Şirke bulaşan duygular tevhide nasıl ulaşır?
Sevgili kardeşlerim bu Risale-i nur dersimizde Mesnevi-i Nuriye eserinden birkaç cümleyi okuyup istifade etmeye çalışacağız. Üstadımız Fıtratı insaniyeyi okuyarak onu hakiki tevhide ulaştıracak müthiş bir hakikatten bahsediyor ve diyor ki;
İ’lem eyyühe’l-aziz! Kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbuplardan yüzünü çevirtmektir.
Kalp muhabbetin membaıdır. Kalpteki o muhabbet duygusu sonsuz bir duygudur. Ve o sonsuz duygu yine sonsuz olan, baki olan Allah’ı sevmek için verilmiştir. Bizler ise o duyguyu sonlu ve fani olan mahbuplara çevirmiş birçok faniye muhabbet bağıyla bağlanmışız. Kalbimize bakıyoruz öyle şeylere muhabbet duymuşuz ki bazen mala, bazen paraya, bazen makama bazen de fani sevgililere öyle iplerle bırakın ipleri belki halatlarla bağlanmışız.
Peki, ne yapmak lazım ki bu bağları koparalım, ne yapmak lazım ki bu duyguyu layık olan yerde kullanalım? Ne yapmak lazım ki kalpteki sonsuz muhabbet duygusu sonsuz olan Allah’a yönelsin?
İşte üstadımız bize bir yol gösteriyor. La ilahe illallah, La ilahe illallah diyerek kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devam etmek… Kelime-i Tevhid adeta bir kılıçtır ki o kılıç kalbin taparcasına sevdiği ve sımsıkı bağlandığı o bağları keser… Evet, La ilahe illallah tevhidin parlak bir kılıcıdır. Bizler bu kelime ile Allah’tan başka ilah yoktur derken… Kalbimiz sanem misali yani taparcasına o fanilere dönse. Onları sevse işte bu kalbin şirkidir. Kalbin tevhidi ancak Allah’ı sevmektir. İnsan bazen mümindir. Ama duyguları müşrik olabilir. Kalp eğer Allah’ı seveceği duygularla fanileri severse her bir mahlûka bir ip atıp bağlanırsa… İşte o zaman dil zikre başlamalı ta o zikir kalbe inene kadar La ilahe İllallah demeli, demeli ki ondan başka sevilecek mabud, Ondan gayrı sevilecek mahbub olmadığını anlasın. O kelime bir kılıç gibi o bağları kessin tapacak derecede sevdiği ve sanem ittihaz ettiği sevgililerden yüzünü çevirsin. Şimdi üstadımız diyorki;
Maahâzâ zâkir olan zatta bulunan hâsse ve latîfelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi onların da onlara münasip şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir.
Bu cümlenin izahına geçmeden evvel şunu hatırlatmak istiyorum.
Lâ ilahe illallah” kelamında esmâ-i İlâhîye adedince tevhitler vardır; Çünkü Allah isminin manasında bir camiyyet bir toplayıcılık vardır. Diğer isimlerde bu yoktur. Diğer isimler yalnız bir manaya işaret ederler. Mesela “Hadi” ismi sadece “hidayet veren” manasında, “Halik” ismi” ise sadece “yaratıcı” manasındadır. Fakat Allah ismi bunlardaki ve diğer isimlerdeki manaların hepsini toplu bir şekilde ifade eder. Hem Allah ismi Esma-ül Hüsna içinde asıldır. Diğer isimler ise bu isme izafe edilir. Mesela “Şâfi, Allah’ın bir ismidir.” denilir ama “Allah, Şâfi’nin bir ismidir.” denilmez. Ya da “Rahman, Allah’ın bir ismidir.” denilir ancak “Allah, Rahman’ın bir ismidir.” denilmez. Bunun içindir ki bu manadaki topluluğu düşünerek “Lâ ilahe illallah” diyen bir kimse Cenab-ı Hakk’ı bütün isim ve sıfatlarıyla zikretmiş olur; “lâ razıke illallah, lâ Kadire illallah, lâ Malike illallah” gibi…
Bu cihette Lâ ilahe illallah kelimesi bir hazine onun ifade ettiği her bir mana o hazinenin içindeki bir elmas, bir pırlantadır.
Şimdi Üstadımız ne dedi?
Maahâzâ zâkir olan zatta bulunan hâsse ve latîfelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi onların da onlara münasip şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir.
Evet, muhabbet gibi insanda birçok duygular, latifeler azalar var onlarında ayrı ayrı tevhitleri ve onlara münasip şerikleri var.
Mesela korku hissi. Allah’tan korkar gibi mahlûklardan korkmak… İşte korku hissinin şirki budur. Onun tevhidi ise ancak Allah’tan korkmaktır. Korku hissi şirke düştüğünde La ilahe illallah diyen bir kimse Lâ Münzire illa hu manasıyla kendisinden korkulmaya layık olan ancak Allah demektedir. Ve bu zikre öyle devam etmelidir ki bu zikir o duygulara sirayet etsin. O duyguyu tevhide ulaştırsın.
Başka bir duyguya bakalım. Endişe hissi ki bunun kendi içinde birçok furuatı var; İnsan rızkından endişe eder, Sağlığından endişe eder, istikbalinden endişe eder ve keza…
Mesela Endişe-i rızık hissi. Rızkından endişe edip onu besleyen sebeplerde takılıp kalmak ta bu duygunun şirkidir. Bu duygunun tevhidi rızkı ancak Allah’tan bilmektir. Üstadımız her duygunun ve ayrı ayrı tevhitleri ve onlara münasip şerikleri vardır demişti. İşte bu duygunun tevhidi Lâ razike illa hu dur ki La ilahe illallah diyen bir zakir Allah’tan başka rızık verecek yoktur diyerek Allah kelimesinin camiiyeti altında bu manayı da kasteder. Bu manayı kastederek La ilahe illallah zikrine devam etmelidir ki bu duygu tevhide ulaşsın ve şeriklerden kurtulsun.
