevkuf haberler merfu hükmündedir. Dolayısıyla bu hadisi mevkuf bile kabul etseniz, hükmen merfudur.

5. Hadi yaptığımız bütün bu izahları bir kenara bırakalım da sizin, “Hadis mevkuftur.” sözünüzü kabul edelim. Hadi bu söz Efendimize ait değil de Hazreti Leclac’a ait olsun. Aynı sözü Ebû Halid de söylemiş olsun.

Şimdi, önümüzde iki tane söz var. Birisi sahabeden Hazreti Leclac’a ve Ebû Halid’e ait. Onlar evlatlarına diyor ki:

— Kabristanda başımızın ucunda Bakara suresinin baş tarafını ve son kısmını okuyun.

İkinci söz de sizin sözünüz. Siz de diyorsunuz ki:

— Ölüye Kur’an okunmaz.

Şimdi biz hangi sözle amel edelim? Sahabelerin sözüyle mi yoksa sizin gibi cahillerin sözüyle mi? Ben sahabelerin sözüyle amel ederim. Kaldı ki hadis mevkuf değil, merfudur. İmam Taberânî merfu olarak nakletmiştir.

Selefiler hadisin mevkuf olduğunu ispat edemeyince bu sefer de diyorlar ki: Hadis zayıftır.

Onların bu sözüne karşı, bir önceki derste verdiğimiz cevabı burada aynen tekrar etmek istiyoruz:

Hadi sizin dediğiniz gibi, hadis zayıf olsun. İyi de zayıf hadisle “fezail” denilen “faziletler” kısmında amel edilebilir. Ölünün arkasından Kur’an okumak ne farzdır, ne vaciptir, ne de sünnet-i müekkededir. Bu amel faziletler kısmına aittir. Faziletlerde de zayıf hadisle amel caizdir.

Kaldı ki zayıf hadis farklıdır, mevzu hadis farklıdır. Haddizatında mevzu hadis, hadis de değildir. Mevzu hadis uydurma hadistir. Zayıf hadis ise hadis-i şeriftir. Zayıf hadis hasen hadise yakın ama mevzu hadise uzaktır. Aralarındaki fark yerle gök arası kadardır. Sahih hadis 24 ayar altın olsa, hasen hadis 22 ya da 18 ayar altın olur. Zayıf hadis de 14 ayar altın olur. Mevzu hadis ise altın değildir, demirdir. Dolayısıyla zayıf hadis ile mevzu hadis arasında hiçbir yakınlık yoktur.

Muhaddisler zayıf hadis hakkında şöyle derler:

— Bu hadis, senedi itibarıyla sahihlerin mertebesinde değildir. Ama çoğu zaman ifade ettiği manasıyla ve sahih hadislerin manasına uygun olan ifadesiyle hadis aynen hadistir.

Hâl böyle iken, Selefiler mezkûr hadis hakkında, “Bu hadis zayıftır.” derler ve bununla, hadisin uydurma olduğu hissini uyandırmaya çalışırlar. Hâlbuki zayıf hadis uydurma söz değildir. Zayıf hadis aynı sahih hadis gibi, hasen hadis gibi hadis-i şeriftir. Zayıf olmasının sebebi sahih veya hasen hadisin taşıdığı şartlardan birini veya birkaçını taşımamasıdır. Ya hadisin senedinde bir kopukluk vardır ya da ravinin adalet ve zabt gibi hâllerinde bir kusur vardır. Bu sebeple hadis sahih derecesine çıkamamıştır. Ancak bu hâller onu hadis-i şerif olmaktan çıkarmaz. Sadece sıhhat derecesini düşürür. Hatta bazen bir zayıf hadisin metni sahih hadisle birebir aynıdır. Diğer hadisin senedi sağlam olduğundan, o hadise sahih denilmiş; bu hadisin senedi sağlam olmadığından, bu hadise zayıf denilmiştir. Mana aynı iken, senedin farklı olması sebebiyle biri sahih, diğeri zayıf kabul edilmiştir.

Selefilere şuna da söylemek istiyorum:

Ey Selefiler, siz diyorsunuz ki ölüye Kur’an okunması hususunda ne bir hadis ne de bir sahabe uygulaması vardır. Devamlı böyle diyorsunuz. Şimdi ise gösterdiğimiz hadise karşı, “Bu hadis, Hazreti Leclac’ın kendi sözüdür.” diyorsunuz. Hani sahabeden tek bir söz yoktu? Hazreti Leclac’ın sözünü, Ebû Halid’in sözünü söz olarak kabul etmiyor musunuz?

Siz merfu bir hadisi mevkuf kabul ediyor, onu da gizliyorsunuz. Bu hadisleri duymayanları, “Sahabenin bu konuda tek bir sözü yoktur.” diyerek kandırıyor; duyanları da “Bu hadis merfu değildir, mevkuftur.” diye iknaya çalışıyorsunuz. Siz ilim erbabı falan değilsiniz! Kendi görüşünüzü ispat için bütün usul kurallarını çiğniyorsunuz! Allah size hidayet etsin!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu