1. Tespih kullanmak bidat mıdır?
Kendilerine Selefi diyen kişiler tespih kullanmanın caiz olmadığını söylemekte hatta bir kısmı camilerden tespih toplamaktadır. Sözüm ona, camiden tespih toplamakla dine hizmet ediyor ve Müslümanları günahtan kurtarıyor!
Allah’ın izni ve inayetiyle, bu eserde tespih kullanmanın caiz olduğunu kati delillerle ispat edeceğiz. İlk cevabını vereceğimiz sözleri şu: Selefiler diyor ki:
— Tespih kullanmak bidattır. Her bidat da günahtır.
Selefiler, bidat kelimesinin manasını bilmiyor. Biz önce bidat kelimesinin manası hakkında konuşalım:
Bidatın kelime manası “sonradan çıkan şey” demektir. Sonradan çıkan her şeye bidat denir. Bidat ikiye ayrılır:
1. Bidat-ı hasene yani güzel bidat. Bidat-ı hasene şudur: Dinde aslı olan, Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında benzeri mevcut olan ve dinî kaynaklarda delili bulunan bir şeyi icat etmektir. Birazdan bunu örneklerle izah edeceğiz.
2. Bidat-ı seyyie yani çirkin bidat. Bidat-ı seyyie şudur: Dinde aslı olmayan, Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında benzeri bulunmayan ve dinî kaynaklarda delili olmayan bir şeyi icat etmektir. Birazdan bunu da örneklerle izah edeceğiz.
Bidatı toptan reddetmek mümkün değildir. Zira zamanın değişmesiyle bazı şeyler değişebilir. Şimdi örnekler üzerinde bu meseleyi tahlil edelim:
Birinci örneğimiz: Kur’an’ın mushaf hâline getirilmesi bidattır. Zira Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında mushaf yoktu. Kur’an ceylan derilerine ve kemiklere yazılıyor ve hafızlar tarafından ezberleniyordu. Kur’an’ın mushaf şekline getirilmesi Hazreti Ebû Bekir zamanında oldu. Eğer biz bidatın tamamına karşı olursak, Kur’an’ın mushaf hâline getirilmesine de karşı olmalıyız. Çünkü bu da bidattır. Lakin bu bidat, bidat-ı hasene kısmına dâhildir ve güzel bir bidattır.
Şimdi, “Biz bütün bidatlara karşıyız.” diyen Selefilere soruyoruz:
— Siz Kur’an’ı mushaftan okumuyor musunuz? Okuyorsunuz. İyi de bu bidattır. Peygamberimiz zamanında mushaf yoktu. O hâlde Kur’an’ı niçin mushaftan okuyorsunuz? Kur’an’ı ceylan derilerine ya da kemiklere yazsanız ya, Peygamberimiz zamanında böyleydi. Niye yazmıyorsunuz? Demek, bazı bidatlar zamanın ilcaatıdır. Bunlara bidat denmesi bidat-ı hasene olması cihetiyledir.
İkinci örneğimiz: Kur’an’ın harekeli şekilde yazılması bidattır. Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında Kur’an yazılarında hareke yoktu. Kur’an’ın harekelenmesi Hazreti Ali zamanında yapıldı. Arap olmayanların İslam’a girmesi ve Arapça bilmedikleri için Kur’an’ı okuyamaması veya okurken manayı bozmaları sebebiyle, Hazreti Ali’nin emriyle Kur’an harekelenmiştir.
Şimdi soruyoruz: Kur’an’ı harekelemek bidat mıdır?
Evet, bidattır çünkü sonradan çıkmıştır; Peygamberimiz zamanında hareke yoktu. Eğer biz bidatın tamamına karşı olursak, Kur’an’ın harekelenmesine de karşı olmalıyız. Çünkü bu da bidattır. Lakin bu bidat, bidat-ı hasene kısmına dâhildir ve güzel bir bidattır.
“Biz bütün bidatlara karşıyız.” diyen Selefilere yine soruyoruz:
— Sizin okuduğunuz mushaflarda hareke var mı? Herhâlde vardır. İyi de harekeli sayfaları niçin okuyorsunuz? Bu bidattır, Peygamberimiz zamanında yoktu. Harekesiz olarak okusanız ya. Bunu da yapamazsınız, çünkü Arapçanız buna yetmez! Demek, bazı bidatlar zamanın ilcaatıdır. Bunlara bidat denmesi bidat-ı hasene olması cihetiyledir.
Üçüncü örneğimiz: Hadislerin kitap hâline getirilmesi bidattır. Bu bidat Ömer İbni Abdulaziz zamanında başlamıştır. Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında devlet eliyle hadisler kitaplaştırılmamıştır. Evet, bazı sahabeler hadisleri şahsi olarak yazıyordu ama bunlar kitaplaştırılmamıştı. Hatta birçok sahabe hadislerin yazılmasına karşı çıkıyordu.
Şimdi Selefilere diyoruz ki:
— Ey Selefiler, buna da karşı olsanız ya! Hepinizin evinde hadis kitapları var. Bu bidatı evinize niçin sokuyorsunuz? Gördünüz mü, eğer bidat-ı haseneyi inkâr ederseniz, hadis kitaplarını bile yok etmek zorunda kalırsınız? Hadisleri kitap hâlinde basmak bidattır ancak bu bidat, bidat-ı seyyie yani kötü bidat değildir. Buna bidat-ı hasene yani güzel bidat denir.