Veya hasta olduğunda sağlığından endişe eder ve şifa aramaya başlar. Şifayı verecek ancak Allah’tır. Ama o kimsenin yine sebeplerde takılıp şifayı Allah’tan değil de sebeplerden bilmesi bu duygunun şirkidir. Onun tevhidi ise Şafi-i hakikinin ancak Allah olduğunu bilmesiyledir. Bu duygu şirke düştüğünde La ilahe illallah diyen bir kimse Lâ şafiye illa hu manasıyla Allah’tan başka şifa verecek yoktur manasını fehmederek zikre devam etmelidir ki bu duyguyu tevhide ulaştırıp şeriklerinden kurtarsın.
Başka bir duyguya bakalım. Mesela kendini koruma ve muhafaza etme duygusu her insanda kuvvetli bir şekilde cereyan etmektedir. Kendisini koruyan muhafaza eden hakikatte Hafiz olan Allah iken o sebeplerde takılıp kalsa kendisini muhafaza edenin Allah değil de o sebepler olduğunu zannetse işte bu duyguyu şirke düşürmüştür. Kul elbette sebeplere yapışmalıdır. Ama neticeyi Allah’tan bilmelidir. Kulu koruyan, sebepler perdesi arkasında iş gören Hafiz olan Allah’tır. Bu duygunun tevhidi; koruyan ve muhafaza edenin ancak Allah olduğunu bilinmesiyledir. Bu duygusu şirke düşüp sebeplerde takılan kimse La ilahe illallah diyerek Lâ Hafize illa hu manasıyla gerçek koruyan ve muhafaza edenin ancak Allah olduğunu fehmetmelidir ki bu duyguyu o şeriklerden kurtarıp tevhidi hakikiye ulaştırsın.
Başka bir duyguya bakalım. İnsan izzet, şeref sahibi olmak ister. Bu duygu da insanda kuvvetli bir şekilde hükmeder. İnsan şerefi ve izzeti Allah’tan İslam’dan başka bir yerde ararsa işte bu duygunun şirki budur. Tevhidi ise وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ ayetinin sırrıyla izzet ve şeref ancak Allah’a resulüne ve müminlere ait olduğunu bilmektir. İşte bu duygu şirke düştüğünde yani kişi izzeti Allah’ta, Resülünde ve müminlerin yanında aramayıp ta başka yerlerde aradığında La ilahe illallah kılıcını almalı ve Lâ Muizze illa hu manasıyla Aziz eden izzet veren ancak Allah’tır diyerek zikre başlamalıdır. Ta ki o zikir ile bu duyguyu tevhide ulaştırıp şirkten korusun.
Başka bir duyguya bakalım. İnsan da sahiplenme duygusu vardır. İnsan Malik-i hakikiden gaflet edip “benim malım, benim mülküm” der durur ya, işte bu duygunun şirki de budur. Malın hakiki sahibini unutmuş kendisine emanet verilen eşyayı kendisinin zannetmiştir. Üstadımız ne demişti; “her hassenin ayrı ayrı tevhitleri ve onlara münasip şerikleri vardır” demişti. İşte bu duygunun tevhidi Lâ malike illa hu dur ki Lâ ilahe illallah diyen bir zakir Allah kelimesinin camiiyeti altında bu manayı da kasteder.
Başka bir duyguya bakalım. İnsan bazen de sıkıntılar içinde kalır kendisine bazı hayır kapılarının açılmasını umut eder. Kapıları açıp maksuda ulaştıranın Allah olduğundan gaflet edip sebep perdelerinde takılır onlara haddinden fazla umut ve bel bağlar. Her hassenin ayrı ayrı tevhitleri ve onlara münasip şerikleri vardır demişti ya Üstadımız, işte bu umut duygusunun şirki de budur. Bu duygunun tevhidi Lâ Fettahe illa hu dur ki La ilahe illallah diyen bir zakir Allah kelimesinin manasındaki camiyyet ile hayır kapılarını açan ancak Allah’tır diyerek bu manayı da kasteder.
İşte Efendimiz s.a.v’in “Efdalü’z-zikri lâ ilâhe illallah” “Yani, zikrin en faziletlisi, ‘lâ ilâhe illallah’ zikridir.” (Tirmizî, Daavât 9) buyurması bu cihettendir. Zira bu öyle bir zikirdir ki içerisinde esmâ-i İlâhîye adedince tevhitler vardır.
İşte kardeşlerim biz bazı duygulardan onların ayrı ayrı tevhitlerinden ve şeriklerinden bahsettik. Bunlar gibi aklın, gözün, kulağın, dilin ve tüm azaların da ayrı ayrı tevhitleri ve şerikleri vardır. Rabbimiz evvela zikrin en faziletlisi olan Lâ ilahe illallah kelime-i tevhidini dilimize yerleştirsin. Öyle ki dilimiz bir an bile bu zikirden gafil olmasın daima bu zikr-i İlahi ile ıslak kalsın. O aza ve duygulara musallat olan şerikleri tevhidin kılıcıyla kesip atmayı ve tüm aza ve duygularımızda hakiki tevhide ulaşmayı bizlere nasip eylesin.
Abdurrahman Bahadır