Taklidi iman ile tahkiki iman
İmanımızın taklit mi yoksa tahkik mi olduğunu iki soru ile anlayabilirsiniz;
1- Allah’a inanıyor musun? Cevap, evettir.
2- Allah’ın varlığını bana ispat edebilir misin? Eğer cevabımız hayırsa imanınız taklididir.
Ve maalesef bu zamanda birçok müslümanın cevabı hayırdır. Çünkü Allah’a inandığı için müslüman değildir, bilakis müslüman olduğu için Allah’a inanıyordur. Anası, babası, çevresi müslümandır. O da bu yüzden İslamiyeti seçmiştir. Mahlûklar üzerindeki Allah’ın has mührünü göremez.
İsterseniz tahkiki iman ve taklidi imanın insanın hayatındaki farkını bir misâlle anlayalım.
Hakiki iman ve taklidi iman sahibi iki arkadaş oturmuş Karagöz-Hacivat gölge oyununu seyrediyorlar. Taklidi iman sahibi pür neşe, gaflet içinde, Allah’ı unutmuş bir halde seyrederken, hakiki iman sahibi olan arkadaşı şöyle düşünür;
“Bu perdelerdeki sahneler muntazaman değişiyor, halbuki sahnede olanların hayatı, kudreti, iradesi yok. O halde bu intizamlı değişikliği onlar yapamaz. Demek değişen perdelerin arkasında değişmeyen bir el olmalı, ta bu muntazam icraatlar cereyan edebilsin” der ve değişen perdelerden, değişmeyen bir ele, oradan da kâinata uçar gider. Ve fikreder ki: “Şu âlemde daima değişir, başkalaşır. O halde bu mevcudat perdesi arkasında da değişmeyen bir zat olmalı, yoksa kâinat karmakarışıklığa uğrardı.” Böylelikle gölge oyununu gafletle değil, ibretle seyreder.
Yine bu iki arkadaş lunaparka giderler. Birisi gafletteyken, diğeri çarpışan arabalara bakar ve fikreder ki; “idare farklı ellerde oldu mu nasılda karışıklık oluyor. Madem kâinatta karışıklık yok, o halde idarede değişik ellerde yok.” Böylelikle çarpışan arabalardan Allah’ın birliğine bir kapı açar.
Yine bu iki arkadaş Dolmabahçe sarayına giderler. İkisi de bir sanat harikası olan 5 tonluk avizeyi seyrederler. Taklidi iman sahibi avizede takılır, kalır. Ustasını düşünür, daha ileriye geçemez. Hakiki iman sahibi ise avizeden güneşe yükselir ve der ki; “Böyle bir avize bile ustasız olmazsa, bu dünyamızın avizesi hükmünde olan güneş hiç ustasız olur mu?” böylelikle Rabbini tefekkür eder.
Bu iki hayali arkadaşı daha birçok mekânda gezdirebilirdik. Sözün özü şu ki; hakiki iman sahibi her vakit Allah ile beraberdir. Daima onun huzurunda olduğunu hisseder, her bir şeyden Rabbine bir pencere açar.
Hâlbuki taklidi iman sahibinin aklına, Allah namazda bile gelmez.