El- Muhyi
El- Muhyi; mahlûkatına maddî ve manevî hayat veren, dirilten, yaşatan manalarına gelmektedir. Allah Muhyi’dir hayatı veren yaşatan ancak odur. El-Muhyi ismini daha iyi idrak edebilmek için hayatın ne olduğunu mahiyetini ve vazifesini anlamak gerektir.
Şu varlık âlemi hayat ile var olur hayat ile canlanır çünkü varlık âlemi ve tüm varlıklar ancak hayat ile kemal bulur. Hayat, her şeyin başıdır ve esasıdır. Nasıl ki ışık olmazsa her şey karanlıktadır aynen öylede hayat olmasa her şey karanlıktadır. Demek hayat varlığın nurudur.
Hayat öyle harika bir mucizedir ki bir şeye girdiği vakit, o ceset görmeye, işitmeye, konuşmaya, hareket etmeye başlar. Bir dağ, bir taş vücut sahibi olmasına rağmen hayata mazhar olamadığından yalnızdır, gariptir. Münasebeti yalnız oturduğu mekân ile ve ona karışan şeyler ile vardır. Hayatı olmadığı için kâinatta ne varsa o dağa nispeten yok hükmündedir.
Fakat küçücük bir bal arısına hayat girdiği anda, o bal arısı bütün kâinatla öyle münasebet tesis eder kiyeryüzünün çiçeklerinden güneşe kadar öyle bir bağ kurar ki: “Şu yeryüzü, benim bahçemdir, şu çiçekler benim meskenim.”diyebilir.İşte hayat en küçük bir hayat sahibi olan bir arıda böyle tesirini gösterse elbette tabaka-i insaniye olan en yüksek mertebeye çıktıkça, hayat öyle bir genişler, inkişaf eder ve nurlanır ki hayatın ziyası olan şuur, akıl ve diğer latiflerle bir insan kendi hanesindeki odalarda gezdiği gibi tüm âlemde gezmeye başlar. Her şeyle bir alaka peyda eder. Şu bütün eşya, malımdır. Dünya, hanemdir. Şu güneş lambamdır, kâinat, mâlikim tarafından verilmiş bir mülkümdür diyebilir.
El- Muhyi isminin tecellisi olan hayat şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi ve en büyük neticesidir. Şu kâinat hayat için yaratılmış ve tüm cüzleriyle hayata hizmet etmektedir. Tecelli ettiği yerde en küçük bir mahlûku bir kâinat hükmüne getiren mucizekar bir hakikattir. Şu kâinat içinde Hay ve Kayyum olan Rabbimizin varlığına birliğine şahadet eden delillerin en parlağı, en katisi ve en mükemmeli ve taklidi asla mümkün olmayan bir mucizedir. Tecelli ettiği yerde birçok Esma-ülHüsna’nın gözükmesine vesile olan görmek, işitmek, hissetmek gibi tüm duyguların kaynağı olan kudretin muhteşem bir harikasıdır.
Evet, hayat ruhun bir sıfatıdır. Muhyî isminin tecellisiyle ruhlar hayata mazhar olmuştur. Hayat sahibi olan ruh girdiği bedene hayat nurunu saçmakta ve bütün hücreler ve azalar bu nurdan nasiplerini alıp canlanmaktadır. Demek Muhyi olan rabbimizruhlara hayat vermekle bu ismini tecelli ettirdiği gibi bedenler âlemine de ruhlarla hayat vererek yine bu ismini tecelli ettirmektedir.
Şimdi âlemde bir seyahat edelim ve El Muhyi isminin o muhteşem tecellilerini görmeye çalışalım. Bu ismi şerif âlemde insanlarda, hayvanlarda, bitkilerde, cinlerde, meleklerde ve hayat sahibi tüm mahlûklarda tecelli eder.
