İnsan, nisyandan alındığı için nisyana müptelâdır. (Mesnevi-i Nuriye)
“İnsan” kelimesi, sözlük manası olarak “Fi’lan” vezninden olup, “Beşer” manasına gelmektedir. Bu kelimenin, hangi kelimeden türediği ve hangi asıldan alındığı hakkında ihtilaf edilmiştir.
Hemen şunu ilave edelim ki, her kelimenin mutlaka başka bir kelimeden türemiş olması gerekmez. Zira bu halde teselsül (silsile ile bir başa dayanmaması) lazım gelir ki, bu da doğru değildir. Buna göre “insan” kelimesi için bir asıl aramaya ihtiyaç yoktur. Ama lisan âlimleri, bazı ince nükteler bulmak için bu kelimeye bir iştikak (bir kökten türeyen kelimenin aslı) aramışlar ve şu neticelere ulaşmışlardır:
- Lisan âlimlerinden bazıları, “insan” kelimesinin “ins”den alınmış olduğunu ve sonundaki “an” ekinin zaid (manaya etkisi olmayıp, sadece söze güzellik katmak için söylenmiş) olduğunu söylemişlerdir.
- “İnsan” lafzının “ins” den türediğini söyleyen âlimlerin bir kısmı, “insan” kelimesinin “ins” lafzının tesniyesi (Arapça’da bir kelimenin iki şeye işaret etmesi hali, mesela “Recül” kelimesi “adam” demektir. Bu kelimenin tesniyesi olan “Reculeyn” ise “iki adam” manasına gelir) olduğunu söylemişlerdir. Zira insanın, biri Hak’la (Allah ile), diğeri halkla (yaratılmışlarla) olmak üzere iki yönü vardır. Çünkü insan, ruh cihetinden Hak ile; cisim cihetinden ise halk ile alaka halindedir.
- Basra âlimleri ise, “Fi’lan” vezninden olan “insan” kelimesinin, “ins”den türemiş olduğunu beyan etmişlerdir.
- Bazı âlimlere göre ise, “insan” kelimesi, “ibsar”(dikkatle bakmak) ve “ihsas” (hissettirmek) manalarına gelen “inas” kelimesinden türemiştir. Zira insanlar eşyaya, ilim yoluyla vakıf, görme vasıtasıyla vasıl (ulaşan) ve hisleri vasıtasıyla da müdrik (idrak eden) olurlar.
- Küfe âlimleri ise, Bediüzzaman hazretleri ile aynı görüşü paylaşırlar ve “insan” kelimesinin, “unutmak” manasındaki “nisyan”dan türediğini ifade ederler.
- Bazı âlimler de, “insan” kelimesinin cem (çoğul) sigası olan “nas” (insanlar) kelimesinin, unutmak manasında olan “nesiye” kelimesinden alındığını ifade etmişlerdir. Zaten “nesiye” ve “nisyan” masdarlarından gelen ism-i fail sigası da “nas” şeklindedir. İnsanlar, verdikleri sözleri unuttukları için “insan” veya “nas” kelimeleriyle isimlendirilmiştir.
İbn-i Abbas hazretleri şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, verdikleri sözleri unuttukları için ‘insan’ ismini almışlardır.”
Allah-u Teâlâ, daha biz dünyaya gelmeden evvel, O’na kulluk edeceğimize dair bizden söz aldı. Bu sözü, Araf 172’de şöyle beyan buyurmuştur: Kıyamet gününde “Biz habersizdik” demeyesiniz diye Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Onlar da: “Evet (Rabbimiz olduğuna) şahit olduk” dediler.
Maalesef sözümüzü unuttuk, Allah’a kulluktan yüz çevirdik ve Allah-u Teâlâ da, “sözünü unutan” manasına gelen “nisyan” mastarından türemiş “İNSAN” ismiyle bizi isimlendirdi.
Tahlilimizi, Üstadımızın “İşarâtü-l İ’caz” isimli tefsirinden bir alıntı ile tamamlayalım: “Nas”, aslında “nisyan”dan alınmış bir ism-i faildir. Vaziyet-i asliyesi mülahazasıyla, insanlara bir itab olduğuna işarettir. Yani, “Ey insanlar! Ne için misak-ı ezeliyeyi unuttunuz?” Fakat bir cihetten insanlara bir mazeret yolunu gösteriyor. Yani, “Sizin o misakı terk ettiğiniz amden değil, belki sehv ve nisyandan ileri gelmiştir” manası var denilebilir.
Ey Allah’ım! Sen bizi, sözünü unutanlardan eyleme. Âmin.
KELİMELER: NAS: insanlar NİSYAN: unutkanlık VAZİYETİ ASLİYE: asıl vaziyet MÜLAHAZA: tefekkür etmek, düşünmek İTAB: azarlamak MİSAK-I EZELİYE: Allah’ın ruhlar âleminde insanlardan, kendisine itaat edeceklerine dair aldığı söz AMDEN. Kasten SEHV: yanılma