Az yemenin fazileti
عَنْ ابْنِ عَدِىِّ ، قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم اِنَّ اللَّهَ يُبَاهِى الْمَلآئِكَةَ بِمَنْ قَلَّ مَطْعَمُهُ وَ مَشْرَبُهُ فِى الدُّنْيَا ، يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى اُنْظُرُو اِلَى عَبْدِى اِبْتَلَيْتُهُ بِاالطَّعَامِ وَ الشَّرَابِ فِى الدُّنْيَا فَصَبَرَ وَتَرَكَهُمَا ، اِشْهَدُو يَا مَلآئِكَتِى ، مَا مِنْ اَكْلَةٍ يَدَعُهَا اِلاَّ اَبْدَلْتُهُ بِهَا دَرَجَاتٍ فِى الْجَنَّةِ
İbn-i Adiyy’den (r.a.) rivayet edilmiştir. Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: Muhakkak ki Allah-u Teâlâ, dünyada yemesini ve içmesine azaltan kullar ile meleklere karşı övünür. Allah-u Teâlâ meleklere der ki: “Kuluma bakın! Ben onu dünyada yemek ve içmek ile imtihan ettim. O sabretti ve ikisini de terk etti. Şahit olun ey meleklerim! Kulumun terk ettiği her lokmaya mukabil ben de ona cennette dereceler vereceğim.”
Bu hadis-i şerif öyle bir amelden bahsetmektedir ki, Cenab-ı Mevla bu amelin sahipleriyle meleklere karşı övünmektedir. Herhalde Rabbimizin meleklere karşı övünmesi, bu amelin kıymetini anlatmak hususunda yeterli bir ifadedir. Eğer bizler de Rabbimizin bizim ile meleklere karşı iftihar etmesini istiyorsak bu amele talip olmalı ve bu ameli hayatımıza geçirmek için gayret göstermeliyiz. Rabbimiz, rahmetinin hürmetine bu ameli bizlere sevdirsin ve hayatımıza geçirmemiz hususunda bizlere inayet etsin. Şimdi hadisimize geçiyoruz: Hadis-i şerifi İbn-i Adiyy (r.a.) rivayet etmiştir.
قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم Resulullah (sav) şöyle dedi: اِنَّ اللَّهَMuhakkak ki Allah-u Teâlâ يُبَاهِى الْمَلآئِكَةَ بِمَنْ Meleklerine karşı o kimseyle övünür... Evet, Rabbimiz bazı kullarını meleklere göstererek onlarla meleklere karşı övünmektedir. On sekiz bin âlemin Rabbi olan Mevla’mızın bir kulu ile meleklere karşı övünmesi, o kul için ne büyük bir devlettir ve şereftir. Acaba bu kul hangi ameli işledi de Rabbimiz onun ile övündü? Allah-u Teâlâ’ya bu kadar sevgili olan amel acaba hangi ameldir?
İşte Rabbimize o kadar sevgili olan amelin sahibi: قَلَّ مَطْعَمُهُ وَ مَشْرَبُهُ فِى الدُّنْيَا Dünyada yemesini ve içmesini azaltan kul... Yani kim bu dünyada Allah’ın rızasını umarak açlığı ve susuzluğu kendisine ahlak yapsa ve sadece hayatının idamesi için gereken kadar yese ve içse, işte bu kul ile Allah-u Teâlâ meleklere karşı övünür.
يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى Allah-u Teala der ki اُنْظُرُو اِلَى عَبْدِى Benim kuluma bakın! اِبْتَلَيْتُهُ بِاالطَّعَامِ وَ الشَّرَابِ فِى الدُّنْيَا Ben kulumu dünyada yemek ve içmek ile imtihan ettim… Yani onun önüne türlü türlü yiyecekler ve içecekleri koydum, sofrasını donattım ve her nimetimi ona ulaştırdım. Bu nimetlerin ne kadarını kullanacak ve ne kadarını benim rızamı umarak terk edecek diye onu imtihan ettim. فَصَبَرَKulum ise sabretti وَتَرَكَهُمَاVe ikisini de terk etti… Yani imkânı vardı, doyuncaya kadar yiyebilirdi ve içebilirdi. Ama kulum benim rızamı düşünerek yememeye ve içmemeye sabretti ve ikisini de benim rızam için terk etti.
