Kur’an’ın sosyal hayata verdiği terbiye ispat eder ki, Kur’an Allah’ın kitabıdır.
Kur’an’ın toplum hayatına verdiği terbiye ile felsefenin verdiği terbiyeyi kıyas ettiğimizde Kur’an’ın bir beşer kelamı olamayacağı ortaya çıkar.
Zira bir beşerin tek başına bu terbiyeyi vermesi ve bu icraatları yapması mümkün değildir. Şimdi felsefe ile Kur’an’ın terbiyesini ve hayat görüşlerini kıyas edelim:
Felsefe, sosyal hayatta dayanak noktasını “kuvvet” kabul eder.
Hedefi “menfaat” bilir.
Hayat prensibini “savaş” tanır.
Toplumların arasındaki bağı “ırkçılık”tır.
Meyvesi ise “nefsin arzularını tatmin ve insanların ihtiyaçlarını artırmaktır.”
Hâlbuki kuvvetin neticesi başkasına tecavüzdür.
Menfaatin neticesi, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır.
Savaşın neticesi çarpışmaktır.
Irkçılığın neticesi ise başkasını yutmakla beslenmek olduğundan tecavüzdür.
İşte bu sebeplerdendir ki, felsefe, insanlığın saadetine sebep olamamıştır.
Hâlbuki Kur’an ise, dayanak noktasında kuvvete bedel hakkı kabul eder.
Gayede menfaate bedel, fazilet ve Allah’ın rızasını kabul eder.
Hayat prensibinde savaş yerine yardımlaşmayı esas tutar.
Toplumların arasındaki bağı ırkçılık yerine din ve vatan rabıtasını kabul eder.
Meyvesi, nefsin ve arzuların hücumuna set çekip, ruhu yüksek manalara teşvik eder ve ulvi hisleri tatmin eder. Ve insanı, insan-ı kâmil olmaya sevk edip insan eder.
Hakkın neticesi ittifaktır,
Faziletin neticesi dayanışmadır.
Yardımlaşmanın neticesi birbirinin imdadına koşmaktır.
Dinin neticesi kardeşliktir.
Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalata kamçılamakla serbest bırakmanın neticesi ise dünya ve ahiret saadetidir.
Elbette böyle ulvî neticeleri olan bir kitap ancak ve ancak Allah’ın kitabı olabilir.
Ümmî olan, okuma yazma bilmeyen bir beşer asla şu neticeleri verecek bir kitabı yazamaz.