Kur’an’ın meyveleri olan evliyalar ve asfiyalar ve ilimler
Kur’an’ı bir ağaca benzetirsek, o ağacın dalları; asırları, o dallardaki meyveler ve çiçekler de, o asırda yetişmiş evliyaları ve yüksek ilim sahibi olan âlimleri ifade eder.
Nasıl ki, ağacın hayat sahibi olması, meyvesi ve çiçeği ile bilinir. Dallarında binlerce meyve ve çiçek olan bir ağacın ölü olduğunu kimse iddia edemez. Zira böyle bir iddiaya karşı her bir meyve ve çiçek; “Bize bakın, bizim hayatımız ağacımızın hayatından geliyor. Bizler ağacımızın kökünden besleniyoruz, o halde ağacımız hayattadır” derler. Dolayısıyla ağacın hayatını inkâr etmek için, ilk önce dallarındaki meyvelerin hayatını inkâr etmek ve sözlerini çürütmek gerekir. Meyvenin ve çiçeğin hayatını inkâr edemeyen, ağaca ilişemez.
Aynen bunun gibi Kur’an ağacının meyveleri olan evliya ve âlimleri inkâr edemeyen, o meyvelerin ağacı olan Kur’an’ı da inkâr edemez.
Dolayısıyla şöyle bir söz söylesek: “Kur’an Allah’ın kelamıdır, çünkü Abdülkâdir-i Geylani hazretleri o kadar kemal sahibidir ki, asrında yaşayan gayri müslimler; “İslamı kabul etmiyoruz ama Abdülkadir’i de inkâr edemiyoruz” demişlerdir.”
Bu söz doğrudur. Yani bizler Geylani hazretlerinin kemalini, Kur’an’ın hak kelam olduğuna delil getirebiliriz. Zira O, Kur’an’ın bir talebesidir.
Ondaki kemal ve kerametler de, Kur’an’ın kökünden geliyor. Hâşâ, eğer Kur’an Allah’ın kelamı olmasaydı, o zaman bu ağaçta meyveler gözükmeyecekti. Madem gözükmüş, elbette Allah’ın kitabıdır.
O halde on dört asırda yaşamış bütün evliyalar ve yüksek âlimler, kerametleriyle, ilimleriyle, kemalleriyle, bütün güzel sıfatlarıyla ve hakikati gösteren yaşantılarıyla, Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna delildir.
Onları tamamıyla inkâr edemeyen, nuranî ağaçları olan Kur’an’a ilişemez.
Acaba, bir Geylani hazretleri bile inkâr edilemezken, nerede kaldı tamamını inkâr etmek!
İslamiyet’in bütün hak ilimleri ispat eder ki, Kur’an Allah’ın kelamıdır.
Kur’an’ı yine bir ağaca benzetirsek, fıkıh, usul-ü fıkıh, tefsir, kelam, akait, tasavvuf gibi İslamiyet’in bütün hak ilimleri o ağacın birer meyvesi olur.
Acaba dallarında bu kadar hak meyveler olan bir ağacın hayatından hiç şüphe edilebilir mi?
Madem ağacın hayatını inkâr edebilmek için, ilk önce hayatının belirtileri olan meyvelerini inkâr etmek gerekir ve madem meyveye dil uzatamayan ağaca dil uzatamaz.
Aynen öyle de Kur’an’a dil uzatabilmek ve bu nuranî ağacın hayatını inkâr edebilmek için ilk önce meyveleri hükmünde olan İslamiyet’in hak ilimlerini inkâr etmek gerekir.
Bu ise mümkün değildir. Zira her bir ilim, sağlam kaidelere, aklî ve vicdanî delillere ve mantıkî kurallara bina edilmiştir. Bu ilimlerin sadece bir tanesini tamamen öğrenmek bile yıllar süren tahsile bağlıdır. Hele bir iki tanesinde mütehassıs olmak ancak dâhilere nasip olur.
Acaba hiç mümkün müdür ki, meyvesi, böyle hak ilimler olan Kur’an, okuma yazma bilmeyen bir beşerin sözü olsun ve bütün bu hak ilimler o zatın sözünden süzülsün. Hâşâ olamaz. O halde Kur’an, meyveleri olan bu ilimlerinin şehadetiyle Allah’ın kelamıdır ve mukaddes kitabıdır.