Dördünü örneğimiz: Teravih namazının cemaatle kılınması bidattır. Bu bidat Hazreti Ömer zamanında uygulanmaya başlanmış ve Hazreti Ömer bunun hakkında, “Bu ne güzel bidattır!” demiştir.
Şimdi Selefilere yine soruyoruz:
— Siz teravih namazını cemaatle kılmıyor musunuz? Elbette kılıyorsunuz. Peki, bu namazı cemaatle kıldığınız hâlde nasıl oluyor da “Biz her bidata karşıyız.” diyebiliyorsunuz? Bidat-ı haseneye karşı olmak ne mümkündür ne de aklın kârıdır.
Beşinci örneğimiz: Minare yapmak bidattır. Çünkü Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında minare yoktu. Sadece ezanın yüksek bir yere çıkılarak okunması vardı. Yani işin aslı vardı ama kendisi yoktu. Minare Peygamberimizden sonra icat edilmesi yönüyle bidattır ve bidat-ı hasene kısmına dâhildir.
Şimdi Selefilere yine soruyoruz:
— Siz memlekete hâkim olsanız bütün minareleri yıkacak mısınız? Tek bir minare bile bırakmayacak mısınız? “Yok, biz minareleri yıkmayız.” diyorsanız, o zaman sizin tarifinize göre, siz bidatçı oldunuz. Bir çıkmazın içinde olduğunuzu hâlâ fark etmiyor musunuz?
Altıncı örneğimiz: Camilerde kullanılan mikrofon bidattır. Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında mikrofon yoktu. Sonradan ortaya çıkmıştır ve sonradan ortaya çıkan her şeye bidat denir. Eğer birisi, “Ben bidatın her çeşidine karşıyım.” derse, camide mikrofon kullanmamalı. Peki, Kâbe dâhil her yerde kullanılıyor mu? Evet, kullanılıyor. Demek, bidat-ı haseneye karşı çıkmak mümkün değildir. Efendimiz (a.s.m.) zamanında müezzinler mikrofon vazifesini görürken, zamanın değişmesiyle müezzinler vazifelerini mikrofona bırakmıştır. Bunda garipsenecek ve inkâr edilecek hiçbir şey yoktur.
Bidat-ı haseneye dair altı örnek verdik. Herhâlde bidat-ı hasenenin ne olduğu bu örneklerle anlaşılmıştır. Şimdi, bidat-ı seyyieye için de birkaç örnek verelim. Mesela:
– Ağaçlara çaput bağlamak bidat-ı seyyiedir ve günahtır. Çünkü dinin aslında bunun bir yeri yoktur.
– Kabirlerde mum yakmak bidat-ı seyyiedir ve günahtır.
– İbadethanelerde saz çalıp oynamak bidat-ı seyyiedir ve günahtır.
Örnekleri siz çoğaltabilirsiniz.
İmam Rabbânî Hazretlerinin: “Bütün bidatlar kötüdür.” sözünün manası, “Bidat-ı seyyienin hepsi kötüdür.” manasındadır. “Bidatın güzeli vardır.” demek de “Bidat-ı hasene cihetiyle güzeli vardır.” demektir.
Bu izahlardan sonra, şimdi gelelim meselemize:
Selefiler diyor ki: Tespih kullanmak bidattır. Her bidat da günahtır.
Onların bu sözüne karşı cevap olarak deriz ki:
Tespih kullanmanın bidat olması bidat-ı hasene olması cihetiyledir. Bidat-ı seyyie manasında değildir. Tespihin aslı Peygamberimiz zamanında mevcuttu ve bazı sahabeler hurma çekirdeği ve taşlarla tespihlerini sayıyordu. Ancak şu anda bizim kullandığımız imameli tespihler yoktu. Bu tespihler sonradan icat edildiği için lügat manası cihetiyle “bidattır” denilir. Ancak aslının şeriatta olması cihetiyle bidat-ı hasenedir, bidat-ı seyyie değildir.
“Biz hiçbir bidatı kabul etmiyoruz.” diyenlere de cevabımız şudur:
O zaman Kur’an mushaflarını yok edin. Camilerden tespihle birlikte mushafları da toplayın. Çünkü Kur’an’ın kitap hâline getirilmesi bidattır. Sonra minareleri yıkın. Teravih namazını kimseye cemaatle kıldırmayın. Hadis kitaplarını yakın. Camilerden mikrofonları kaldırın.
İş bunlarla da bitmiyor. Masada yemek yemek bidattır. Yemek masalarını yok edin. Yakalı gömlek giymek bidattır. Gömlekleri yok edin. Koltukta oturmak bidattır. Koltukları imha edin. Başı açık gezmek bidattır. Sokakta herkese bir takke takın.
Daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar bidat var. Lakin bunların hiçbiri haram olan bidat değildir. Bunlara bidat denmesi lügat manası cihetiyledir. Haram olan bidatlar, bidat-ı seyyie kısmına giren bidatlardır. Yani dinde aslı olmayan, Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında benzeri bulunmayan ve dinî kaynaklarda delili olmayan bir şeyi icat etmektir.
Meselemiz olan tespih kullanmaya gelince, bunun aslı Peygamberimiz zamanında mevcuttu. Bu meselenin delillerini üçüncü dersimizde kaynaklarıyla vereceğiz. Bu dersimizde bidat kelimesinin manası üzerinde durduk ve neyin bidat olup olmadığını konuştuk.