İslamiyet’in bütün hak ilimleri ispat eder ki, Kur’an Allah’ın kelamıdır.
Kur’an’ı yine bir ağaca benzetirsek, fıkıh, usul-ü fıkıh, tefsir, kelam, akait, tasavvuf gibi İslamiyet’in bütün hak ilimleri o ağacın birer meyvesi olur.
Acaba dallarında bu kadar hak meyveler olan bir ağacın hayatından hiç şüphe edilebilir mi?
Madem ağacın hayatını inkâr edebilmek için, ilk önce hayatının belirtileri olan meyvelerini inkâr etmek gerekir ve madem meyveye dil uzatamayan ağaca dil uzatamaz.
Aynen öyle de Kur’an’a dil uzatabilmek ve bu nuranî ağacın hayatını inkâr edebilmek için ilk önce meyveleri hükmünde olan İslamiyet’in hak ilimlerini inkâr etmek gerekir.
Bu ise mümkün değildir. Zira her bir ilim, sağlam kaidelere, aklî ve vicdanî delillere ve mantıkî kurallara bina edilmiştir. Bu ilimlerin sadece bir tanesini tamamen öğrenmek bile yıllar süren tahsile bağlıdır. Hele bir iki tanesinde mütehassıs olmak ancak dâhilere nasip olur.
Acaba hiç mümkün müdür ki, meyvesi, böyle hak ilimler olan Kur’an, okuma yazma bilmeyen bir beşerin sözü olsun ve bütün bu hak ilimler o zatın sözünden süzülsün. Hâşâ olamaz. O halde Kur’an, meyveleri olan bu ilimlerinin şehadetiyle Allah’ın kelamıdır ve mukaddes kitabıdır.