İnsan bu ismin tecellisiyle hayat bulur ve yaşamına devam eder. Hz. Âdem (as.) dan bu ana kadar hayata mazhar olan tüm insanlık âlemi El Muhyi isminin o muhteşem tecellisiyle şu dünya misafirhanesine gelmiş ve hayata mazhar olmuştur. Bu isim öyle bir hızla tecelli etmektedir ki her saniye 4 insanın yaratılıp hayat verildiği dünyamızda günde yaklaşık 350 bin insan yaratılmakta ve bu ismin tecellisiyle hayat bulmakta ve yine bu isim, üzerinde tecelli ettikçe yaşamını sürdürmektedir.
İnsanlık âleminde böyle tecelli eden Muhyi ismi şerifi hayvanat âleminde de harika bir şekilde ve akıllara durgunluk verecek bir tarzda devam etmektedir.
Yaklaşık 1 milyonu böcek olmak üzere 1,5 milyondan fazla hayvan türü tanımlanmıştır, fakat tanımlanmamış olanlarla birlikte 7 milyondan fazla hayvan türü olduğu tahmin edilmektedir.
Bilim adamları denizler ve okyanuslarda yaklaşık 230 bin türün yaşadığını ve bunların içinde 22 bin balık türü olduğunu ifade etmektedirler. Balıkları, yengeçleri, ıstakozları, böcekleri, karidesleri ve midyeleri, balinaları, denizaslanları, kaplumbağaları ile sular hayat sahibi mahlûklarla dolmuştur.
Hayatın olmadığı sanılan, okyanusların tabanında ise insanı hayrete düşüren canlılarla birçok tür tespit edilmiş ve hala tespit edilmektedir. 1 litre deniz suyunda gözle görülemeyen sadece bakteri türü olarak bilinen 20.000’in üzerinde çeşit bulunduğu bilinmektedir. Yeryüzünün karasında, denizinde, havasında yerin altında yaşayan hayvanlardan tutun gözle görülmeyecek kadar küçük olan mikroorganizmalar ve bakterilere kadar birçok canlı bu ismin tecellisi ile hayvani bir hayat mertebesine kavuşmuştur.
El Muhyi ismi bitkiler âleminde de harika bir şekilde tecelli etmektedir. Tespit edilen bitki türlerinin sayısının 400 bin olduğu ifade edilmekte ve uzmanlar her yıl binlerce yeni tür bulmaya devam etmektedir. Ağaçlarıyla, çiçekleriyle, meyveleriyle yeryüzü süslenmekte ve her bahar ölümünün ardından tekrar diriltilerek el Muhyi isminin o azametli tecellisi bizlerin nazarına gösterilmektedir. Kuran şu ayetiyle bu hayat verme fiilini bizlere şöyle anlatmaktadır.
“Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzüne ölümünden sonra nasıl hayat veriyor? Şüphe yok ki, O mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye gücü yetendir.” Rum suresi 50. ayet
Bu kadar kıymetli olan hayatın bu kadar bolluk içinde görünmesi elbette sonsuz bir kudret, ilim, irade ve hayat sahibi olan Allah’ı kör gözlere dahi göstermektedir. Hayatı olmayanın hayat vermesi, sizce mümkün müdür? Allah’tan başka hayatı olmayan hangi sebep, hangi tesadüf ihya dediğimiz bu hayat verme fiiline sahip olabilir.
Bütün kâinatı yaratamayan bir zat, bir kudret; en küçük bir hayat sahibi olan bir pireyi icad edemez. Çünkü pirenin hayata mazhar olup vücut bulabilmesi için sadece güneş sisteminin değil, bütün kâinatın bir fabrika gibi işlemesi ve bir saat gibi tıkır tıkır çalışması lazımdır. Evet, Tarla kimin ise, tarladan çıkan mahsulat da ona aittir, hükmünce kâinat ve güneş sistemi bir tarla, bütün canlılar da bu tarlanın mahsulü gibidir.
El- Muhyi ismi sadece şu dünyada insanlar, cinler, hayvanlar ve bitkilerde mi tecelli etmektedir. Elbette hayır. Zira görünmemek, olmamaya asla delil olamaz.
