Makaleler

Tüm dertlerinden kurtulmak mı istiyorsun?

Sevgili kardeşlerim bu Risale-i nur dersimizde Mesnevi-i Nuriye eserinden birkaç cümleyi okuyup istifade etmeye çalışacağız. Çok mu dertlisin, çok mu sıkıntın var, bu dünyada yüzün gülmedi mi kaderin senin hakkındaki hükmüne razı değil misin? Dertlerin seni boğuyor mu? İşte bizi tüm dertlerden kurtaracak hem dünya hem ukba saadetini temin edecek muazzam bir define hükmünde olan bir ders.  Üstadımız diyor ki;

İ’lem eyyühe’l-aziz! Nefis daima ızdıraplar, kalaklar içinde evhamdan kurtulup tevekküle yanaşmıyor. Hükm-ü kadere razı olmuyor.

İnsan şu imtihan dünyasında farklı musibetler ve sıkıntılarla imtihan oluyor. Dertler bazen etrafını kuşatıyor. Daima ızdıraplar, sıkıntılar içinde evhamdan kurtulup tevekküle yanaşmıyor. Yani bir musibet isabet ettiğinde vehim duygusuyla ademe vücut rengi verip olmamış, başına gelmemiş şeyleri bile gelecek gibi düşünüp nolacak nolacak diye evhamlar içinde kendini boğuyor ve tevekküle yanaşmıyor. Peki, bir kimse neden Allah’a tevekkül edemez, neden Allah’a sığınamaz, neden ona güvenip teslim olamaz?

Üstadımız başka bir risalede bunu şöyle ifade ediyor ve diyor ki; İman tevhidi, tevhid teslimi, teslimiyet tevekkülü, tevekkülde saadet-i dareyni iktiza eder. Bu cümle bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanmış. Her bir kelimesi birbirini gerekli kılmıştır.

İman tevhidi, tevhid teslimi, teslimiyet tevekkülü, tevekkülde saadet-i dareyni iktiza eder.

Şimdi bu cümlede geriden başa doğru gidelim. Tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder demişti üstadımız. Bizler dünyada saadet içinde değiliz, sıkıntılar dertler sanki bir deniz olmuş bizler o denizde küçük sandalımızla perişan bir vaziyetteyiz. Sebebi nedir? Tevekkülümüz yok.

Niçin tevekkülümüz yok? Üstadımız dedi ki teslimiyet tevekkülü gerektirir. Öyleyse bizler Allah’a teslim olamamışız.

Niçin Allah’a teslim olamamışız. Üstadımız dedi ki tevhid teslimiyeti iktiza eder demişti. O halde bizler tevhide ulaşamamışız. Her şeyin anahtarının onun elinde olduğundan her işin onun emriyle halledildiğinden gafiliz.

Peki, bu tevhide neden ulaşamamışız. Üstadımız dedi ki İman tevhidi iktiza eder.

Evet, iman da zaaf ve sıkıntılarımız var. Demek dünyevi tüm sıkıntıların, psikolojik tüm sorunların altında iman zafiyeti vardır. Çözüm ne peki?

Kardeşlerim Kur’an’ın nurundan süzülmüş, bu asrın hastalıklarına bir deva olan Risale-i Nur Külliyatı imanı taklitten kurtarıp tahkike çıkarttığı gibi insanın kalbine, ruhuna imanın ve tevhidin genişliğini aksettiren ve âleme bakışını değiştiren muhteşem bir eserdir. Kardeşlerimize her fırsatta bu eserlerden istifade etmeyi ısrarla tavsiye ediyoruz. Üstadımız diyor ki;

Nefis daima ızdıraplar, kalaklar içinde evhamdan kurtulup tevekküle yanaşmıyor. Hükm-ü kadere razı olmuyor.

Evet, bizler Allaha teslim olup tevekkül edemiyoruz. Kaderin bizim hakkımızdaki hükmüne razı olamıyoruz. Ne hastalığı, ne sıkıntıyı, ne ayrılığı ne de ölümü kendi üzerimize konduramıyoruz.

Allah’a bir teslim olsak ona tevekkül edebilsek sıkıntılar ve dertlerin yükü belki 1000 den bire düşecek. Hani yüzme bilmeyen bir insan suya düşer su onu her taraftan kuşatıp boğacaktır. O adam kurtulmak için çırpındıkça iyice batmaya başlar ya. İşte halimiz bu adama benziyor. Hâlbuki suya düşen adam sakin durup hiçbir şey yapmasa bile o su onu boğmayacaktır. Onu boğan feryat ve çırpınmalarıdır. İşte bizlerde bazen musibet denizine düşüyoruz. Feryatlarımızla, evhamlarımızla çırpındıkça daha da batıyoruz. Hâlbuki durumu kabullenip sakin durabilsek rıza göstersek batmayacağız ve o su bizi yukarı kaldıracaktır.

Şimdi üstadımız; kendi acz ve fakirliğine rağmen kaderin kendisi hakkındaki hükmünü kabullenemeyip ve tevekkül etmeyen bizlere bakın ne diyor.

