Allah’ın, ameline kıymet vermediği kişi …
عَنْ اَنَسِ ابْنِ مَالِك ، قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم مَنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَرَعٌ يَصُدُّهُ عَنْ مَعْصِيَةِ اللَّهِ اِذَا خَلَوْ لَمْ يَعْبَإِ اللَّهُ بِشَيٍْئ مِنْ عَمَلِهِ
Enes İbn-i Malik Hazretleri’nden nakledilen bu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) amelin kabulünün şartını beyan buyurmakta ve Allah’ın, ameline kıymet vermediği kişiden bahsetmektedir. Bizlerde bu bedbaht kişi olmamak için bu hadisi son derece dikkatle dinlemeliyiz.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
مَنْ “Her kim ki” لَمْ يَكُنْ لَهُ “kendisi için yoktur” وَرَعٌ “bir vera” Yani her kimin verası yoksa…
Vera: Takvanın ileri derecesi ve kişinin, değil sadece günahlardan şüphe ettiği şeylerden dahi çekinme hâletidir.
İşte, kimde böyle bir vera yoksa…
Nasıl bir verası yoksa? İşte hadis-i şerifin devamı, bu “nasıl?” sorusuna cevap veriyor:
يَصُدُّهُ عَنْ مَعْصِيَةِ اللَّهِ “Allah’a isyan etmekten onu uzaklaştıracak bir verası yoksa…”
Yani öyle bir vera ve takvası olmalı ki, o vera onu Allah’a isyandan uzaklaştırmalı, Allah’ın hükümlerine karşı gelmekten men etmeli ve onun ile isyanının arasına perde olmalıdır. İşte böyle bir vera kimde yoksa…
Hadis-i şerifin devamında, bu veranın ne zaman olması gerektiği beyan buyrulmuştur ki, bu beyan son derece dikkat çekicidir.
اِذَا خَلَوْ “Yalnız kaldığında…” Yani bu vera ve takva insanların içindeyken değil, Allah ile baş başa kaldığında ve kendisini Allah’tan başka kimsenin görmediği bir yerde olmalıdır. Zira kişi insanlar içindeyken, insanlardan utanması sebebiyle günaha zaten tevessül edemez. Ar belası da olsa günahtan uzak durur. Önemli olan, kişinin yalnız kaldığında ve işleyeceği günaha kimsenin şahit olamayacağı bir yerde bulunduğunda günahtan uzak durmasıdır. İşte bu durumda vazgeçilen bir günah, Allah’ın rızası için vazgeçilen bir günahtır. Zira onu o anda Allah’tan başka kimse görememektedir. Sakınmasının tek sebebi, Allah korkusudur.
Hadis-i şerifimizi buraya kadar toparlarsak: “Her kim ki, yalnız kaldığında kendisini Allah’a isyan etmekten men edecek bir verası yoksa…”
Hadisimizin son bölümü ise çok dehşetlidir. Âdeta insanı titretiyor:
لَمْ يَعْبَإِ اللَّهُ بِشَيٍْئ مِنْ عَمَلِهِ “Allah, onun amelinden bir şeye ne diye ehemmiyet versin!” Yani o kişinin dağlar kadar, denizler kadar ve güneşler kadar ameli de olsa, değil mi ki o, yalnız kaldığında ve tek başına olduğunda günahtan uzaklaşmadı ve hemen isyana daldı, insanlardan utandığı kadar Allah’tan utanmadı, Allah onun ameline ne diye ehemmiyet versin!
Acaba bu nasıl bir imandır ki, bir çocuğun yanında işlemekten utandığı bir günahı, Allah’ın huzurunda işlemekten utanmaz; sokakta işlemekten çekindiğini, evde işlemekten çekinmez; insanların bilmesinden sıkıldığını, Allah’ın bilmesinden sıkılmaz; insanlardan utanır ama Allah’tan utanmaz… Evet, bu nasıl bir imandır?
Allah-u Teâlâ, Efendimiz’in beyan buyurduğu bu hadis-i şerifte, böylelerinin amellerine ehemmiyet ve kıymet vermediğini beyan etmiştir. Demek mesele, sadece dağlar büyüklüğünde ameller işlemek değil; mesele, ameli Allah’a kabul ettirmektir. Ve Allah sadece, mezkûr hadisin ve Mâide suresi 27. ayetin beyanıyla “Muttakilerden kabul etmektedir.” Yani kimin, yalnız kaldığında, Allah’tan başka kimse kendisini görmediğinde, kendisini Allah’a isyandan men edecek bir verası ve takvası varsa, işte Allah onun amelini kabul etmiştir. Ve kimin böyle bir takvası yoksa, hadisin beyanıyla: “Allah-u Teâlâ, onun ameline ne diye ehemmiyet versin!”
Dilerseniz, hadis-i şeriften öğrendiklerimizi maddeleyerek manasını tekit edelim:
1- Takva, amelin kabulüne sebeptir.
2- Allah-u Teâlâ kulundan vera ve takva istemektedir.
3- Bu vera ve takva, kişi yalnız kaldığında Allah’a isyandan onu men etmelidir.
4- Peygamber Efendimiz (s.a.v.) takvası olmayanların amelleri hakkında: “Allah, onların amellerine ne diye ehemmiyet versin!” buyurarak, Allah’ın onların amellerine kıymet vermediğini beyan buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ bizleri böyle kullar zümresine dâhil olmaktan muhafaza etsin!
Ya Rab! Takva ve verayı dünyada bizlere azık eyle! Korkundan bizlere öyle bir nasip ver ki, o korku günahlarımız ile aramıza girsin! Bizleri senden hakkıyla korkan kullar zümresine dâhil eyle!
Ya Rab! Bizlere öyle bir iman ve yakîn ver ki, onunla bilelim ki: Sen bize, bizden daha yakınsın, her hâlimizi müşahede edersin. Bu iman sayesinde sana karşı günah işlemekten hayâ edelim. Yalnız kaldığımızda, bizi senden başka kimsenin göremediği bir yerde bulunduğumuzda, sana isyan içinde görünmekten çekinelim, utanalım. Ve sen bizi her zaman sana karşı itaat üzere iken bul. Âmin! (Müsnedü’ş-Şihâb,1/303; Deylemî,el-Firdevs, 4/437; Kenzü’l –Ummal,, 3/776; Feyzü’l-Kadir, 3/439)