Şu kâinat içinde dünyamız bu kadar küçüklüğü ile beraber bu kadar hadsiz hayat sahibi mahlûklara vatan olması hatta hemen her yerinden hayat sahibi varlıkların fışkırması, en küçük en adi cüzlerde bile bakterilerden mikroorganizmalara kadar hayat sahipleriyle dolu olması gösterir ki şu sonsuz fezada gözüken dünyamızdan milyonlarca kat büyüklükteki o yıldızlar ve gezegenler de hayat sahibi varlıklarla doludur.
Elbette dünyamızdan daha latif daha nurani daha büyük daha ehemmiyetli olan o semavi yıldızlar, gezegenlerin ölü, hayatsız ve şuursuz kalması düşünülemez. Şu dünyayı bu kadar küçüklüğüyle hayat sahiplerine bir mahşer yeri yapan Rabbimiz acaba o dünyadan kat kat büyük o muhteşem yıldızları, gezegenleri boş bırakır mı? Elbette bırakmaz ve o büyük meydanları orda ki hayat sahibi mahlûkat ile şenlendirir. Çünkü vücudun kemali hayat iledir. O büyük yıldızların, gezegenlerin, güneşlerin kendilerine münasip hayat ve şuur sahibi sakinleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi güneşin ateşinde dahi o nurani varlıklar bulunur. Efendimiz s.a.v ve Kuran o varlıkları melaike diye isimlendirir. Demek El- Muhyi ismi tecellisiyle sadece dünyamızı değil şu kâinatı da şenlendirmekte ve yarattığı sayısız mahlûkata hayat vermektedir.
El- Muhyi isminin bir manası da şudur. Maddi cesetleri tecellisiyle hayata mazhar eden bu isim yine manen ölmüş kalp ve ruhlarda tecelli ederek onları manen diriltip hayatlandırır. Küfrün karanlıklarından imanın nuruna, dalalet çukurlarından hidayetin zirvesine ulaştırır.
Yine bu ismin tecellisiyle yeryüzü cahiliye karanlıklarında manen ölmüşken ve tüm kâinat insanların nazarında küfür karanlıklar içinde saklanmışken Kuran’ın ve efendimiz S.a.v in nuruyla hayat bulmuş ve dirilmiştir. Demek Vahy-i Kur’an ve Efendimiz S.a.v in risaleti şu kâinatın hayatı ve ruhu hükmündedir.
Bu makamda Üstad Bediüzzaman hzleri şu sözleri söylemektedir. Evet, evet, evet… Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (asm) nuru çıksa, gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse kâinat divane olacak ve küre-i arz kafasını, aklını kaybedecek belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.
Bu ismi şerife karşı insanın vazifesi ise şudur.
Şu yeryüzünde, insan olsun, bitki olsun, hayvan olsun tüm hayat sahiplerine baktıkça El- Muhyi El- Muhyi diyerek rabbini zikretmelidir.
Şu koca kâinat hayat için ve hayat sahipleri için çalışmaktadır. Mademhayat şu kâinatın en büyük neticesi ve en kıymetli meyvesidir. Elbette bu hayatın dahi kâinat kadar büyük bir gayesi ve bir neticesi bulunmak gerektir. Ağacın neticesi meyve olduğu gibi meyvenin de çekirdeği vasıtasıyla neticesi, gelecek bir ağaçtır.İşte kâinat ağacının meyvesi hayat, hayatın meyvesi ve neticesi de o hayatı veren zata karşı şükür, ibadet, hamd ve muhabbettir.
Demek bu şükür, muhabbet, hamd ve ibadet hayatın meyvesi olduğu gibi kâinatın gayesidir.
İnsan bu vazifeleri yaptıkça insanı kâmil ismine ayna olacaktır. İnsan, hayatın gayesi “rahatça yaşamak ve gafletle lezzetlenmek ve nefsin arzu ve hevesleri peşinde koşmak olmadığını anlamalıve kendisine verilen hayat sermayesini boş yere zayi etmeyerek hayatını o hayatı veren zatın yolunda harcamalı ve şu dünyadan göçtüğünde de sonsuz bir hayat içinde ebedi bir saadete mazhar olmalıdır.