Bundan sonra Cenab-ı Hak şöyle buyurur: اِشْهَدُو يَا مَلآئِكَتِى Ey meleklerim şahit olun! مَا مِنْ اَكْلَةٍ يَدَعُهَا Kulumun terk ettiği hiçbir lokma yoktur ki اِلاَّ اَبْدَلْتُهُ بِهَا دَرَجَاتٍ فِى الْجَنَّةِ Ben o lokmaya mukabil cennette ona dereceler vermemiş olayım. Yani kulumun benim rızam için terk ettiği her lokmaya mukabil ben de ona cennette dereceler vereceğim… Bu ne büyük bir devlettir! Ve cennetin yüksek derecelerine kavuşmayı umanlar ve buna ciddi çalışanlar için ne büyük bir irşaddır.
Evet, hadis-i şeriften öğrendik ki: Allah’ın rızası için sabredilen açlık ve susuzluk, Allah’a en sevgili amellerden birisidir. Bu ameli sebebiyle, Allah-u Teâlâ meleklere karşı o kulu ile iftihar eder. Ayrıca kulunun kendi rızası için terk ettiği her bir lokmaya mukabil cennette ona dereceler verir.
Açlık hususunda Peygamber Efendimizden birçok hadis-i şerifler nakledilmiştir. Bu hadislerden bazıları şunlardır:
لاَ تُمِيتُ الْقُلُوبَ بِكَثْرَتِ الطَّعَامِ وَ الشَّرَابِ ، فَاِنَّ الْقَلْبَ كَاالزَّرْعِ ، يَمُوتُ اِذَا كَثُرَ عَلَيِهِ الْمَاءُ
Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: Kalplerinizi çok yemek ve içmekle öldürmeyiniz. Muhakkak ki kalpler tarla gibidir. Ondaki su çok olursa ölür.
عَنْ حَصَانٍ قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم اَفْضَلُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ اَطْوَلُكُمْ جُوعًا وَ تَفَكُّرًا فِى اللَّهِ سُبْحَانَهُ ، وَ اَبْغَضُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كُلُّ نَؤُمٍ اَكُولٍ شَرُوبٍ
İmam Hasan’dan (r.a.) rivayet edilmiştir. Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: Kıyamet günü makam olarak en faziletliniz, dünyada açlığı en uzun olanınız ve Allah’ın azametini tefekkür edeninizdir. Kıyamet günü en sevimsiziniz ise, çok uyuyan, çok yiyen ve çok içendir.
جَاهِدُو اَنْفُسَكُمْ بِاالْجُوعِ وَ الْعَطَشِ ، فَاِنَّ اْلاَجْرَ فِى ذَالِكَ كَأَجْرِ الْمُجَاهِدِ فِى سَبِيلِ اللَّهِ ، وَ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ عَمَلٍ اَحَبُّ اِلَى اللَّهِ مِنْ جُوعٍ وَ عَطَشٍ
Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: Açlık ve susuzluk ile nefislerinizle cihat edin. Muhakkak ki bu cihadın mükâfatı, Allah yolunda cihad edenin mükâfatı gibidir. Allah-u Teâlâ’ya, açlıktan ve susuzluktan daha sevgili bir amel yoktur.
عَنْ عَائِشَةِ قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم اَدِيمُو قَرْعَ بَابِ الْجَنَّةِ يُفْتَحُ لَكُمْ ، بِاالْجُوعِ وَ الْعَطَشِ
Hz. Aişe’den (r.a.) rivayet edilmiştir. Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: “Cennetin kapısını çalmaya devam ediniz ki size açılsın.” Hz. Aişe sordu: “Ne ile çalalım?” Efendimiz (sav) şöyle cevap verdi: “Açlık ve susuzlukla.”
عَنْ اَبِى هُرَيْرَةَ ، قَالَ رَسُولُ اللَّه صلى الله عليه و سلم اِنَّ اَقْرَبَ النَّاسِ مِنَ اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَنِ طَالَ جُوعُهُ وَ عَطَشُهُ وَ حُزْنُهُ فِى الدُّنْيَا… وَ اِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ يَأْتِيَكَ الْمَوْتُ وَ بَطْنُكَ جَائِعٌ وَ كَبِدُكَ ظَمْآنٌ فَافْعَلْ فَاِنَّكَ تُدْرِكُ بِذَالِكَ شَرَفَ الْمَنَازِلِ وَ تَحُلُّ مَعَ النَّبِيِّينَ وَ تَفْرَحُ بِقُدُومِ رُوحِكَ الْمَلآئِكَةُ وَ يُصَلِّى عَلَيْكَ الْجَبَّارُ
Hz. Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edilmiştir. Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: Kıyamet günü, insanların Allah’a en yakın olanları, dünyada uzun süre aç, susuz ve mahzun kalanlardır… Şayet gücün yeterse, miden aç ve dudakların kuru olarak ölmeye gayret. Açlık ve susuzluk sayesinde şerefli mevkilere ulaşır, peygamberlerle oturursun. Bedeninden ayrılan ruhun ile melekler sevinir ve Cebbar olan Allah-u Teâlâ sana rahmet eder.
