14. “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” ayetinin izahı
Şu bilgiyi hatırlayarak dersimize başlayalım:
Tekfir: Kişiyi küfre nispet etmek ve kâfir olduğunu söylemektir.
Maalesef günümüzde bazı kimseler -bilhassa Selefî zihniyete sahip olanlar- günah işleyenleri tekfir etmekte yani onları kâfir olmakla itham etmektedirler. Günah işlemeyi küfür kabul eden bu zihniyete göre, büyük günah işleyen herkes kâfirdir. Hâlbuki Ehl-i sünnet itikadına göre, büyük günah işlemek kişiyi dinden çıkarmaz ve kâfir yapmaz.
Bu dersimize kadar, büyük günah işlemenin kişiyi kâfir yapmadığını delilleriyle ispat ettik. Aslında gösterebileceğimiz daha başka deliller de var. Ancak meseleyi 12 kuvvetli delille ispat ettiğimizden dolayı delil kısmını uzatmaya gerek görmüyoruz. Eserimizin bundan sonraki kısmında tekfircilerin sözlerine cevap vereceğiz. Cevabını vereceğimiz ilk sözleri şöyle:
Onlar diyorlar ki: Maide suresi 44. ayette şöyle buyrulmuş:
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. (Maide 44)
Bu ayet-i kerimede, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin kâfir olduğu beyan buyrulmuştur. Büyük günah işleyen de Allah’ın indirdiği ile hükmetmemektedir. Dolayısıyla onun da kâfir olması gerekir.
İşte onlar böyle diyorlar. Büyük günah işleyen, Allah’ın indirdiği ile hükmetmiyormuş; bu yüzden de kâfirmiş.
Onların bu sözlerinin ne kadar yanlış olduğunu şimdi sizlere ispat edeceğiz. Bunun için sizlere bazı sorular soracağız:
— Görmek hangi azanın işidir?
Gözün. İnsan eliyle ya da kulağıyla görmez. Gözüyle görür.
— Peki, işitmek hangi azanın işidir?
Kulağın. İnsan kulağıyla işitir, gözüyle ya da burnuyla değil.
— Peki, koklamak hangi azanın işidir?
Burnun. İnsan burnuyla koklar, eliyle ya da kulağıyla koklamaz.
— Peki, tatmak hangi azanın işidir?
Dilin. İnsan diliyle tadar, gözüyle ya da kulağıyla tatmaz.
— Peki, tutmak hangi azanın işidir?
Elin. İnsan eliyle tutar.
Şimdi en önemli soruyu soruyoruz:
— Hükmetmek hangi azanın ya da latifenin işidir? İnsan neyiyle hükmeder?
Hükmetmek kalbin işidir. İnsan kalbiyle hükmeder ki buna tasdik denir.
Dolayısıyla “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse… ” ayetinin manası, “Kim Allah’ın indirdiğinin doğruluğunu kalbiyle tasdik etmezse… ” şeklindedir. Allah’ın indirdiğinin doğruluğunu kalbiyle tasdik etmeyen kâfirdir. Bunda şüphe yoktur.
— Peki, kalbiyle tasdik ettiği hâlde onunla amel etmese ne olur?
Mesela içkinin haram olduğuna hükmetti yani kalbiyle bu hükmün hak olduğunu tasdik etti ama içkiyi de içti. Bu kişinin durumu nedir?
Bu kişi Allah’ın indirdiği ile hükmetmiş ancak o hükümle amel etmemiştir. Hükmetmek farklıdır, amel etmek farklıdır. Bu kişi içkinin haram olduğunu kabul ettiği için mümindir; o hükümle amel etmediği için fasık ve günahkârdır.
Eğer ayet-i kerimede, “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse…” değil de “Kim Allah’ın indirdiği ile amel etmezse…” denilseydi, o zaman büyük günah işleyenin kâfir olduğuna hükmederdik. Ama Allahu Teâlâ “amel etmezse” buyurmayıp, “hükmetmezse” buyurmuş.
İşte günah işleyeni kâfir kabul edenlerin anlayamadığı nokta burası. Onlar “hükmetmek” ile “amel etmemek” arasındaki farkı anlayamamışlar; amel etmemeyi hükmetmeme zannetmişler. Hâlbuki hükmetmek kalbin işidir ve buna tasdik denir.
Peki şöyle sorsak:
— Bir kimse içki içmese ama içkinin haram olduğunu da kabul etmese, bu kişi mümin midir?
