Hem hakim hem mahkûm olunmaz
Allah’ın varlığına iman edilmez ve Allah inkâr edilirse her bir zerrenin hem hakim hem de mahkûm olduğuna hüküm edilecektir.
Nasıl ki bir binayı meydana getiren taşlar bir ustaya isnad edilmez ve kendiliğinden oluştuğuna itikat edilirse, her bir taşın hem hakim hem de mahkûm olduğu kabul edilir.
Hem hakimdir çünkü bir araya gelerek bir bina yapmaya karar vermişlerdir, hem de mahkûmdur, çünkü bu kararlarından vazgeçip binayı terk edemezler.
Aynen bunu gibi vücuttaki zerreler de bu kusursuz organları meydana getirmek suretiyle hakim ve kanun koyucu vasfını kazanmışlardır. Bir araya gelmişler ve mesela kalbi yapmaya karar vermişlerdir. Bu karar bir hükümdür, bu kararı verende hakim olur. Daha sonra koydukları bu kanuna itaat ederek kendilerini mahkûm yapmışlardır.
Başka bir bakışla; Hem diğer zerreleri emrine itaat ettirip hakim olmuş, hem de başka zerrelerin emri altına girerek mahkûm olmuşlardır.
Halbuki hakimiyet ve mahkûmiyet bir şahısta toplanamaz.
Hâl böyle iken vücuttaki sayısız hücrelerde bu iki sıfatın bulunduğunu nasıl düşünebiliriz? İşte küfrün içinde böyle binlerce batıl fikir bulunur.