Evet, bütün bu hadis-i şerifler, açlığın çok kıymetli bir ibadet olduğunu ders vermektedirler. Açlığın bu kadar kıymetli olmasının birçok hikmeti vardır. Bizler bu hikmetleri Bediüzzaman hazretlerinin Mektubat isimli eserine havale ederek burada sadece bir hikmetinden bahsedeceğiz.
Şöyle ki: Nefis Cenab-ı Hakk’ı tanımak istemiyor, Firavun gibi kendi kendini rab kabul etmek ister. Ne kadar azaplar çektirilse de o damar onda kalır. Sadece açlıkla o damarı kırılır. İşte açlık doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur ve kırar. Ona aczini, zayıflığını ve fakirliğini öğretir. Rab değil, abd olduğunu gösterir.
Hadisin rivayetlerinde vardır ki: Cenab-ı Hak nefse demiş ki: “Ben kimim, sen kimsin?” Nefis: “Ben benim, sen sensin!” demiş ve Allah’ı tanımamış. Allah-u Teâlâ ona azap etmiş, cehenneme atmış ve yine sormuş: “Ben kimim, sen kimsin?” Nefis yine demiş ki: “Ene ene, ente ente.” Yani ben benim, sen de sensin. Allah-u Teâlâ nefse hangi nevi azabı etmişse, nefis yine benlikten vazgeçmemiş. Sonra Allah-u Teâlâ nefse açlık ile azap etmiş ve onu aç bırakmış. Sonra tekrar sormuş: “Ben kimim, sen kimsin?” Bu sefer nefis şöyle demiş: اَنْتَ رَبِّى الرَّحِيمُ وَاَنَا عَبْدُكَ الْعَاجِزُ Yani: “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin, ben ise senin aciz bir kulunum.” Yani nefis, mahiyetini ve aczini ancak açlık ile anlayabilmiş ve rablık davasından ancak açlık sayesinde vazgeçebilmiş.
Bu hadis-i şerifte, nefsini mağlup etmek isteyenler için büyük bir nükte vardır. Hak yolda ilerlemeye çalışanlar bundan bir ders almalı ve açlığı manevi mertebelerde yükselirken kendilerine ayrılmaz bir dost yapmalıdırlar. Manevi mertebelerde yükselmek, ancak bu dostun refakatiyle olur, bunu herkes bilmelidir.
Açlığın kıymeti hakkında şu hadis-i şerifleri de nakledebiliriz:
İbn-i Abbas’tan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Midesini dolduran kimse melekût âlemine yükselemez.”
İmam Hasan’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Tefekkür ibadetin yarısı, az yemek ise ibadetin ta kendisidir.”
Ali b. Hüseyin’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Şeytan Âdemoğluna, kanın damara hulûlü gibi hulul eder. Onun giriş yollarını açlık ve susuzluk ile daraltın.”
Hz. Aişe’den gelen bir rivayet de şöyledir: Resul-u Ekrem (sav) bir kere olsun midesini doldurmamıştır. O’nun açlığına dayanamayıp ağladığım da olurdu. Elim ile midesini mesheder ve “Anam babam size feda olsun, ihtiyacını defedecek kadar dünyalık temin etsen ne olurdu” derdim. Resul-ü Ekrem şöyle derdi: “Ya Aişe, benim kardeşlerim olan ve benden önce gelip geçen büyük peygamberler bu gördüğünden daha zor vaziyetlere dayandılar. Devamlı sabrettiler ve Rablerine bu hal üzere ulaştılar. Allah-u Teâlâ da sevaplarını çoğalttı ve gelişlerinde onlara ikram etti. Ben bolluk içinde yaşarsam, yarın Allah-u Teâlâ’nın derecemi onların derecesinden düşük yapmasından utanırım. Şu sayılı günlerde sabretmek, yarın ahiret nasibimin noksan olmasından benim için daha sevimlidir. Arkadaşlarıma ve kardeşlerime ulaşmaktan daha sevimli bir şey benim için olamaz.”
Artık bu kadar hadis-i şeriflerden sonra açlığın kıymeti anlaşılmış olmalıdır. Ve yine anlaşılmış olmalıdır ki, bütün hak dostları açlığı kendilerine refik yapmışlar ve manevi mertebelere ancak açlık merdiveni ile yükselmişlerdir.
Cenab-ı Hak, güzel isimlerinin hürmetine bizlere de açlığı sevdirsin ve bu dünyada rızası için açlığa ve susuzluğa sabreden kullar zümresine bizleri dâhil eylesin. Âmin