Hayır mümin değildir. Çünkü bu kişi Allah’ın indirdiği ile amel etmiş ama hükmetmemiştir. Kalbiyle içkinin haram olduğunu tasdik etmediği için kâfirdir; velev ki ağzına bir damla bile içki sürmemiş olsun…
Demek, kişi Allah’ın tek bir hükmünü inkâr etse, Allah’ın hükmüyle hükmetmediği için kâfir olur. Diğer bütün hükümleri kabul etse de yine kâfirdir. Eğer o hükmün hak olduğunu tasdik edip o hükümle amel etmezse, bu durumda, bu kişi Allah’ın hükmüyle hükmetmiş sayılır. Ancak o hükümle amel etmemiştir. Hükmetmeyen kâfir olurken, amel etmeyen fasık ve günahkâr olur. Kâfir olmak farklıdır, günahkâr olmak farklıdır!
Şimdi de başka bir meseleyi konuşalım:
— Bir kimse, ortada Allah’ın hükmü varken o hükme zıt kanunlar yapsa, bu kişi kâfir olur mu?
Mesela Allah içkiye haram derken, içkinin helal olduğuna dair kanun çıkarsa ya da Allah zinaya haram derken, zinanın suç olmadığına dair hüküm ihdas etse, bu kimse kâfir midir değil midir? Yani şeriatın hükümlerine zıt olan beşerî kanunları ihdas edenlerin durumu nedir?
Onların durumu şudur: Eğer onlar kendi koydukları hükümlerin doğru, Allah’ın hükümlerinin yanlış ya da günümüzde geçersiz olduğuna itikad ediyorlarsa veya Allah’ın hükümlerini hafife alıyorlarsa onlar kâfirlerin ta kendileridir. Çünkü bu insanlar Allah’ın hükümlerinin doğruluğunu kalben tasdik etmemektedirler. Bu tasdiksizlik onları kâfir yapar!
Eğer bu kişiler, Allah’ın hükümlerinin hak ve kendi kanunlarının batıl olduğunu kabul ediyor; buna rağmen şeriata zıt hükümler ihdas ediyorlarsa bunlar mümindir. Bu kişiler Allah’ın hükümlerinin doğruluğunu kalben tasdik ettikleri için Allah’ın indirdiği ile hükmetmiş sayılırlar. Ancak o hükümlerin zıttı olan kanunları yapmakla fasık ve günahkâr olmuş olurlar.
Şunu da ilave edelim: “Bu kimse kâfir olmaz, mümindir.” derken, “Dünyevi hukuk olarak mümin muamelesi görür.” demek istiyoruz. Yani mesela nikâhı fesholmaz, kestiği hayvan helaldir, varsa ibadeti geçerlidir. Bunlar gibi, mümin için geçerli olan hukuk onun için de geçerlidir. Ancak son nefeslerinde imanlarını muhafaza edebilirler mi onu bilmeyiz.
Şu kadar deriz ki: Çok zordur… Dünyada mümin muamelesi görmek farklıdır, son nefeste imanı muhafaza edip iman üzere ölmek farklıdır. Bütün ömürlerini Allah’ın hükümlerine zıt hükümleri ihdasla geçirenlerin Allah’ın gazabını celbetmemesi ve son nefeste imanlarını muhafaza etmeleri çok zordur!
Bir de şu meseleye girelim:
— Beşerî kanunlarla idare edilen ülkelerde yaşayan insanların durumu nedir?
Burada iki durum söz konusudur: Eğer Allah’ın hükümlerini kabul ediyor ve âcizliği sebebiyle beşerî hükümleri değiştiremediği için bu hükümlerle idare ediliyorsa, bu kişi mümindir. Yeter ki Allah’ın hükümlerine kalben taraftar olsun. Hazreti Yusuf (a.s.) Mısır’a vali olduğunda Mısır beşerî hükümlerle idare ediliyordu. Hazreti Yusuf (a.s.)’ın o hükümlerle karar vermesi onu imandan çıkarmamıştır. Çünkü o vaziyetinde o kanunları değiştirmeye gücü yoktu. Ne zaman ki o güce ulaştı, o kanunları Allah’ın hükümleriyle değiştirdi.
Aynen Hazreti Yusuf (a.s.) gibi, bizlerin de şu andaki beşerî kanunları değiştirmeye gücümüz yok. Kalben asla onlara taraftar değiliz ve sadece Allah’ın hükümlerini beğeniyoruz. Bu durumda bizler müminiz.
Eğer beşerî kanunlarla yönetilen ülkede yaşayanlar bu kanunları beğenir, Allah’ın kanunlarını küçümser ve şeriatın vaktinin geçtiğine inanırsa bunlar kâfirdir. Çünkü bunların kalbinde tasdik kalmamıştır.
Hatta şöyle diyebiliriz: Kişi Allah’ın bütün hükümlerinin hak ve geçerli olduğunu kabul edip sadece bir hükmü inkâr etse, bu kişi kâfirdir. Diğer hükümleri tasdik etmesi onu mümin yapmaz.
Kardeşlerim, bu ders çok önemli bir ders. Bu dersi bir daha okuyalım ve bu dersi yaymaya çalışalım. Çünkü kişi farkında olmadan iman dairesinden çıkar da haberi bile olmaz!