“Ben de dinde hüküm çıkarabilirim” sözünü analiz edelim
Sevgili kardeşlerim, bazıları diyor ki:
“Ben Kur’an ve hadisten kendi hükmümü kendim çıkarabilirim. Dört mezhep alimleri de Kur’an ve hadislerden hüküm çıkarmış. Kaynak belli, öyleyse bunu ben de yapabilirim.”
Onların bu sözlerine karşı biz de deriz ki:
Bir eczacı, çiçeklerden ilaç yapar. Hâl böyleyken, “Bütün ilaçlar çiçeklerden yapılmıştır. Eczaneden almaya ne gerek var.” diyerek dağlara tırmanmak akıl kârı mıdır?
Evet, ilaçlar çiçeklerden ve bitkilerden yapılmıştır; bu doğrudur. Ancak o ilacı yapmak için, yıllarca kimya okumak ve uzman bir kimyager olmak gerekir. Herhalde kimya ilmini bilmeden, dağdan topladığı çiçeklerle ilaç yapmaya çalışan kişi, kendisine zarar vermekten başka bir iş yapmış olmaz.
Aynen bunun gibi, bizler de manevi ilaçlarımız olan Kur’an’ın ve sünnetin hükümlerini, -tabiri caizse- bu işin eczacıları olan müctehid alimlerden almak ve onlardan öğrenmek zorundayız. Çünkü bu ilim onlara ihsan edilmiştir. Demek, dört mezhebi bir kenara bırakarak kendi bulduğu ile hükmeden kimse, ilaç yapmak için dağa tırmanan kişiye benzemektedir. Sizce bu insan akıllı mıdır?..
Ya da bu kişi, şu sözü söyleyen kişiye benzer:
“Bütün kanunlar anayasa kitapçığında mevcuttur. Ben bu kitabı baştan sona okudum mu, anayasa profesörü olurum. Artık anayasa profesörlerini dinlemeye ihtiyacım olmaz…”
Evet, nasıl ki bu söz manasızdır ve anayasa kitapçığını bir defa okumakla anayasa profesörü olunamıyor. Aynen bunun gibi, Kur’an’ı mealinden okumakla da müctehid alim olunmuyor.
Ya da bu kişi, şu sözü söyleyen kimseye benzer:
“Ben fizik kanunlarını tek başıma keşfedeceğim. Einstein ve emsallerini taklide ihtiyacım yok. Çünkü onlar da benim gibi bir insandır. Onlar da rakamları kullanmış ve hesap yapmıştır. Ben de aynı rakamları kullanarak aynı hesapları yapabilir ve doğru sonuçlara ulaşabilirim…”
Bu sözde doğru bölümler vardır. Evet, Einstein da onun gibi bir insandır ve mesleğinde rakamları kullanarak hesaplar yapmıştır. Yanlış olan ise, bu kimsenin kendisini Einstein’ın yerine koyması ve onun kadar yetenekli olduğunu zannetmesidir. Onun kadar yetenekli olmadığına delil ise, tarihin bir elin parmaklarından fazla Einstein’ları nakledememesidir. Einstein olmak o kadar kolay olsaydı, herhalde binlerce emsalinin gözükmesi gerekirdi. Demek mesele rakamlarda değildir. Mesele, o rakamları kullanarak doğru neticelere ulaşmaktadır.
Aynen bunun gibi, mesele, Kur’an’ın ayetlerini ya da hadisleri okumada değildir. Mesele, Kur’an ve yüz binlerce hadisin içinden doğru hükmü çıkarmadadır. İşte bu özel yetenek de İmam-ı Azam, İmam Şafi, İmam Malik, Ahmed İbni Hanbel ve emsallerine verilmiştir.
Belki siz iyi bir fıkıhçı ya da tefsir alimi olabilirsiniz; ama asla bir müctehid alim olamazsınız. Asla İmam-i Azam ve emsallerine yetişemezsiniz. Çünkü Allah Teâlâ onlara farklı bir ihsanda bulunmuştur. Bu, onların çalışarak kazandıkları bir yetenek değil, Allah’ın onlara lütfettiği bir ikramdır.
Bu kadar izahımızdan sona hâlâ biri, “Ben de alimim. Niçin ictihad yapmayayım? Onlardan ne eksiğim var?” derse, biz de ona deriz ki:
Hakikatin mahiyeti bir olmakla birlikte, fertlerdeki tarz-ı tahakkuku farklı farklıdır. Mesela: Sinek de uçar, ama kartal gibi değil. Buğday da sümbül verir, ama ağaç gibi değil. Ayna da Güneş’i gösterir, ama Okyanus gibi değil…
Aynen bu misaller gibi, ilim hakikatinin de tarz-ı tahakkuku fertlerde farklı farklıdır. İlmin, İmam-ı Azam ve emsallerindeki tecellisiyle, bu asırdaki bizlerde tecelli bir olamaz. Evet, ikisi de ilimdir, ama mahiyetleri arasında yerden göğe kadar fark vardır. Bu, şuna benzer:
İlkokulda matematik okunur, ama oradan mühendis çıkmaz. Çünkü ilkokulda okutulan matematik mühendislik için yeterli değildir. İşte bu asır, o asra kıyasla ilkokuldur. İçinde ilim okunur, alim çıkar; ama müctehid çıkmaz. Çünkü bu asrın ilkokulu, müctehid yetiştirmeye elverişli değildir.
Müctehid alimlerin nasıl emsalsiz bir yeteneğe sahip olduğundan ve onlara yetişmenin asla mümkün olmadığından başka bir derste bahsederiz. Şimdilik bu kapıyı açmıyor ve sadece şunu demekle yetiniyoruz:
Maddi alem ve içindeki eşya hakkında doğru bilgi edinmek için, nasıl o ilmin uzmanlarına başvuruyor ve onların sözüne itimat ediyorsak, aynen bunun gibi, dini konularda da doğru bilgiye ulaşmak için bu ilmin mütehassıslarına başvurmak zorundayız. Bu kişiler de müctehid alimlerdir…