“Benim İmam-ı Azam’dan ne eksiğim var” diyenlere…
Sevgili kardeşlerim, bazıları şöyle diyor:
“Ben de alimim. Niçin ictihad yapmayayım? İmam-ı Azam ve emsallerinden ne eksiğim var?”
Biz de onun bu sözüne karşı deriz ki:
Hakikatin mahiyeti bir olmakla birlikte, fertlerdeki tarz-ı tahakkuku farklı farklıdır. Mesela: Sinek de uçar, ama kartal gibi değil… Buğday da sümbül verir, ama ağaç gibi değil. Ayna da Güneş’i gösterir, ama okyanus gibi değil…
Aynen bu misaller gibi, ilim hakikatinin de tarz-ı tahakkuku fertlerde farklı farklıdır. İlmin, İmam-ı Azam ve emsallerindeki tecellisiyle, bu asırdaki bizlerde tecelli bir olamaz. Evet, ikisi de ilimdir, ama mahiyetleri arasında yerden göğe kadar fark vardır. Bu, şuna benzer:
İlkokulda matematik okunur, ama oradan mühendis çıkmaz. Çünkü ilkokulda okutulan matematik, mühendislik için yeterli değildir. İşte bu asır, o asra kıyasla ilkokuldur. İçinde ilim okunur, alim çıkar; ama müctehid çıkmaz. Çünkü bu asrın ilkokulu, müctehid yetiştirmeye elverişli değildir.
Müctehid alimlerin nasıl emsalsiz bir yeteneğe sahip olduğundan ve onlara yetişmenin asla mümkün olmadığından başka bir derste bahsederiz. Şimdilik bu kapıyı açmıyor ve sadece şunu demekle yetiniyoruz:
Maddi alem ve içindeki eşya hakkında doğru bilgi edinmek için, nasıl o ilmin uzmanlarına başvuruyor ve onların sözüne itimat ediyorsak, aynen bunun gibi, dini konularda da doğru bilgiye ulaşmak için, bu ilmin mütehassıslarına başvurmak zorundayız. Bu kişiler de müctehid alimlerdir…