Meal; Ayetin manalarından bir manayı onu çevirenin anladığı veya anlamak istediği veya meylettiği kadarını sathi, dar ve en kısa şekilde anlatmaya çalışmaktır ki ayetin manasının anlaşılmasına hizmet ettiğini iddia ederken hakikatte ayetin anlaşılmamasına veya yanlış anlaşılmasına hizmet ettiğini görüyoruz. Bazı ayetler var ki nüzül sebebine bakmadan, ayetin umumi mi hususi mi olduğunu anlamadan veya nasih mi mensuh mu olduğunu bilmeden o ayet anlaşılamaz.
Kur’an’da neshi bilmeyen bir Müslüman birbirine zıt iki emrin aynı anda gördüğünde ayetlerde çelişki var zannına kapılabilir. Bu konuda öyle kimseler gördük ki sanki bir hata bulmuş edasıyla burada böyle, başka yerde böyle diyen insanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Kardeşlerim Nesh; lügatte bir şeyi başkasıyla değiştirmek demektir. Istılahta ise; herhangi bir ibadete veya muameleye ait dini bir hükmün ve emrin yerine daha sonradan diğer bir hükmün ve emrin gelmesidir. Bu işe nesh, yeni gelen hükme nasih, hükmü kaldırılmış ayete de mensuh denilir ki artık onunla amel edilmez.
Nesih, temel inançlarda, haber ve kıssalarda olmaz. Sadece emir ve yasaklarda olur. Çünkü verilen bir haber, anlatılan bir kıssa ve temel inançların bahsedildiği ayetlerden bir ayetin hükmü kalksaydı, o zaman ayetlerde çelişki var sözünün belki bir manası olurdu ve bu yalan söylemek olurdu ki, haşa Allah’ın yalan söylemesi düşünülemez.
İmam Kurtubi hazretleri bu bahiste şöyle der;
“Neshi delilleriyle birlikte bilmeye her ilim adamı mecburdur. Neshi yalnız beyinsiz ve cahiller reddeder. Kur’an’da ki hüküm ayetlerinden herhangi bir hükmün alınması ve helal ve haramın bilinmesi ancak neshi bilmek ile mümkündür. Bunu bilmeyenler, İslam âlimlerinin ittifakı ile neshin Kur’an’da var olduğu bilgisinden mahrumdurlar”
Bakara suresi 106. ayette şöyle ifade edilmektedir:
مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ
“Biz nesh ettiğimiz veya unutturduğumuz bir ayetin yerine ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.”
Yine Nahl suresi 101. ayette şöyle buyrulmuştur:
وَاِذَا بَدَّلْنَٓا اٰيَةً مَكَانَ اٰيَةٍۙ
“Biz bir ayeti diğer bir ayetin yerine getirdiğimiz vakit ki,
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ
Allah neyi indireceğini çok iyi bilendir,
قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مُفْتَرٍۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Dediler ki, sen ancak bir iftiracısın. Hayır! Onların pek çoğu bilmezler”
Kur’an’da neshin olduğu ayetlerle apaçık belirtilmişken. Bu mealci tayfa bu ayetleri ve neshe işaret eden mensuh ayetleri de inkâr etmekte ve bunları izah etmekte biraz kaba olacak belki ama kırk takla atmaya çalışmakta ve hakikat ehlinin nazarında gülünç duruma düşmektedirler. Nesih konusunu başka derslerde detaylarıyla inceleyeceğimizden bu konuya girmiyorum. Ama nesh ile ilgili meal okuyanları bekleyen tehlikeden söz etmek istiyorum ta ki meal ile Kur’an anlaşılır mı anlaşılmaz mı görelim.
Bakara sûresinin 240’ıncı âyetinde Allahu Teâlâ buyuruyor ki:
وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًاۚ وَصِيَّةً لِاَزْوَاجِهِمْ مَتَاعًا اِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ اِخْرَاجٍۚ
İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler.
Bu âyet ile emredilen, kocası ölen kadının tam bir sene iddet beklemesi emri, bakın başka bir âyet ile neshedilmiştir:
وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَعَشْرً
“…İçinizden ölenlerin (geride bıraktıkları) zevceleri kendi kendilerine dört ay on gün beklerler”
Hadi bakalım bir ayette tam 1 sene iddet beklemesi emredilirken başka bir ayette 4 ay 10 gün diyor. Meal okuyan adam şu sözü söylemez mi? Bunlardan hangisi doğru, birbirine zıt bu iki emrin aynı anda uygulanması mümkün değildir, o halde ayetlerde çelişki mi var demez mi? İşte meal ile gelen bir tehlike. Bu adam neshi bilmiyorsa ve Kur’ana vukufiyeti yoksa “yanlış anlamaktan korkma oku” diyen zihniyet onu böyle bir girdabın içine sürüklerken Allah’tan korkmaz mı?
İşte bizim dediğimiz tam da budur. Biz Kur’an’a değil meale ve mealciliğe karşıyız. Gerekçemiz de mealin asla Kur’an’ı yansıtmayacağı ve bu manaların ancak tefsir ile anlaşılacağıdır. Ama işlerine gelmiyor çünkü daha evvelinde yazılan birçok meal yazarı dahi tefsir ile bu manaların anlaşılacağını ifade etmişken bu mealci zihniyet neden tefsirlere karşıdır? Tefsir alimlerine, hayatlarını bu işe vakfetmiş o büyük müfessirlere neden itibar etmemektedirler. Müfessir nere mütercim nere. Mütercimlere itimat ederken bu büyük müfessirlere neden itibar etmezler. Çünkü tefsir; ayetin nüzul sebebine bakar, nasih ve mensuh oluşuna bakar, umumi ve hususi oluşuna bakar, o ayet hakkında Resulullah s.a.v in sözlerine bakar, sahabenin uygulamalarına bakar, hükme dayalı bir ayet ise mezheplerin o konuda ki sözlerini sana nakleder. Senin gibi Kur’an’ı kafasına göre konuşturmaz ve muradı ilahiyi sana haber verir. Ama mealcilerin derdi Kur’an’ın anlaşılması değil anlaşılmaması ve herkesin kendi yorumuna bırakarak insanlar adedince din versiyonu ve yeni bir din inşası olduğu için hadisler bu kimselere engel olduğu gibi tefsirler de engel teşkil ediyor. Dolayısıyla bu ümmetin 1400 yıldır yazdıkları tüm eserler onlar için çöp hükmündedir. Önlerine bir meal korlar ve hevalarına göre bir din inşa etmeye çalışırlar.
Şimdi meal okuyan Bakara suresinde şu ayeti gördü;
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ
“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar:
قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِۘ
De ki; ‘Onlarda büyük günâh ve hem insanlar için bazı faydalar vardır.
وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ
Fakat günahları, faydalarından daha büyüktür…
Sonra Nisa suresi 43. ayette
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى
“Ey iman edenler, sarhoş iken, namaza yaklaşmayın
حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ
ne söylediğinizi bilinceye kadar ”
Mâide sûresinin 90’ıncı ve 91’inci ayetlerindeyse içkinin kesin olarak haram olduğu belirtilir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ
“Ey iman edenler içki, kumar, dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden bir pisliktir.
فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza eresiniz.
Nahl sûresinin 67’nci âyetinde buyurulmuştur ki:
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ
“Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden içki ve güzel bir rızk edinirsiniz.
Şimdi meal okuyan bir Adam çıksa ve “Bu nasıl kitaptır ki bir yerinde içki için diyor, öbür yerinde içmeyin diyor” dese, eğer bu adam neshi bilmiyorsa ki muhtemelen Kur’an’ı yeni eline alan bir adam bilmiyordur. Bu adamın düşeceği tehlikenin sorumlusu kimdir? Hani mealden Kur’an anlaşılıyordu.
Allah, Arap kavmini 23 sene gibi kısa bir zamanda, yavaş yavaş terbiye etmiştir.
Bu terbiye, Kur’an’ı rehber edinmeyen başka kavimler için birkaç asırda bile mümkün olmazdı. Bu terbiyedeki başarının bir sırrı şudur ki: Allah onların kabiliyet ve güçlerine göre hükümler göndermiştir. Onların kabiliyet ve güçlerinin gelişmesi oranında Allah daha önceki hükmü kaldırarak başka bir hükmü getirmiştir. Şimdi düşünün! İçkinin sular gibi aktığı bir kavimde, içki bir anda yasaklansaydı, bu yasağa kaç kişi itaat edebilirdi?
Ve itaat edemeyenler, itaatsizliklerinin mahcubiyetiyle İslam’ı terk etmezler miydi?
İşte bu sebepten içki 4 mertebede haram kılınmıştır. Yani ne zaman insanlık içkinin haram edilişi hükmüne boğun eğip, evlerindeki içkileri sokağa dökerek, sokakları adeta dereler hükmüne getirebilecek kemale ulaştılar, işte o zaman içki yasak edildi.
Demek nesh, Kur’an’ı gönderen Allah’ın en son hükmün daha mükemmel olacağını önceden bilmediğinden değildir. Allah, Müslümanları basamak basamak kemale ulaştırıyordu. O ağır emirler hemen gelseydi altından kalkamazlardı.
İşte mealde ulaşamayacağın bu bilgiye tefsirle ulaşılır. Tefsir sana ayetin nüzul sebeplerini nasih mi mensuh mu olduğunu haber verir. Ama meal seni bu bilgilerden mahrum ettiği gibi bu kitap hakkında aklına şüpheler atabilir ki. Bu şekilde yaralanmış birçok insan bu sözümüze canlı şahittirler.
Şimdi başka bir ayete bakalım; Bakara sûresinin 180’inci âyetinde Allahu Teâlâ buyuruyor ki:
كُتِبَ عَلَيْكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ اِنْ تَرَكَ خَيْرًاۚ اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ
“Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa ana-babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah’tan korkanlar üzerine borçtur”
Rûhu’l-Furkan tefsirinde bu âyetin nüzul sebebi hakkında şöyle denilir: “Cahiliyet ehli gösteriş, övünme ve şeref aradıklarından mallarını uzaklara vasiyet ederler, yakınlarını fakirlik ve zaruret içinde bırakırlardı. Rabbimiz İslâm’ın başında bu âyet ile uzaklara verilmekte olan mirasların ana-baba ve en yakınlarına verilmesini emir buyurdu.”
Nisâ suresinin 12. âyetinde ise ana-baba, evlât, zevce ve çocuklar hakkındaki payları açık bir şekilde ifade etmiştir. Bu âyet ile Allah, Müslümanların âyette bildirilen yakın akrabaya miras bırakamayacaklarını bildirmiş ve onlar hakkındaki hükmün Allah tarafından verildiğini açıklamıştır. Ve Nisâ suresinin 12. âyeti Bakara sûresindeki âyeti neshetmiştir. Eğer siz birinci âyetin ikinci ile neshedildiğini bildirmezseniz, bu ayeti ne ile izah edebilirsiniz? İşte meal ile tefsir arasındaki fark budur.
Yine size sorsalar “Allah Bakara sûresinin 180’inci âyetinde muttakiler için ana-babaya vasiyeti farz kılarken, Nisâ sûresinin 14’üncü âyetinde eğer böyle bir şey yaparsanız yâni haddi aşıp vasiyet bırakırsanız cehenneme sokarım buyurmuş. Bu iki âyetin vech-i tevfiki nedir?” Eğer siz birinci âyetin ikinci ile neshedildiğini bildirmezseniz, ne ile izah edersiniz?
Tefsir, mealde erişemeyeceğiniz detaylara ulaşmanıza olanak tanır. Tefsir, size ayetin neden indirildiğini, hangi hükümlerin geçerli olduğunu veya değiştiğini söyler. Ancak meal, bu bilgilere erişiminizi sınırlayarak sadece metnin yüzeysel anlamını sunabilir. Dahası, meal sizi bu konuda kuşkulara sürükleyebilir mi evet. Ve kitap hakkında endişelere neden olabilir mi evet. Kardeşlerim, bu tarz eksiklikler ve yanlış anlamalarla yaralanmış birçok insanın varlığı da bu gerçeği doğrulamaktadır.”
Daha bunun gibi nesh olan birçok ayet vardır ki konumuz nesih olmadığından buraya girmiyoruz. Tefsir okumadan meal ile yetinmenin içinde nasıl tehlikeler barındırdığını göstermeye çalışıyoruz. Ve diyoruz ki Kur’an’da Rabbimizin muradını anlamaya çalışırken mütercimin arzusunu veya anladığını anlayabilirsiniz. Hele hele de bunu istismar eden mealciler var ki sakın onların tuzağına düşmeyin. Dininizi öğrenmek isterken bu mealler üzerinden din inşa etmeye çalışanlar sebebiyle dinsiz olabilirsiniz. Zira meallerinde başta mucizeler olmak üzere, Kader, Kabir azabı, şefaat, cehennem gibi birçok şey inkâr eden bu zihniyet, ademin babası var, haşa Hz. Meryem çift cinsiyetli gibi saçma sapan fikirlerle de bu ümmeti idlal etmeye devam ediyorlar. Akılcı bir yaklaşımla size yaklaşırlar ve Kur’an bize yeter diyerek sizi avlarlar.