Kuran’ın aciz insana karşı büyük tehdidinin hikmeti.
İnsan acizdir gözle görülemeyen bir mikroba yenik düşecek kadar ve insan fakirdir elindeki sermayesi ise yalnız cüz’i bir ihtiyar ve zayıf bir irade. Hâlbuki ihtiyaçları ve arzuları sonsuza kadar uzanır. Böyle aciz, zayıf ve fakir olan insana karşı Kur’an’ın şiddetli şikâyetleri, büyük tehditleri ve müthiş korkutmalarının hikmetini anlamak için şu gelecek iki temsile bak:
Birinci temsil:
Mesela, şahane bir bağ var ki, nihayetsiz meyveler ve çiçekler içinde bulunuyor. O bağa bakmak için pek çok hizmetkârlar tayin edilmiş. Her birinin farklı vazifeleri var. Bir hizmetkârın vazifesi ise; yalnız o bağa yayılacak ve içilecek suyun kanalındaki deliğin kapağını açmaktır. Kapağı açmalı ki, oradan akan su ile bitkiler, ağaçlar ve bahçenin diğer sakinleri sulansın. Yoksa hepsi susuzluktan ölecek.
Şimdi bu hizmetkâr tembellik etse ve deliğin kapağını açmasa, o bağ da kurusa, acaba böyle bir durumda, o bahçenin diğer bütün hizmetkârlarının bu sersemden şikâyete hakları yok mudur? Elbette vardır. Zira suyu açmamakla bağı kuruttu, diğer hizmetkârların hizmetlerini ve bütün çalışmalarını neticesiz bıraktı. Ve zarar verdi.
İkinci temsil:
Mesela, padişaha ait büyük bir gemide, yüzlerce kişi çalışır. Her birinin farklı vazifeleri vardır. Bir adamın vazifesi ise sadece dümeni kırmaktır. Şimdi o dümenci adam, görünüşü küçük ancak neticesi çok büyük olan şu vazifeyi terk etse ve gemi bir kayaya çarparak devrilse ya da karaya otursa, gemideki diğer bütün vazifedarların hizmetlerinin neticelerine zarar verdiğinden hatta mahvettiğinden, bütün o vazifedarlar namına, gemi sahibi ondan şikayet etse, kusur sahibi dümenci diyebilir mi ki; “Ben âdi, basit bir adamım, ehemmiyetsiz ihmalimden dolayı şu şiddetli azara müstahak değilim.” Elbette diyemez. Zira o adam vazifesini yapmamakla geminin diğer çalışanlarının haklarını zayi etti. Tek bir ihmali ile hadsiz zararları netice verdi.
İşte dünya, temsildeki şahane bağ ve büyük bir gemi hükmündedir. Küfür ve dalalet, azgınlık ve isyan ise; başkasının hukukunu çiğneyen büyük bir cinayettir.
Zira bunların esası ve mayası inkârdır ve reddir. Terktir ve kabul etmemektir. Bu sebepten diğer mevcutların amellerinin neticelerine zarar verdiği gibi, ilahi isimlerin, güzel tecellilerine de perde çeker. Mahlûkatın kıymetlerini binden bire düşürür. Onların vazifelerini inkâr eder, tespihlerini manasızlıkla itham eder.
Mesela güneş, Allah’ın isimlerine bir aynadır.
Varlığı ile Allah’ın Hâlık, Mûcid isimlerine,
Işığıyla Allah’ın Nur ismine,
Büyüklüğü ile Allah’ın Azim, Kebir, Mütekebbir, Âli, Aziz gibi isimlerine,
Işığı ve ısısıyla Allah’ın Rahim, Kerim, Rahman isimlerine ve bunlar gibi her haliyle, Allah’ın diğer isim ve sıfatlarına ayna olmak vazifesiyle memurdur.
Hâlbuki inkâr ve gaflet ile Allah’ı tanımayanlar, güneşin, Allah’ın isimlerine yaptığı bu ayinedarlık vazifesini inkâr ile red ederler.
Elbette güneş, kendisini vazifesizlikle ve manasızlıkla itham edip, başıboş ve serseri zanneden kâfire karşı davacı olacaktır. Sultanı olan Allaha, onu şikâyet edecektir.
Hem “Eser kıymetini, sanatkârından alır” kaidesiyle, güneş, Allah’ın sanatı olmak cihetiyle kıymet kazanıp, antika bir eser hükmünde iken, inkâr gözüyle adi ve kıymetsiz bir ateş topu derecesine düşer. Elbette derecesini binden bire düşüren kâfire karşı davası yine hak ve adalettir.
Hem güneş, Allah’ı bin bir ismi ile tesbih ederken, inkâr, onun tesbihini reddetmek ile onu vazifesizlikle itham eder.
Elbette güneş ve diğer bütün varlıklar kendilerine yapılan bu tecavüzden dolayı, kâfiri, sultanları olan Allaha şikâyet edeceklerdir.
Ve elbette Allah, mahlûkatın hukukunu korumak ve muhafaza etmek için kâfiri şiddetle korkutup, tekrar ve tekrar tehdit edecektir ve etmesi hikmetin ve adaletin tâ kendisidir.
Ve o asi beşer, şiddetli tehditlere elbette müstahaktır ve dehşetli korkutmalara layıktır.