Hâlbuki şemsin tulû ve gurûbu muayyen ve mukadder olduğu gibi insanın da bu dünyada tulû ve gurûbu ve sair mukadderatı, kalem-i kader ile cephesinde yazılıdır. İsterse başını taşa vursun ki o yazıları silsin. Fakat başı kırılır, yazılara bir şey olmaz hâ!

Evet, güneşin doğması ve batması muayyendir belirlidir. İnsan bunu görmüş gündüzdeyken gecenin, gecedeyken gündüzün geleceğinden şüphe etmemiştir. Çünkü muayyendir, belirlidir, takdir edilmiş bir hükümdür. Aynen bunun gibi insanın şu dünyadaki doğuşu ve batışı ve başına gelecek her hadise kader kalemi ile alnımıza yazılmıştır.

Şimdi kaderin hükmüne razı olmayan insan haydi alnında ki o yazıyı silsin.

Allah’ın izni ile başına gelecek o hadiseyi def etsin.

İstediği kadar feryadı figan etsin. Ve üstadımız diyor ki başını o taşa vursun, vursun ki o yazılar silinsin? Başı kırılır fakat yazılara bir şey olmaz. Kaderi tenkit eden başını örse vurur ve kırar.

Feryat etmek, ağlamak, sızlanmak, rıza göstermemek bize bir şey kazandırıyor mu? Yok…. Bir şey kaybettiriyor mu? Çoook.

O halde takdiri ilahiyeyi tenkit edercesine ağlayıp sızlamak ve beyhudedir. Şu âlemde Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile düşemez. O musibetlerin haddi midir ki tesadüfen gelip bize isabet etsin. O halde ne yapmak lazım işte üstadımız cevap veriyor.

Ve illâ muhakkak bilsin ki: Semavat ve arzın haricine kaçıp kurtulamayan insan, Hâlık-ı külli şey’in rububiyetine muhabbetle rıza-dâde olmalıdır.

Evet, Madem sen kaderin hükmüne razı olmadın al sana iki yol.

Birincisi haydi semavat ve arzın haricine kaç… Madem Rabbinin hükmüne razı değilsin

Çık Allah’ın mülkünden dışarı…

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ

Ey cinler ve insanlar!

إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

Göklerin ve yerin hududundan geçmeye gücünüz yeterse haydi geçin gidin.

Bırakın semavatın sınırını geçmeyi gözle görülemeyen bir mikroba yenik düşecek kadar aciz olan insan… İki dakika nefessiz kalmaya dayanamayan insan. Ayaksız bir yılana; kör bir akrebe mağlup olan insan. İhtiyacının dairesi hayalin dairesi kadar geniş, ama en küçük ihtiyacını bile karşılayabilecek sermayesi olmayan insan. Madem Allah’ın hükmüne razı değilsin çık bakalım Allah’ın mülkünden nereye gideceksin bakalım.

O halde ikinci yol Hâlık-ı külli şey’in rububiyetine muhabbetle rıza-dâde olmalıdır.

Her şeyi yaratan Rabbinin terbiyesine, idaresine, hükmüne muhabbetle rıza göstermelidir. Cümleye dikkat edin kardeşlerim Allah’ın hükmüne rıza demiyor. Muhabbetle, aşkla rıza göstermekten bahsediyor üstadımız. Dil ile razıyım demek değil ruhen ve kalben söyleyebilmek. Yani ey musibet! Madem onun izin ve rızasıyla geldin, merhaba, safa geldin!”diyebilmek. Ve ilahi takdirin kendi hakkındaki hükmüne razı olmak

Dersimizi bir ayet ile tamamlayalım.

يَاأَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ

Ey insan Kerim olan Rabbine karşı seni ne aldattı

الَّذِي خَلَقَكَفَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ

O Rab ki seni düzgün ve bir ölçü ve denge ile yarattı

فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ

Sana dilediği bir şekilde suret verdi.

Seni yoktan yaratan yeryüzü sana bir mesken, güneşi o meskene bir lamba ve soba, ayı bir kandil yapan Rabbinin hükmüne mi karşı geliyorsun?

Sonsuz nimetlerle yeryüzü sofrasından hiç umulmadık yerlerden ikram eden, baharı bir gül destesi gibi o sofranın üzerine serpen Rabbinin takdirine mi karşı çıkıyorsun?

Yeryüzünde seni bir halife yapıp her şeyi sana itaat ettiren Allah’a mı teslim olamıyor ona tevekkül edemiyorsun?

Midenin rızkını verdiği gibi kalp, ruh, akıl, göz, kulak ve ağız gibi birçok aza ve duygularının dahi ayrı ayrı layık olduğu rızkı, rahmet hazinesinden sana ihsan eden Allah’a mı güvenemiyorsun?

Rabbimiz hükmüne karşı çıkıp ıztıraplar içinde kalan ona tevekkül edemeyip hayat yükü altında ezilenlerden olmaktan bizleri korusun. Hakkımızdaki hükmüne muhabbetle rıza gösteren kullarından eylesin.

Abdurrahman Bahadır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu