Cenab-ı Hakk’ın ismi, zat-ı akdesine ayn olduğu cihetle lâfza-i celal, sıfat-ı ayniyeye işarettir. اَلرَّحِيمِ de, fiilî olan sıfat-ı gayriyeye imadır.
Cenab-ı Hakk’ın ismi, zat-ı akdesine ayn olduğu cihetle lâfza-i celal, sıfat-ı ayniyeye işarettir. اَلرَّحِيمِ de, fiilî olan sıfat-ı gayriyeye imadır. اَلرَّحْمٰنِ dahi, ne ayn ne gayr olan sıfat-ı seb’aya remizdir. Zira Rahman “Rezzak” manasınadır. Rızık, bekaya sebeptir. Beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Vücut ise, birincisi mümeyyize, ikincisi muhassısa, üçüncüsü müessire olmak üzere “ilim, irade, kudret” sıfatlarını istilzam eder. Beka dahi, semere-i rızık mahsulü olduğu için, “basar, sem’, kelâm” sıfatlarını iktiza eder ki, merzuk, istediği zaman ihtiyacını görsün, istediği zaman işitsin, aralarında vasıta bulunduğu takdirde o vasıta ile konuşsun. Bu altı sıfat, şüphesiz, birinci sıfatı olan “hayat”ı istilzam ederler. (İşaret-ül İcaz)
Üstadımızın mezkûr ifadesinde üç cümleyi izah etmeye çalışacağız:
1- Cenab-ı Hakk’ın ismi, Zat-ı Akdesine ayn olduğu cihetle lafza-i celal, sıfat-ı ayniyeye işarettir.
Allah ism-i şerifi, Cenab-ı Hakk’ın bizzat zatına delalet eden bir isimdir. Bu sebeple, Allah ism-i şerifi sıfat-ı ayniye işaret etmektedir. Aynî sıfatlar, yalnızca Allah’a mahsus olup, başka varlıklarda bulunmayan sıfatlardır. Bu sıfatlara zatî sıfatlar da denilir. Bu sıfatlar şunladır: Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Kıyam bi-nefsihi ve Muhalifetün li’l-havâdis.
Allah ism-i şerifinin bu sıfatlara işaret etmesinin izahı şu şekildedir:
Bu kâinatın sahibi ve bu âlem sarayının sultanı ve bu mülkün maliki olan zatın adı Allah’tır. Ve O, kitabında kendinden bahsederken “Enallah” yani “Ben Allah’ım” demektedir. Bu ismi diğer isimlerden ayıran bazı özellikleri vardır. Biz konumuz ile ilgili özelliklerine vurgu yapacağız.
1- Allah ism-i şerifi, Esma-ül Hüsna içinde asıl olup diğer isimler bu isme izafe edilmektedir. Mesela: “Şafi, Allah’ın bir ismidir.” denilir; ama “Allah, Şafi’nin bir ismidir.” denilmez. Ya da “Rahman, Allah’ın bir ismidir.” denilir; ancak “Allah, Rahman’ın bir ismidir.” denilmez. Yani Allah ismi asıl olup, diğer isimler ise ona izafe edilmektedir.
2- Allah ism-i şerifi, ism-i alemdir yani özel isimdir. Mecaz yoluyla da olsa başkası için bu isim kullanılamaz. Bu isim Allah’a has ve ancak ona işaret eden bir isimdir. İlahlık davasına kalkışan Firavun dahi “Ene rabbükümül a’la” “Ben sizin yüce Rabbinizim!” demiş; fakat “Enellah” “Ben Allah’ım!” diyememiştir. Allah’ın “Rab” ismini kullanırken; “Allah” ismini kullanmaya cüret edememiştir. Yine Mekke müşrikleri Kâbe’nin etrafını 360 putla doldurmuşlar, her birine farklı isimler vermişler ama hiç birine “Allah” diyememişlerdir. Demek bu isim ancak ve ancak Allah’a mahsus bir isimdir.
3- Zikrettiğimiz 2 sebepten ötürü, imana girmek kelime-i şehadet ile mümkündür; imanın temeli olan kelime-i şehadet de ancak Allah ismi ile kabul olmaktadır. Mesela:
Bir gayrimüslim, Müslüman olmak için “Eşhedü enlâ ilahe illallah…” yerine “Eşhedü enlâ ilahe ille-r Rahman” veya “Eşhedü enlâ ilahe ille-l Melik” dese İslam’a girmiş olmaz. Çünkü Allah ismi, tek ve ortaksız olarak Cenab-ı Hakk’ın zatını ifade eden has bir isimdir. Has isimlerde ortaklık manasını düşünmek mümkün değildir. Bunun için bu isimde hakiki bir tevhid vardır. Diğer isimlerde ise bu hakiki tevhid olmadığından ve onlar ile Allah’ın birliği tam manasıyla ikrar edilmediğinden dolayı iman kabul edilmez.
4- Bu özellikleri sebebiyle Allah isminin manasında bir toplayıcılık vardır. Diğer isimlerde ise bu toplayıcılık yoktur. Diğer isimler sadece bir manaya işaret ederler. Mesela “Hadi” ismi sadece “hidayet veren” manasında, “Nafi” ismi sadece “menfaat veren” manasında, “Halik” ismi” ise sadece “yaratıcı” manasındadır. Fakat Allah ismi, bunlardaki ve diğer bütün isimlerdeki manaların hepsini toplu bir şekilde ifade eder. Şöyle ki:
Nasıl ki “Güneş” dediğimizde yedi renk, ısı ve ışık gibi sıfatlara sahip olan bir ışık kaynağı aklımıza gelir ve bu sıfatları kendinde bulunduramayan Güneş olamaz. Aynen bunun gibi, “Allah” ismi denildiğinde de bütün kemal sıfatları ve isimleri kendinde bulunduran Zat-ı Akdes akla gelir. Bu isim ve sıfatları kendinde bulunduramayana Allah denilemez. Yani Allah olabilmesi için Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Kıyam bi-nefsihi ve Muhalifetün li’l-havâdis gibi sıfatlara sahip olması gerekir. Bu sıfatlara sahip olmayana Allah denilemez. Hatta bu sırdandır ki, bu manadaki topluluğu düşünerek “Allah” diyen bir kimse Cenab-ı Hakk’ı bütün isim ve sıfatlarıyla zikretmiş olur.
NETİCE: İşte “Cenab-ı Hakk’ın ismi, Zat-ı Akdesine ayn olduğu cihetle lâfza-i celal, sıfat-ı ayniyeye işarettir.” cümlesinde anlatılmak istenen mana budur. Allah ism-i şerifi sadece ve sadece Zat-ı Akdes olan Allah için kullanılmıştır. Diğer isimler mecazî olarak mahlûklara verilebilirken bu isim sadece Allah’a mahsus kalmış ve O’na işaret etmiştir.
Yani bu isim sadece Zat-ı Akdes’e mahsustur. Ona mahsus olması cihetiyle de O zatın aynî olan sıfatlarına işaret etmektedir. Yani güneşin ışıksız, ısısız ve yedi renksiz olması düşünülemeyeceği gibi, Allah’ın da Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Kıyam bi-nefsihi ve Muhalifetün li’l-havâdis sıfatlarına sahip olmaması düşünülemez. Zira bu sıfatlara sahip olamayana Allah denilemez. Madem ona “Allah” denilmiş, o halde bu sıfatların tamamına sahiptir ve bu sıfatlar O’nun zatının sıfatlarıdır. Yani aynî ya da diğer ismiyle zatî sıfatlarıdır.
Sayfanın başında “üç noktanın izahını yapmaya çalışacağız.” demiştik. İnşallah ikinci cümle olan “اَلرَّحِيمِ de fiilî olan sıfat-ı gayriyeye imadır.” cümlesinin izahını bir sonraki yazımızda yapmaya gayret edeceğiz. İnayet ve tevfik Allah’tandır.