Nuh tufanı
“Andolsun ki Nuhu kavmine gönderdik te, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı. Onlar zalim kimseler iken nihayet tufan onları yakaladı. Fakat Nuhu ve gemi halkını kurtardık. Ve bu hadiseyi âlemler için bir ibret kıldık” (Ankebut: 14-15)
Kur’an’ın bu ayetleri ve diğer surelerde geçen ayet-i kerimeleri yeryüzünde yaşanmış büyük bir tufanı bizlere haber vermektedir. Öyle bir tufan ki, yeryüzünün büyük bir bölümünü kaplamış ve bir uygarlığı ortadan kaldırmıştır.
Acaba Kur’an’ın verdiği bu haber hakkında bilim adamları ne demektedir? Gerçekten de böyle bir tufanın olduğunu onlarda kabul etmekte midirler? Bu konu hakkında bilimin ve bilim adamlarının görüşü nedir? Şimdi, Kur’an’ın haber verdiği bu tufan hadisesinin bilim adamları tarafından nasıl ispat edildiğine izah edelim:
Bir uygarlığın birdenbire ortadan kalkması durumunda -ki bu bir doğal felaket, ani bir göç veya bir savaş sonucu olabilir- bu uygarlığa ait izler çok daha iyi korunmaktadır. Çünkü bu gibi felaketlerde insanların içinde yaşadıkları evler ve günlük hayatta kullandıkları eşyalar kısa bir zaman içinde toprağın altına gömülmekte ve böylece uzunca bir süre insan eli değmeden saklanmaktadır. Ve nihayet gün ışığına çıkartılmalarıyla da geçmişteki yaşamları hakkında önemli bilgiler elde edilmektedir.
Nuh tufanıyla ilgili birçok delilin günümüzde ortaya çıkarılması da bu sayede olmuştur. M.Ö. 3000 yılları civarında gerçekleştiği düşünülen tufan, tüm uygarlığı bir anda yok etmiş ve bunun yerine tamamen yeni bir uygarlık kurulmasını sağlamıştır. Böylece tufanın açık delilleri, bizlerin ibret alması için binlerce yıl boyunca korunmuştur.
Mezopotamya Ovası’nı etkisi altına alan Tufan’ı araştırmak için yapılmış birçok kazılar vardır. Bölgede yapılan kazılarda başlıca dört şehirde, büyük bir tufan sonucu gerçekleşmiş olabilecek sel felaketinin izlerine rastlanmıştır. Bu şehirler Mezopotamya Ovası’nın önemli şehirleri Ur, Uruk, Kiş ve Şuruppak’tır. Bu şehirlerde yapılan kazılar, bunların tümünün M.Ö. 3000’li yılları civarında bir sele maruz kaldıklarını göstermektedir.
Leonard Woolley bu tufanı araştırmış çok önemli bir bilim adamıdır. British Museum ve Pennsylvania Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen bir kazı çalışmasına da başkanlık etmiştir. Sir Woolley’in kazıları Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki çölün ortalarında gerçekleşti. Reader’s Digest dergisinde Woolley’in kazıları şöyle anlatılmaktadır: Kazı yapılan bölgede derine inildikçe çok önemli bir buluntu ortaya çıkarılmıştı; bu, Ur şehrinin krallar mezarlığıydı. Araştırmacılar Sümer krallarının ve soyluların gömülmüş olduğu bu mezarlıkta birçok efsanevi sanat eserlerine rastladılar. Miğferler, kılıçlar, müzik aletleri, altından ve kıymetli taşlardan yapılmış sanat yapıtları.
İşçiler, çamur olmuş tuğlaların içinden bir metre kadar derine daldılar ve çanak çömlekleri çıkarmaya başladılar. Ve sonra birdenbire her şey durdu. Artık ne çanak, ne çömlek, ne kül vardı; yalnız suyun getirdiği temiz çamur…”
Woolley kazıya devam etti. İki buçuk metre kadar temiz kil tabakasından geçilerek derine dalındı ve sonra birdenbire işçiler, bu devrin insanları tarafından yapılmış zımpara taşından aletler ve çanak çömlek parçalarına rastladılar. Çamur iyice temizlenince altında kalmış bir medeniyet ortaya çıktı. Bu durum, bölgede büyük bir su baskınının meydana geldiğini gösteriyordu. Ayrıca mikroskobik analiz, temiz kilden kalın bir katmanın eski Sümer uygarlığını yok edecek kadar büyük bir tufan tarafından buraya yığılmış olduğunu gösteriyordu.
Bu araştırmalar sonunda kazıya başkanlık eden Woolleyin vardığı neticeyi dikkatle dinleyelim:
“Tek bir zaman diliminde oluşmuş böylesine büyük bir kil kütlesi sadece çok büyük bir sel felaketinin sonucu olabilir. Bu ancak efsanevi Nuh Tufanının kalıntıları olabilir.”
Alman arkeolog Werner Keller de söz konusu kazının neticesini şöyle ifade etmiştir.
“Mezopotamya’da yapılan arkeolojik kazılarda balçıklı bir tabakanın altından şehir kalıntılarının çıkması burada bir sel olduğunu ispatlamış oldu.”
Şimdi bilim adamlarının bahsettiği efsanevi tufanının 1400 sene evvel Kur’an’da nasıl haber verildiğine bakalım:
“Nuh’a şöyle vahyettik: “Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme. Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.” (Hud 36-37)
Gemi, içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: “Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!” O dedi ki: “Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım.” Nuh da: “Bu gün Allah’ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah’ın bu azabından koruyacak kimse yoktur.” dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu. Allah tarafından denildi ki: “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. (Hud 42-43-44)
Acaba, Kur’an’ın verdiği bu haberin, bilim adamlarının tespitleriyle birebir uyum içinde olması ne manaya gelmektedir?
Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu kabul etmeyenler, Kur’an’ın 1400 sene evvel bu tufanı haber vermesini ne ile izah edeceklerdir?
Bir beşerin tek başına binler sene evvel yaşanmış bir tufanı görür gibi haber vermesi mümkün müdür?
-Başka meselelerde bilim adamlarının sözlerine delil olarak kabul edenler, Nuh tufanı konusunda bu kadar ilmi açıklamaya gözlerini mi kapatacaklar, ya da kulaklarını mı tıkayacaklar? Evet, bilim yine Kur’an’ı tasdik etti ve bilim adamları yine Kur’an’ın vermiş olduğu haberlerin doğruluğuna imza attı.
Şu soruyu sorarak bu delili tamamlamak istiyoruz: Acaba ümmi olan, yani okuma yazma bilmeyen; hiçbir kitap okumamış ve hiçbir harf yazmamış bir zat; elindeki kitaba dayanarak, asırlar öncesinde yaşanmış bu tufanı, sanki görüyormuş gibi bizlere haber verse ve verdiği bu haber, asırlar sonra bütün tarihçiler ve arkeologlar tarafından ilmi çalışmalar neticesinde tasdik edilse, acaba hiç şüphemiz kalır mıydı ki bu zat, geçmişi ve geleceği bilen Allah’ın peygamberi ve elindeki kitap da o zatın fermanı olmasın?