2. “Ölünün başucunda Fatiha suresini, ayakucunda Bakara suresinin sonunu okuyun.” hadisi
Bu dersimizde, Abdullah İbni Ömer Hazretlerinden rivayet edilen bir hadis-i şerifin tahlilini yapacağız. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuş:
اِذَا مَاتَ أحَدُكُمْ فَلاَ تَحْبِسُوهُ وَأَسْرِعُوا بِهِ إِلَى قَبْرِهِ ولْيُقْرَأْ عِنْدَ رأْسِهِ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وعِنْدَ رِجْلَيْهِ بِخَاتِمَةِ سُورَةِ الْبَقَرَةِ في قَبْرِهِ
Sizden birisi öldüğünde onu durdurmayın, onu kabrine koyma hususunda acele edin. Kabri başında ölünün başucunda Fatiha suresi okunsun ve ayakucunda da Bakara suresinin sonu okusun. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, XII, 340, Hadis no: 13613; el-Beyhakî, Şuabu’l-İman, VII, 16, Hadis no: 9294)
Bu hadis-i şerif açık bir şekilde hem ölünün arkasından Kur’an okunabileceğini hem de kabristanda Kur’an okunabileceğini göstermektedir. Selefiler bu hadis hakkında diyor ki:
— Bu hadis merfu değil, mevkuftur.
Merfu hadis: Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’a isnad edilen bütün söz ve fiillerdir.
Mevkuf hadis: Sahabeye ait söz ve fiillerdir.
Selefiler, “Hadis merfu değil, mevkuftur.” diyerek bu sözün Peygamberimize ait olmadığını, İbni Ömer Hazretlerinin kendi sözü olduğunu söylüyorlar. Onlara cevaben deriz ki:
— Hadis merfudur, mevkuf değildir. Çünkü:
1. Bazen bir hadis hem merfu hem de mevkuf olarak rivayet edilebilir. Bu hadiste de bu durum söz konusudur. Bazı raviler hadisi İbni Ömer’in sözü zannetmiş ve mevkuf olarak nakletmiştir. Mevkuf olarak rivayeti, merfu olmasına mâni değildir.
2. İbni Ömer Hazretleri gibi her işinde Peygamberimizin sünnetine uyan bir zatın böyle büyük bir meselede Peygamberimizden bir şey duymadan fetva vermesi mümkün değildir. Onlar bütün fetvalarını Peygamberimizin hadislerine dayandırırlar. Bu da ispat eder ki İbni Ömer Hazretleri bu sözü Efendimiz (a.s.m.)’dan duymuş ve ondan nakletmiştir.
3. Hadi yaptığımız bu izahları bir kenara bırakalım da sizin, “Hadis mevkuftur.” sözünüzü kabul edelim. Hadi bu söz Peygamberimize ait değil de Abdullah İbni Ömer’e ait olsun. Şimdi, önümüzde iki tane söz var. Birisi sahabenin en büyük âlimlerinden Abdullah İbni Ömer’e ait. O diyor ki:
— Kabristanda ölünün başında şöyle şöyle Kur’an okuyun.
İkinci söz de sizin sözünüz. Siz de diyorsunuz ki:
— Ölüye Kur’an okunmaz.
Şimdi biz hangi sözle amel edelim? Abdullah İbni Ömer gibi, sahabenin en önde gelen bir âliminin sözüyle mi yoksa sizin gibi cahillerin sözüyle mi? Ben İbni Ömer’in sözüyle amel ederim. Kaldı ki hadis mevkuf değil, merfudur. Söz İbni Ömer’e ait olmayıp Efendimiz (a.s.m.)’a aittir.
Selefiler hadisin mevkuf olduğunu ispat edemeyince bu sefer diyorlar ki:
— Hadis zayıftır. Senedindeki raviler zayıf görülmüştür.
Onların bu sözüne karşı deriz ki:
— Hadi sizin dediğiniz gibi, hadis zayıf olsun. İyi de zayıf hadisle “fezail” denilen “faziletler” kısmında amel edilebilir. Ölünün arkasından Kur’an okumak ne farzdır, ne vaciptir, ne de sünnet-i müekkededir. Bu amel faziletler kısmına aittir. Faziletlerde de zayıf hadisle amel edilebilir.
Kaldı ki zayıf hadis farklıdır, mevzu hadis farklıdır. Haddizatında mevzu hadis, hadis de değildir. Mevzu hadis uydurma hadistir. Zayıf hadis ise hadis-i şeriftir. Zayıf hadis hasen hadise yakın ama mevzu hadise uzaktır. Aralarındaki fark yerle gök arası kadardır. Sahih hadis 24 ayar altın olsa, hasen hadis 22 ya da 18 ayar altın olur. Zayıf hadis de 14 ayar altın olur. Mevzu hadis ise altın değildir, demirdir. Dolayısıyla zayıf hadis ile mevzu hadis arasında hiçbir yakınlık yoktur.
Muhaddisler zayıf hadis hakkında şöyle der:
— Bu hadis, senedi itibarıyla sahihlerin mertebesinde değildir. Ama çoğu zaman ifade ettiği manasıyla ve sahih hadislerin manasına uygun olan ifadesiyle hadis aynen hadistir.
Hâl böyle iken, Selefiler mezkûr hadis hakkında, “Bu hadis zayıftır.” derler ve bununla, hadisin uydurma olduğu hissini uyandırmaya çalışırlar. Hâlbuki zayıf hadis uydurma söz değildir. Zayıf hadis aynı sahih hadis gibi, hasen hadis gibi hadis-i şeriftir. Zayıf olmasının sebebi, sahih veya hasen hadisin taşıdığı şartlardan birini veya birkaçını taşımamasıdır. Ya hadisin senedinde bir kopukluk vardır ya da ravinin adalet ve zabt gibi hâllerinde bir kusur vardır. Bu sebeple, hadis sahih derecesine çıkamamıştır. Ancak bu hâller onu hadis-i şerif olmaktan çıkarmaz. Sadece sıhhat derecesini düşürür. Hatta bazen bir zayıf hadisin metni sahih hadisle birebir aynıdır. Diğer hadisin senedi sağlam olduğundan, o hadise sahih denilmiş; bu hadisin senedi sağlam olmadığından, bu hadise zayıf denilmiştir. Mana aynı iken, senedin farklı olması sebebiyle biri sahih, diğeri zayıf kabul edilmiştir.
Selefilere şuna da söylemek istiyorum:
— Ey Selefiler, siz diyorsunuz ki: “Ölüye Kur’an okunması hususunda ne bir hadis ne de bir sahabe uygulaması vardır.” Devamlı böyle diyorsunuz. Şimdi ise gösterdiğimiz hadise karşı, “Bu hadis İbni Ömer’in kendi sözüdür.” diyorsunuz. Hani sahabeden tek bir söz yoktu? İbni Ömer’in sözünü söz olarak kabul etmiyor musunuz?
Siz merfu bir hadisi mevkuf kabul ediyor, onu da halının altına süpürüyorsunuz ki aman kimse duymasın. Duymayanları, “Sahabenin bu konuda tek bir sözü yoktur.” diye kandırıyor; duyanları da “Bu hadis merfu değildir, mevkuftur.” diye iknaya çalışıyorsunuz. Bütün işiniz yalan dolan! Siz ilim erbabı falan değilsiniz! Kendi batıl davanızı ispat için bütün usul kurallarını çiğniyorsunuz! Allah size hidayet etsin!